TÜRKİYE-AVRASYA İLİŞKİLERİ AÇISINDAN 15 TEMMUZ’UN ÖNEMİ – Prof. Dr. Alexandr Dugin

0
47

Prof. Dr. Alexandr Dugin [1]

Türkiye’nin egemenliği, kimliği, özgürlüğü ve bağımsızlığı ile Türk halkının şerefini savunurken 15 Temmuz 2016’da şehit düşen tüm kahramanların aziz hatırasını hürmetle yad ediyorum. Eminim ki Türk milletinin fedakarlığı olmasaydı bugün Türkiye var olmayacaktı.

Bu olay, rejim değişikliğine ilişkin klasik bir vakadan ibaret değildi. Türkiye için adeta varoluşsal bir mücadeleydi. Bildiğim kadarıyla darbe başarılı olsaydı, Türkiye ve sınır ötesindeki Kürtler bir sonraki adımı atmaya hazırdı. Türkiye, kanlı bir iç savaşın içine sürüklenerek yeni bir Irak, Libya veya Suriye’ye dönüşebilirdi. Hayatlarını feda eden insanlar Erdoğan için değil, Türk halkının şerefi uğruna can vermişlerdir.

Bu fedakarlıklar sayesindedir ki bugün sizlerle bağımsız, güçlü, özgür ve istikrarlı bir Türkiye’de bir araya gelebiliyoruz.

Bazılarının bu darbeyi adlandırırken kullandığı ve benim de çok sevdiğim “post-modern darbe” ifadesini vurgulamak isterim. 15 Temmuz 2016 darbesinin, Türkiye’de gerçekleşen daha evvelki darbelerden doğası gereği oldukça farklı olduğu kanaatindeyim. 1960, 1970, 1980 ve 1997 yıllarında gerçekleşen daha evvelki darbeler Kemalist darbelerdi. En azından görünüşte, Türkiye’de istikrarı yeniden tesis etmek, ülkenin bağımsızlığını muhafaza etmek ve demokrasiye bir tehdit olarak gösterilen siyasi kargaşaya çözüm bulmak için gerçekleştirildiler. Bu darbeler demokratik değildi, ancak esas olarak vatanperver darbelerdi. Kendilerini Kemalist Türkiye’nin ve Türk mirasının muhafızları olarak telakki etmiş vatanperver askeri gruplara ilişkin bir yapıyı ifade etmek için, “Derin Devlet” kavramını kullanma nedenimiz de buna dayanır. Zira bu “Derin Devlet” e göre, bağımsızlık ve egemenlik diğer siyasi çıkarların hepsinden önemliydi. Derin Devlet Türk kimliğine yönelik bir tehdidin varlığını hissettiğinde demokratik kuralları askıya alarak tepki gösterdi.

Buna karşılık, 15 Temmuz darbesi tamamen farklıydı. Bir “Paralel Devlet” tarafından düzenlenmişti. Bunun nasıl mümkün olduğunu anlamak için meselenin özüne derinlemesine inmek gerekir. 15 Temmuz’daki post-modern darbe ordu tarafından düzenlenmedi, ordu kullanıldı ve bu durum Türk Devletinin menfaatine değildi. Darbe, Türk Devletine karşı, düzene karşı, Türk halkına karşı, Türkiye’yi yıkmak, manipüle etmek ve diğer bir başarısız devlete dönüştürmek amacıyla düzenlendi.

Komplo, FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) Kemalist karşıtı ortak bir stratejinin parçasıyken Erdoğan’ın görevinin erken aşamasında başladı. Ancak bu adımlar ve stratejiler, “Türkiye’nin politik toplumunu Kemalist ordunun vesayetinden kurtarmak”, daha doğrusu onu Derin Devletin vesayetinden kurtarmak için tasarlandı.

Erdoğan ve Gülenciler, Derin Devletin Kemalistlerine bir zamanlar neden karşıydı? Osmanlı kimliğini içeren Kemalizm öncesi kimliğe dönüş çabası yüzünden, güçlü bir siyasi parti ve güçlü bir karizmatik liderle Türk toplumunun İslami köklerine dönüş… Bir çeşit sağ kanat dinsel popülizmiydi. Bu görüş, bu politikaları paylaşan ve bu kimliği kabul eden politikacıların, Türk kimliğinin evvelki muhafızlarına karşı, Derin Devlete karşı bir tür amansız mücadeleye girmesi gerektiğini varsaydı. Bu noktada FETÖ ve Erdoğan, Derin Devleti azaltmaya veya yıkmaya çabalayarak birlikte çalıştı. Erdoğan’a karşı evvelki darbe girişimi olayında muhtemel açıklama buydu. FETÖ hakimlerinin, Ergenekon’da Kemalist grubun hakimleri olarak hareket edenlerle neredeyse tamamen aynı kişiler olmasının sebebi buydu.

Ancak tamamen CIA ve Birleşik Devletler (Paralel Devletin temsilcileri) tarafından kontrol edilen terörist FETÖ örgütüyle, Erdoğan arasındaki ayrılığın sebebi neydi? Politik veya ekonomik detayları bilmiyorum, fakat dışarıdan bakıldığında ikisi arasındaki çok önemli bir ayrımı fark ettim. Erdoğan, açıkça bir Türk ulusal egemenliği lideriydi. Türkiye’yi daha büyütmek, Türk toplumunu daha güçlendirmek, daha egemen, güçlü ve özgür hale getirmek için Türk politikasını Derin Devlet’in vesayetinden kurtarmak ve özgürleştirmeye çalıştı. FETÖ, Erdoğan’ın politikalarının bir çeşit taklidi, karanlık bir gölgesi gibiydi. Projeleri aşağı yukarı ortaktı; Kemalistlerle savaşmak. Fakat aynı zamanda kendi karizmatik liderleri Fethullah Gülen’i (Doğal olarak Türkiye’de değil, Amerika’da yaşıyordu.) destekleyerek, ağlarını genişleterek, Derin Devlet düzenini yok edip yerine Paralel Devlet’i yerleştirerek kendi tarikatçı kimliklerini dayatmaya çalışıyorlardı.

Bu noktada Erdoğan, varoluşsal bir karar verdi. Paralel Devlet’in yolundan gitmek istemiyordu çünkü özünde Türk milletinin gerçek bir evladıydı. Böylece gölge politikaya ve kendi karanlık ikizine karşı mücadeleye başladı. Bu mücadele, Paralel Devlet’in Erdoğan’a karşı ayaklanması ile sonuçlandı. Klasik bir darbe söz konusu değildi, çünkü Türk ordusunun gerçek Kemalist özü çatışmaya katılmamıştı. Ergenekon temizliğinde Gülenizm ve CIA yandaşı bir grubu ordunun içine yerleştirme imkânı doğmuştu. Dolayısıyla 15 Temmuz darbesi Kemalist değil, aslında tam anlamıyla Amerikan ve Kemalizm karşıtıydı. FETÖ, ülkeyi Erdoğan’ın istediği gibi yönetmek için değil, yok etmek ve Amerikalı CIA efendilerine satmak için ülkenin kontrolünü ele geçirmek istiyordu. Temel fark buydu. FETÖ Erdoğan ile birlikte çalışarak amacına ulaşamayacağını gördüğünde, darbe düzenlemeyi denediler. Durumun dışarıdan görünüşü bu şekildedir.

Burada jeopolitiğe geri dönmeliyiz. Jeopolitik küreye yeni ayrımlar getirmeliyiz. Bugün Trump’ın Amerika’sında açıkça iki grup görmekteyiz – küreselciler ve vatanseverler (ulusalcılar). Trump çok cana yakın gelmeyebilir ama ulusal bir yönetimi temsil ediyor. Öte taraftan Gülen, küresel bir stratejinin parçasıydı. Küreselcilerin Avrasyacılığı ve çok kutupluluğu güçlendiren her şeyi yok etmesi gerekiyor. Tek bir değerler sisteminin var olduğu– ki bunlar liberal Batı’nın değerleridir– ve bu değerlerin dünya üzerindeki her ulus tarafından evrensel olarak kabul edilmesi gerektiği hususlarında ısrar ediyorlar. Liberal olmalısınız, başka seçeneğiniz yok. Liberal değilseniz ya da onların istediği kadar liberal değilseniz, sizi bombalayacak, rejim değişikliğine yönelik operasyon düzenleyecek ve sizi istedikleri gibi cezalandıracaklar. Eğer koşulsuz olarak onların gücü altında değilseniz, açık toplumun düşmanı ilan edileceksiniz ve buna göre hakkınızdan gelinecek.

Erdoğan ulusal egemenliği savunarak küreselciler tarafından kontrol edilmeyi reddedip Rusya ile iyi bir bağlantı kurmanın emarelerini gösterdiğinde, küreselciler onu ortadan kaldırmaya karar verdiler.

Rus uçağının düşürülmesi Türkiye’nin kararı değildi. Bu olay, Sayın Putin ve Sayın Erdoğan arasındaki Suriye’ye ilişkin anlaşmanın yok edilmesi için tertip edildi. Suriye’de şimdi ne oluyor? Rusya, Türk ordusunun girmesine izin verdi ve bildiğim kadarıyla bu giriş, 2015 yılının sonbahar döneminde Rus uçağının düşürülmesinden önce (!) planlanmıştı. Putin uçak düşürüldüğü için sinirli değildi, ancak Türk müttefiki tarafından ihanete uğratıldığını hissediyordu. Bunu akıl almaz ve sorumsuz buluyor, Erdoğan’ın kişisel kararı olarak değerlendiriyordu ki bu karar Suriye’ye yönelik anlaşmanın yapılmasından sonra alınmıştı. Bu çok berbat bir andı.

Daha sonra Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’ne yakın Kemalist askeri liderlerden oluşan gayri resmî bir heyet Rusya’ya gönderildi. Bu heyet Moskova’dayken, Erdoğan’a CIA grupları ve FETÖ tarafından bir komplo düzenlendiğini iddia etti. Ayrıca Rusya’nın Erdoğan’ın tarafını tutması ve devam eden çatışmayı bitirmesi gerektiğini salık verdi. 2016 yılının Mart ayında Türkiye’ye geldiğimde, Sayın Erdoğan’a yakın kişilerle buluştum (Türk Avrasya Hareketi’nin lideri Hasan Cengiz ve diğer önemli kişiler de dahil olmak üzere) ve onlar da Paralel Devlet’in gücünün arttığı, Rus uçağının düşürülmesinin perde arkasında Paralel Devlet’in olduğu ve yeni bir darbe hazırlığında oldukları bilgisini teyit ettiler. Esas amaçlarından bir tanesi de Rusya ve Türkiye arasındaki Avrasya ittifakını yok etmekti. Biz iyi ilişkilerimizi muhafaza etmeye, savaştan kaçınmaya çalışıyorduk ki tam da o sırada Gülen cemaati karşılıklı ilişkilerimizin merkezine geldi.

Rusya’da Gülenci grupları çok önceden kapatmış ve yasaklamıştık ve ilk başlarda Erdoğan bu hareketlerimize karşı çıkmıştı. Fakat Rusya Özel Hizmetleri bu grupların Rusya’nın ulusal çıkarlarına aykırı hareket eden Atlantisçi (küreselci) bir enstrüman olduğunu aşikâr biçimde gördü. Böyle tehlikeli bir organizasyonu yasaklamaktan başka çaremiz yoktu.

Erdoğan uçağın düşürülmesine ilişkin özür diledikten sonra durum tamamen açığa kavuştu. Bunlar sarf edilen diplomatik kelimelerden ibaret değil, herkes için açık bir işaretti. Avrasyacı Moskova-Ankara jeopolitik aksını yeniden kuruyoruz.

15 Temmuz 2016’da tekrar Türkiye’deydim. Ankara Belediye Başkanı’nı makamında ziyaret ettim ve bir saat sonra bir grup darbeci çıkageldi. Bu toplantı esnasında tam olarak Paralel Devlet ve onun Erdoğan’a karşı büyüyen muhalefetini konuştuk.

15 Temmuz’da darbe başlamadan birkaç saat önce bir Türk televizyonundaydım ve Türk halkına bir şeylerin olacağını söyledim. Zira Atlantisçiler (küreselciler) stratejik ortaklığımızın yeniden kuruluşuna kesinlikle tepki göstereceklerdi. Elbette bu kadar erken, hatta ben daha Türkiye’den ayrılmadan gerçekleşeceğini bilmiyordum. Daha ne olduğunu anlamadan havalimanında darbeciler etrafımı sarmıştı. Belki de Erdoğan’ın uçağını bekliyorlardı. Uçuşlar iptal oldu ve bu çok tehlikeli bir andı. Sayın Erdoğan’ı desteklemek için elimden gelen her şeyi yaptım. Putin’in sadece Rus vatanseverlere itimadı vardı, Türkiye’de ciddi ticari menfaatleri olan herkes çevresinden uzaklaştırılmıştı. Putin onları dinlemezdi bile; ulusal çıkarları ekonomik kayıp ve kazançlardan çok daha önemli olarak telakki ediyordu. Bizim Rus-Türk ilişkilerine yönelik olumlu değerlendirmemiz, Rus ulusal jeopolitik çıkarlarına ilişkin hesaplamalara ve –salt ekonomiden ayrı olarak– Avrasya stratejisine dayanmaktadır. Muhakkak ki Putin istihbaratla veya diğer kanallardan toplanan bütün gerekli bilgilere sahipti. Fakat en önemli şey bilgi değildi, en önemli şey bilginin yorumlanmasıydı. FETÖ’nün Avrasya’ya karşı olan jeopolitik mücadelesindeki rolü ışığında, hükümetimize bu jeopolitik yapbozdaki tüm parçaları sağladık (uçağın düşürülmesi ve sonrası – darbe).

Darbe, Avrasyacılar, Erdoğan, Türk halkı ve Paralel Devlet yerine Erdoğan’ı desteklemeyi seçerek, darbeye katılmayı reddeden (Kemalist) ordu tarafından yenilgiye uğratıldı. Türk halkı Türkiye’yi kurtardı. Onlar 15 Temmuz’un gerçek kahramanlarıydılar.

Bu Avrasyacı aksı yok etmeye çalışan bir başarısız girişim daha oldu: Büyükelçimiz Sayın Karlov’un öldürülmesi. Ancak fark ettiyseniz, bu girişim Moskova’dan şiddetli bir tepkiyi tetiklemedi. Zira dostluğa ihanet hainliği olarak (uçak krizinin ilk safhasında olduğu gibi) değerlendirilmeyip, sadece Avrasyacılarla (Türkiye ve Rusya) Atlantisciler (FETÖ ve öteki düşman ağları) arasındaki savaşta bir dönem olarak görüldü. Suriye’yi yok olmaktan kurtarmak için gerçekleştirilen ortak eylemler sırasında, giderek daha derin bir stratejik ortaklık geliştiriyoruz; Erdoğan’ın Türkiye’si ve Putin’in Rusya’sı. Rus-Türk ilişkilerinin kurtarılmasında çok önemli bir rol oynayan Azeri dostlarımıza ve Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın Aliyev’e teşekkür etmek ve Rusya ve Türkiye’nin stratejik ortağı olarak Azerbaycan’ın rolünü vurgulamak isterim. Bu bizim için çok önemliydi; olumlu ilişkilerin sürdürülmesi ve Avrasyacı Slav-Türk ittifakının bir parçası olmaya yönelik desteğinden ötürü kendilerine minnettarız.

Bu konuşmanın sonucunda, seçimlerden sonra Türkiye için gelecekte sadece bir yol olduğunu belirtmek isterim, gerçek Türk yolu olan ve Türkiye’nin büyüklüğüne dönüşe işaret eden Avrasya yolu. Bu sadece Rusya ile bir ittifak anlamına gelmez. Avrasyacılık, kısmen Avrupalı fakat kısmen de geleneksel, muhafazakâr, dindar ve Asyalı olan Türk milletinin kimliğidir. Bizim açımızdan da durum tamamen aynıdır, çok ortak noktamız var.

Fransız küreselci filozof Bernard-Henri Levy’in Amsterdam’da yakın zamanda (2017 Nexus Enstitüsü Konferansı sırasında) işaret ettiği üzere, bugün üç geleneksel imparatorluğun tekrar ortaya çıkışını görüyoruz; Rus, Pers ve Türk (Osmanlı). Bernard-Henri Levy Rusya’yı bunun gerçekleşmesine izin vermekle suçladı çünkü bu durum küreselciler için hakimiyetlerinin bitişi anlamına gelmektedir. Geçmişten dersler çıkarmalıyız. Üç imparatorluğumuz birbirleriyle savaştı fakat kazanan kimdi? Batı. Bu yüzden Türk- Rus savaşı bir daha asla yaşanmamalı. İyi savaşçılarız, bunu kanıtladık, fakat şimdi iyi stratejistler olmaya ihtiyacımız var. Kazanmak için bir strateji geliştirmenin zamanı geldi, dolayısıyla yumuşak güce, entelektüel güce daha fazla odaklanmalıyız.

Stratejik eğilimli, Avrasyacı bir Rus-Türk jeopolitik ittifakı Türkiye’nin geleceğidir ve Erdoğan’ın kazandığı muhteşem politik zaferin de ideolojik teyididir. Siyasi mücadelede zaferini kanıtladı. Kanaatimce, şimdi ideolojik mücadeleye göğüs germesi gerekiyor. Sayın Erdoğan Türk halkına, ebedi köklerine ve güzel insanlarınızın yüceliğinin yeniden sağlanmasına dayanan yeni bir ideolojik yol önermelidir. Erdoğan, gerçek Türk lideri olduğunu kanıtladı ve kendi gölgesini –FETÖ Paralel Devleti’ni– ölümcül savaşta yenilgiye uğrattı. Fakat artık mücadele farklı. Bugünü kazandı ve şimdi geleceği kazanmak zorunda. Buna karşılık, etrafı iyi dostlar ve danışmanlarla çevrili olsa bile, geleceği kazanmak tek bir adam için imkânsız. Dolayısıyla bu geleceği yaratmak için Rusya ve diğer Avrasyacı ülkelerin yardımına ihtiyacınız var. Her şeyi tek başınıza yapmanız imkânsızdır. Bizim yardımımıza ve kolektif Avrasyacı entelektüel gayrete ihtiyacınız var.

Hepimizi bekleyen mücadele budur. Bu geleceği oluşturmak ve insanlarınıza ve hepimize önermek, hepimiz için bir meydan okumadır, en başta da Türkiye’nin entelektüel elitleri olarak sizin için.


[1] Alexandr Dugin’in 16 Temmuz 2018 tarihinde İstanbul Üniversitesinde düzenlenen 3. Uluslararası Darbe ile Mücadele ve 15 Temmuz Sempozyumunda sunduğu bildirisidir.