DAVANIN CEZA HUKUKU BAKIMINDAN TETKİKİ – MECLİSİ FAALİYETTEN MEN

0
40

Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali

*Bu yazı, Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali tarafından hazırlanan ve Şubat 2022’de yayımlanan Darağacındaki İstiklal Madalyası – 27 Mayıs Darbesi kitabında yer aldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde ekseriyeti elinde bulunduran iktidar partisinin aldığı gurup kararları ile muhalefete murakabe imkanının verilmemiş bulunması bilhassa 1957 yılında yapılan içtüzük tadilatı ile bu imkanın hemen hemen ortadan kaldırılmış olması hasebiyle meclisin fiilen bir Parti Grupu haline getirildiği ve bilhassa Meclisin faaliyetten men edildiği ileri sürülerek bu yönden de T.C.K. nun 146. maddesinin tatbiki derpiş edilmektedir.

Memlekette tatbik edilen seçim sisteminin bir neticesi ve Parlamento faaliyetlerinin tabii bir icabı olan ve dünya Parlamento teamüllerinde, birer kaide haline gelmiş bulunan bu tutum ve tatbikat, bir suçlandırma mevzuu yapılmamış ve esas hakkındaki mütalaada buna hususi bir yer verilmemiş olsaydı, üzerinde durmamayı tercih edecektik.

A. MEFHUM:

Cezai himayenin maksadı, hakimiyet kanunlarını elinde tutan bu en yüksek organın, B.M.M.nin uhdesinde muhafaza ettiği yetkilerin tamamının kullanılmasına mani olan cebri teşebbüsleri önlemektir.

B. UNSURLAR:

Kanunun, Anayasanın kısmen tağyir, tebdil veya ilgasından bahsetmiş olduğu halde, Meclis ile alakalı suç unsurunda mutlak şekilde “men” tabirini kullanmış olmasına göre, Meclisin fonksiyonlarının kısmen ifadan men’e matuf hareketlerin cebirle işlenmesi takdirinde dahi, bu maddedeki suçu teşkil etmediği aşikardır.

Napadano (Paragraf 14) şöyle demektedir: “Kanun maddenin birinci fıkrasındaki ibareyi -Kralın hükümranlığının icrasına kısmen veya tamamen mani olmakikinci fıkrada zikretmiyor. Yani mümanaatın kısmi olamıyacağını söylüyor. Bu itibarla fonksiyonları men keyfiyeti ancak bütün fonksiyona şamil olabilir. Diğer bir tabirle fonksiyonlarının tamamen icrasını atıl bir hale koyma keyfiyeti bahse konudur.”

Florian da bu mevzuda aynı mütalaaya iştirak etmektedir.(138)

Bu itibarla meb’usların meb’usluk vazifelerini ifadan men edilmeleri hali, Meclis fonksiyonunun tamamen ifasına engel bir mahiyet iktisap etmemesi şartı ile bu maddenin şümulü dışında kalacağı gibi fonksiyonlarının kısmen men’i de yine maddenin himayesi haricinde kalacaktır.

Crivellari de aynı fikri savunarak demektedir ki: “Teşrii heyetin tamamına tevcih olunan hücumlar, bunun yalnız bir kısmına yapılmakla beraber Kanuni Nisabın böylece teşkiline mani olmak suretiyle meclisin karar ittihaz etmesini önleyen hareketler bu suçu teşkil edebilirler”(139)

Görülüyor ki ekseriyet tarafından küçük ekalliyette tevcih edilecek hareketler, kanunumuza göre cebirle müterafık olsalar dahi, bu suçu teşkil edemiyecektir.

[sayfa 119] Florian da140 aynı esas fikre sadık kalarak şu mütalaayı dermeyan eder:

“Bu sebeple evvelemirde gerek Ayan Meclisi ve gerek Meb’usan Meclisi’nin bir topluluk olarak, bir bütün olarak nazara itibara alınmaları lazımdır. Parlamentonun kademelerinden birine veya diğerine mensup azaya münferiden icra edilen bir fiil, tetkik ettiğimiz suçun unsurlarını ihtiva etmemektedir. Böyle bir fiil, 187. maddenin -T.C.K. 254- müeyyidesi altına girer.”

Bu izahat bizi şu neticeye götürmektedir:

Meclisi faaliyetten menetmiyen ve fakat faaliyetini güçleştiren veya ihlal eden fiiller bu suçu teşkil edemezler. Zira Florian’ın da dediği gibi -aynı fasıl paragraf 2- unsur menetmek keyfiyetidir ki, bu kelimenin manası gerek konuşma dilinde ve kanunda bozmak ve ihlal etmek tabirlerinin manasından farklıdır.

Bu itibarla ekseriyet veya ekalliyet parti guruplarının ve meb’uslarının istedikleri bir kanun veya kararın çıkmasına mani olmak, hiç değilse geciktirmek için obstrüksiyon yoluna başvurmaları ve bu yol ile Meclis faaliyetini ihlal eylemeleri 146. maddeye uygun bir suç teşkil etmemektedir.

Florian, bu suçun bir meclis ekseriyeti tarafından işlenebileceğini düşünmemiş olmalıdır ki, obstrüksiyon ve baltalama hareketlerinin suç teşkil etmiyeceğini izah ederken daima ekalliyeti misal alır ve şöyle der: “Malum olduğu veçhile baltalama kelimesi ile; bir partinin ve umumiyetle Mecliste bir ekalliyetin pek uzun nutuklarla -sayısız tefsirlerle- veya parlamento usullerinin ve tatbikatının cevaz verdiği diğer vasıtalarla bir münakaşayı ila nihaye uzatmak ve binnetice muayyen bir kanun layihasının reye konmasına mani olma sistemi ika olunur. Fikrimizce böyle bir sistemin herhangi bir cezai müeyyide ile ve bilhassa tetkik etmekte olduğumuz müeyyide ile bağlanmış olamıyacağı aşikardır. Baltalama hareketi Parlamento azalarının her birine tevdi edilmiş olan fonksiyonun icra şekillerinden biridir. Söz ve münakaşa hürriyetinin bir tatbikidir ki bu hürriyet ancak dahili disiplin talimatları ile tahdit edilebilir ve ceza hukuku bakımından ne suçlandırılabilir ve ne de buna dair müeyyide konulabilir”(141)

Yine Florian aynı fasılda devam eder: “Açıkça görüldüğü veçhile muayyen bir kararın ittihazı imkansızlığı, fonksiyonlarının inkıtaa uğranması demek değildir. Nihayet baltalama silahı, umumiyetle muazzam ihtilaflar bahis mevzuu olduğu zaman kullanılır ki bu, ihtilaflarda bir taraftan hürriyet ve teşkilat esasiyeye karşı bir taarruzda bulunulmak istenilir, diğer taraftan da hukuk ve hürriyet azami bir gayret ve kudretle müdafaa olunur. Bu halde baltalama hareketi toplu halde bir kanun ve meşru mukavemetin hemen hemen hususi bir şeklini ifade eder ve ihtilafın da ceza hukuku kriteryumları ile değil, ancak bütün milletin bir plebisitsi ile halletmek lazım gelir.

[sayfa 120] Bundan başka biz 118. maddenin 2. fıkrası muhtevasına göre -T.C.K. 146- bazı meb’usların, mesela rey sandıklarını devirmek suretiyle reye müracaata mani olmaları gibi fiziki bir cebir ve şiddet hareketinin bile suçlandırılamıyacağı kanaatindeyiz. Çünkü bu hareketle meclisin muayyen bir kararına mani olunabilir, fakat Meclisin fonksiyonlarının icrası menedilmiş olmaz.”

C. CEBİRLE MÜTERAFIK OLMA:

İtalyan kanunu 1. fıkra hilafına meclis fonksiyonları ile alakalı suçta cebir unsuru aramadığı halde Türk kanun vazıı cebri şart koşmaktadır.

İtalyan müelliflerinin maddeleri icabı cebir şartı olmaksızın verdikleri misallerde, daima cebre kaçan hareketle müterafık fiilleri suçlandırmamış olmaları ve Meclis içindeki her türlü fiilleri madde şümulü dışında bırakmış bulunmaları muvacehesinde cebri unsur telakki eden T.C.K. için Meclis içi fiillerin evleviyetle suç olamıyacağı tezahür eder.

146. maddenin her iki suç şeklinde müşterek olan diğer unsurlarına daha evvelce temas edildiği içni burada tekrarlamıyoruz.

D. NETİCE:

Bu bakımdan soru ve gensoruların gündeme alınmaması, grup kararı ile redlerinin peşin karara bağlanmış bulunması, soru hakkının obstrüksiyonlarla baltalanmış olması, yani kısaca partiler arası rekabetin ve münasebetin had safhaya girmiş ve bunda iktidarın kusurlu sayılması halinde dahi suç tekevvün ve tekemmül etmiş olamıyacaktır. Bu itibarla müdafaa makamı, bu mevzuda dahi delillerin münakaşasını lüzumsuz saymakta ve buna iltifat göstermemektedir.