Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali
*Bu yazı, Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali tarafından hazırlanan ve Şubat 2022’de yayımlanan Darağacındaki İstiklal Madalyası – 27 Mayıs Darbesi kitabında yer aldı.
Yassıada davalarında yapılan savunmalar; tarihe düşülen başlı başına bir kayıttır. Her dava için gerek “sanıklar” gerekse avukatlar sözlü ve/veya yazılı müdafaa yapmışlardır. Sözlü müdafaaların çok cüzi kısmı Yassıada zabıtlarında yazıya geçirilmiştir. Genellikle, “yazılı müdafaasını verdi ve münderecatını sözlü olarak tekrar etti, müdafaaname dosyaya kondu.” veya “yazılı müdafaasını okudu” şeklinde müdafaanın yapıldığı belirtilmiş, müdafaanın içeriği zabıtlarda yer almamıştır. Yassıada Anayasa Davası müdafaalarının bir kısmını iki cilt halinde yayınlanmış bulunuyor. (2)
Burada yer alan metin Anayasa Davası için müdafilerin hazırladığı toplu savunma metnidir. (3) Toplu savunmanın bir nüshası Celal Bayar kitaplığında bulunmaktadır. Kitabın birinci sayfasına Celal Bayar el yazısıyla “Bize verildiği tarih: 8.8.1961” kaydını düşmüş ve paraflamıştır. Metinde önemli bulduğu yerleri işaretlemiş ve bir yerde de “mühimdir” kaydını eklemiştir.
Anayasa Davasının Toplu Savunması
Yassıada Mahkemesinde Anayasa Davası en kalabalık “sanık” listesiyle açılmış ve tüm diğer davaların kararı Anayasa Davasına bağlanmıştı. Anayasa Davasının savunması için avukatlar toplu bir savunma yapma kararı almışlardı. Toplu savunma fikri bütün avukatlarca benimsenmişti. Sadece Etem Menderes (Avukatı Ferruh Ağan) toplu savunmaya dahil olmak istememiş ve dışında kalmıştı. Toplu savunma fikrini darbe mahkemesi önermiş veya toplu savunma yapılması darbe mahkemesinin de işine gelmişti çünkü böylece ellerine tek bir metin verilecekti. Okuyup okumayacakları belli olmayan yüzlerce savunmayı okumak zahmeti ortadan kalkacaktı.
Toplu savunma metni Ercüment Berker ve Ekrem Korkut’un Bahçekapı’daki hukuk bürosunda yazılmış ve Esat Berksan hazırlanan bu metni kitap olarak matbaada bastırmıştı. Müdafaa adıyla yayınlanan kitabın içindeki kayda göre kitaptan sadece 625 adet basılmış ve bu işlemler de sıkıyönetim makamlarının denetimi altında yapılmıştı. Baskı yapıldıktan sonra kurşun kalıplar İstanbul Emniyet mensuplarının huzurunda imha edilmiş ve keyfiyet zabıtla tespit olunmuştu. Anlaşılıyor ki darbe idaresi toplu savunma metninin vatandaşın eline geçmesini fevkalade mahzurlu görmüş ve böyle bir tedbir almıştı. Kitap Baha matbaasında basılmıştır.
Avukatlardan Hüsamettin Cindoruk, Fevzi Çığırgan, Süreyya Ağaoğlu, Talat Asal, Şemsettin Sami Diler, Arif Bilgin, Saffet Nezihi Bölükbaşı, Orhan Cemal Fersoy, Esat Berksan, Ercüment Berker, Ekrem Korkut, Hamdi Üge, Sakıp Güran, Cevat Edege metnin hazırlanmasında etkin bir rol oynamışlardır.
Metnin bölümlerinin yazılması şu şekilde paylaşılmıştı:
“Giriş” bölümünü Ercüment Berker yazmış, Hüsamettin Cindoruk raportörlük yapmıştır.
“Vazife meselesi” bölümünü Hüsamettin Cindoruk telif etmiş, Ercüment Berker tashih etmiştir.
“Davanın Anayasa Hukuku bakımından tetkiki” bölümünü Hüsamettin Cindoruk, Fevzi Çığırgan, Saffet Nezihi Bölükbaşı ve Talat Asal ortak hazırlamışlardır.
“Temyiz içtihadları” kısmında DP döneminde Turan Güneş lehine çıkan bir temyiz içtihadı dokunulmazlık kararına yer veriliyor. Bu içtihad açıklamasını Turan Güneş’in avukatlığını yapmış olan Hüsamettin Cindoruk eklemiştir.
“Davanın Ceza Hukuku bakımından tetkiki” bölümünü Hüsamettin Cindoruk, Ekrem Korkut, Süreyya Ağaoğlu, Cevat Edege, Şemsettin Sami Diler, Arif Bilgin, Orhan Cemal Fersoy, Talat Asal, Fevzi Çığırgan, Saffet Nezihi Bölükbaşı, Hamdi Üge ve Sakıp Güran hazırlamışlardır.
“Son Söz” bölümü Hamdi Üge’ye aittir. Son söz müşterek çalışmalar sırasında yazılmamıştı, son sözün yazılmasını Hamdi Üge üzerine almıştı. Son söz bölümü zaman darlığı sebebiyle diğer avukatların okumasına imkan olmadan yine Hamdi Üge tarafından mahkemede okumuştu. Hamdi Üge iyi bir cezacı olmakla birlikte telif ettiği bölüm bir hukuk savunmasıydı, yani davanın siyasi yönüne değinmiyor, davayı siyasi yönüyle değerlendirmiyordu. Bu durum, Demokrat Partili avukatları rahatsız etmişti. Çünkü tüm Yassıada darbe mahkemesinin mahiyeti siyasiydi ve bir siyasi kadroyu siyaset sahnesinden silmeyi hedeflemişti.
Toplu savunma metninde “Ek” olarak yer alan “E. 491 Sayılı ve 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun 17 nci maddesi muvacehesinde durum”, “F. Meşruiyet meselesi” ve “G. Teşrii murakabe meselesi ve demokrasinin bazı gerçekleri” bölümleri Avukat Feridun Köymen’e (Hulusi Köymen’in oğlu) aittir. Değerli bir çalışma olduğu için toplu savunma metnine dahil edilmiştir.
DP Hükümeti Devlet Vekili ve Rize Milletvekili İzzet Akçal’ın kızı ve aynı zamanda avukatı olan Saime Kutman, babasının müdafaası için Hukuk Fakültesinden sınıf arkadaşı olan İsmet Giritli’den bir hukuki mütalaa istemişti. O zamanın parasına göre çok yüklü bir miktar olan 5 bin lira karşılığında İsmet Giritli bir mütalaa yazıp vermişti. Giritli yazıları ince mavi pelür kağıda yazılı olarak vermişti. Yassıada avukatları bir araya geldiklerinde Saime Kutman’dan başka altı avukatın daha elinde aynı ince mavi pelür kağıtlara karbon kopya olarak yazılmış İsmet Giritli’ye ait aynı mütalaa metni olduğunu görmüşlerdi. İsmet Giritli’nin aynı mütalaayı yedi kişiye 5’er bin liradan satmış olduğu anlaşılmıştı.
Anayasa Davasının savunma faslı sırasında başhakim toplu savunmayı okutmamak istemiş, fakat avukatlar toplu savunma metnini iş taksimi yaparak bölüm bölüm okumuşlardı. Böylece savunma metni ses kayıtlarına girmişti.
Siyasi yönden olmasa bile hukuki yönden güçlü bir metin olan bu toplu savunma metni mahkeme heyetini hazırlıksız yakalamıştı. Mahkeme heyetinin bu evsafta bir savunmaya cevap verecek hukuki donanımı bulunmuyordu. Toplu savunma avukatları yabancı hukukçuların yorumlarına da savunmalarında yer vermişlerdi. Mahkeme üyeleri yabancı dil bilmiyorlardı ve bocalamışlardı. Bunun üzerine, kendilerine Milli Birlik Komitesi adını vermiş olan cunta üyeleri Hukuk profesörlerinden bir bilirkişi heyeti oluşturmuş ve savunmaya cevap vermek üzere yorum istemişti. Milli Birlik Komitesi üyeleri zaten mahkemenin kuruluş safhasından itibaren Hukuk Profesörlerinden yardım almış ve Hukuk Profesörleri ile işbirliği içinde olmuşlardı. Bu profesörler Yassıada mahkemesinin nasıl kurulacağı, infazların yapılabilmesi için kanunların nasıl değiştirileceği, iddianamenin ve gerekçelerin nasıl hazırlanması gerektiği, ve son safhada da, iddialara karşı Demokrat Partililerin verdikleri cevapların nasıl bertaraf edileceği konusunda bilirkişilik ve danışmanlık yapmışlardı.
Yıllar sonra bir köşe yazısında gazeteci Uğur Mumcu, (4) şu soruları dile getirmişti:
27 Mayıs darbesi (5) sonrasında kurulan Yüksek Adalet Divanı nasıl oluşmuştu?
Demokrat Parti hükümeti ve milletvekilleri hangi gerekçe ile “anayasayı ihlal” suçundan cezalandırılmıştı?
Ve bu gerekçeyi kimler yazmıştı?
İhtilal gecesi gözaltına alınan DP milletvekillerinin yargılanması için izlenecek yol ve yöntemleri kimler belirledi?
İnfazlarda bulunan savcı bugün hangi görevdedir? İnfaz tutanaklarında imzaları bulunan iki üsteğmen bugün hangi duyarlı kurumların başındadır?
Radyoda “Yassıada Saati” adlı programı hazırlayanlar kimlerdi? DP’yi en ağır sözcüklerle aşağılayan bu programı hazırlayanlar sonra hangi görevlere getirildiler? Ne yaptılar? Ve bugün ne yapıyorlar?
Bu soruları sorduktan sonra Mumcu şu cevapları vermişti:
“[DP milletvekillerinin yargılanması için izlenecek] yol ve yöntemleri belirleyen kurul şu üyelerden oluşmaktaydı:
Adalet Bakanı Abdullah Polat Gözübüyük, Devlet Bakanı Amil Artus, Basın-Yayın Bakanı Zühtü Tarhan, Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol, Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Nurullah Kunter, Prof. Dr. Sahir Erman, Kâmil Rona ve Askeri Yargıç Refet Tüzün.
Bu kurula, Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Doç. Dr. Muammer Aksoy da katıldılar.
Bu kurul, gerekli anayasa ve yasa maddelerini hazırladı. Geçici anayasaya DP milletvekillerini yargılamak üzere Yüksek Adalet Divanı’nın kurulacağına ilişkin madde konuldu; 16 Haziran 1960 günü de 3 sayılı yasa ile “Yüksek Adalet Divanı” kuruldu.
Divan, hangi yargılama usulünü izleyecekti?
Bunu saptamak üzere de Prof. Dr. Tahir Taner başkanlığında bir “ilim heyeti” kuruldu.
Bu kurul, “usul” ve “ceza komisyonu” olarak ikiye ayrıldı.
Usul komisyonunda şu üyeler görev aldı:
Prof. Dr. Tahir Taner, Prof. Dr. Nurullah Kunter, Prof. Dr. Naci Şensoy, Prof.Dr. Sahir Erman, Salim Başol, Refet Tüzün, Kâmil Rona ve Askeri Yargıç Hasan Gürsel.
Ceza Komisyonu da Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı, Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Dr. Sahir Erman, Prof. Dr. Burhan Köni, Prof. Dr. Naci Şensoy, Doç. Dr. Muammer Aksoy ve Dr. Feyyaz Gölcüklü’den oluşmaktaydı.
Komisyon, Ceza Yasası’nın 146. maddesine ek yaparak DP milletvekillerinin “anayasayı ihlal suçuna katılma” suçundan yargılanmalarını sağladı.
Ceza Yasası 65 yaşını dolduranlara ölüm cezası verilmeyeceğini öngörüyordu. Bayar, 77 yaşındaydı. Bu yüzden Ceza Yasası’nın 56. maddesi değiştirilerek 65 yaşını dolduranlara ölüm cezası verilmesi yolu açıldı.
Evrensel hukuk ilkeleri, “ceza yasalarının geçmişi etkilemeyeceğini” gerektirmekteydi.
Prof. Dr. Tahir Taner’in bu madde görüşülürken tasarıya “Ben tarihten korkarım” diye karşı çıktığı öğrenilmişti. Bu tasarı, Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Sahir Erman, Prof. Dr. Ragıp Sarıca, Doç. Dr. Muammer Aksoy ve Dr. Feyyaz Gölcüklü’nün katıldıkları bir toplantı sonunda kabul edilerek 11 Temmuz 1960 günlü Resmi Gazete’de yayımlandı.
Yassıada duruşmalarında sanık avukatları “anayasayı ihlal” suçu ile ilgili yabancı kaynaklara yollama yapmışlardı. Yüksek Adalet Divanı, Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Sahir Erman, Prof. Dr. Faruk Erem ve Prof. Dr. Nurullah Kunter’den oluşan bir komisyon kurarak bu komisyona şu görevi verdi:
— Yabancı müelliflerin bahis konusu hususlarla ilgili görüşlerinin ve gerektiğinde yabancı mevzuatın ilgili maddelerinin, şahsi herhangi bir kanaat katmadan aynen tercümesi…
DP milletvekilleri ve avukatları “bizim dokunulmazlığımız var” diyorlardı. Bu savunma nasıl çürütülecekti?
Yüksek Adalet Divanı, DP milletvekillerinin bu savunmalarını Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’in bulduğu şu gerekçe ile çürütmüştü:
— Ancak vatana hıyanet ve ammenin sükûnu hallerinde bu muafiyet söz konusu olmaz.
DP milletvekilleri “Tahkikat komisyonu kurulması ile anayasa ihlal edilmez” mi diyorlardı? Bu savunmada da Prof. Dr. Sahir Erman’ın bulduğu şu dayanak ile çürütülmüştü:
— Devlet reisinin veya teşrii meclislerin selahiyetlerini genişletmeye veya daraltmaya, bu kuvvetlerden birini ortadan kaldırmaya yahut icra kuvvetinin hali hazır işleyiş tarzını değiştirmeye veyahut icra kuvveti ile kaza kuvveti arasındaki münasebetleri değiştirmeye matuf hareketlerdir ki devletin anayasasını tağyir, tebdil ve ilga şeklinde mütalaa edilebilir.”
Bu yazı yayınlanınca Sulhi Dönmezer, Uğur Mumcu’ya bir cevap göndermiş ve kendisini savunmaya çalışmıştı. Mumcu da bu cevap yazısından alıntılar yaparak bir köşe yazısı (6) yazmıştı:
“Prof. Dönmezer’in, Ceza Yasası’nı Bayar’ın ölüm cezasına çarptırılabilmesi için değiştirilen 56. ve DP milletvekillerini yargılayabilmek için değiştirilen 146. madde ile ilgili açıklamaları şöyle:
— Başlangıçta bu komisyonda bana, Prof. Nurullah Kunter’e ve Prof. Faruk Erem’e yine yer verilmemişti. Milli Birlikçiler, Ankara’da geniş bir komisyon kurmuşlar ve onlardan Ceza Kanunu’nun 56. maddesinde yer alan ve 65 yaşını doldurmuş olanların cezalarında indirim yapılmasını öngören hükmün değiştirilmesini, 146. maddeye bir son fıkra eklenerek bu suça fer’an katılanların cezalarının indirilip beş sene ile sınırlanmasını, bu hükümlerin makabline teşmilini öngören bir değişiklik metniyle gerekçesini hazırlamasını istemişler. Komisyon üyeleri bunu istişari görev saymışlar. Ancak metin ve gerekçe hazırlanınca bu kerre Milli Birlikçiler, komisyon üyelerinden raporlarını imzalamalarını, bu raporu neşredeceklerini talep edip bildirmişler. Üyeler telaşa kapılmışlar ve üyeler özellikle merhum Naci Şensoy söz konusu metinler imzalanacaksa benim, Kunter’in ve Erem’in de mutlaka çağrılmamızı ve imzalarımızın alınmasını istemişler, yani işin doğrusu bizleri de bulaştırmaya teşebbüs etmişler!
Bakın, Sayın Dönmezer bu işlere nasıl bulaştırılmış? Okuyoruz:
— Yukarıda adı geçen benim ismime muhalif iki profesör, katılmam bakımından gene itirazda bulunmuşlar ise de bu kerre komisyonun diğer üyeleri şiddetle itirazlarını sürdürmüşler. Bizler, ertesi günü merhum Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın da iltihakıyla apar topar Ankara’ya götürüldük ve hemen komisyon toplantısına alındık. Salona girdiğimizde Prof. Hüseyin Nail Kubalı, heyete başkanlık ediyordu; hazırladıkları gerekçeyi ve kanun metinlerini okuttu ve bizlerden bunları kendileriyle beraber hemen imzalamamızı istedi. Hazırlanan gerekçe adeta Yassıada’da yargılanmakta olanların mahkûmiyet hükmü niteliğinde idi. Ben, Kunter ve Erem söz alarak özetle, “Böyle bir metnin ve gerekçenin kabul olunamayacağını, ceza hukukunun temel ilkelerine aykırılık mevcut bulunduğunu ve genç subaylara böyle şeyler yaptırmamalarını” söyledik. Komisyonun bir kısım üyeleri söz alarak üçümüzü de yeren, ihtilale karşı olduğumuzu belirten beyanlarda bulundular. Tartışma uzayınca Kubalı, “Efendim, bizim yaptığımız sadece bir hazırlıktı; komisyon şimdi teşekkül etmiştir” diyerek Sıddık Sami Onar’ı başkanlığa davet etti. Bu arada vatana ihanet mertebesinde suçlar bulunduğunu, bunlar açıklanınca, bütün Türkiye’nin ayağa kalkacağı da orada hazır bulunan görevli bir subay tarafından bizlere beyan edildi. Bir general de bu sözleri bizler ile beraber dinledi. Tartışmalar sonunda komisyon, üçümüzün ayrıca toplanmamızı ve görüşlerimizi komisyona bildirmemizi istedi. Bütün gece konuştuktan sonra tekrar toplanmaya karar verdik. Görevli olmadıkları halde Aksoy ve Şensoy da bizimle beraber oldular. Sabah toplantıdan önce Naci Şensoy bana, hazırladıkları metin kabul olunmazsa Yassıada’daki genç subayların orada bulunan elli kişiyi öldüreceklerini dehşet içinde söyledi. Yine sabah Milli Birlik üyelerinden önemli bir kişi, Prof. Faruk Erem’i ziyaret etmiş ve makable teşmil hükmünün Milli Birlik tarafından uygulanmayacağını söylemiş ve Naci Şensoy’un beyanlarını tekrar ile “Yassıada’daki genç subaylara söz geçiremiyoruz, böyle bir hüküm geçmezse adı geçenler, Bayar dâhil elli kişiyi öldürecekler, sorumluluk sizin sırtınızda kalır” demiş.
Büyük bir vicdan baskısı ile karşı karşıya idik; cinayetleri önlemek ve hukukun bir temel ilkesini ihlal etmiş durumunda kalmış olanlara katılmak. Cinayetleri önlemeyi tercih ettik. Ama bu arada bizim küçük komisyonumuz gerekçeyi tümüyle düzeltti ve metnin, verilecek hükmün gerekçesi olmasını bertaraf etti. Bize sunulan metin ve bizim düzelttiğimiz metinler bizde saklıdır. Ayrıca suçları da sınırlandırarak sadece vatana ihanete hasrettik. Tanrıya şükürler olsun ki sadece merhum Bayar’ı hedefleyen makable teşmil hükmü Milli Birlik Komitesi’nce uygulanmadı, yani yapılanın kötü bir etkisi olmadı.
Bu açıklamadan çıkan sonuç şudur: Dönmezer, Bayar’ın ölüm cezasına çarptırılmasını sağlayan Ceza Yasası’nın 56. maddesini değiştiren komisyonda görev almıştır. Bu olay, anlı şanlı hukuk profesörlerinin genç subayların istedikleri doğrultuda “hizmet arz ettiklerini” ve hukuk ilkelerini ayaklar altına aldıklarını gösteren dramatik bir tablodur.
Dönmezer, Yüksek Adalet Divanı’nın Türkiye’de görevli bütün ceza hukuku hocalarının Yassıada İrtibat Grubu Başkanı Albay Namık Kemal Ersu tarafından çağrılarak, Yassıada’da avukatların hazırladıkları ortak savunmayı yanıtlamalarını istediğini, kendisinin, ertesi gün Albay Ersu’yu üniversiteye çağırarak bu isteğini reddettiklerini bildirdiğini, Albay Ersu’nun bu yanıt üzerine sinirlenerek “Dokuz ay önce olsaydı bu talebi kabul ederdiniz” dediğini anlattıktan sonra şunları yazıyor:
— Aradan bir hafta geçti. Bu kerre Salim Başol, üniversiteye geldi. Albayın amaçlarını yanlış naklettiğini, avukatların müdafaalarında yabancı yazarlara atıflar yaptıklarını, kendilerinin dil bilmedikleri için bunların doğru olup olmadıklarını tahkik edemediklerini, bizlerden sadece doğruluğunun tahkikini istediklerini söyledi. Kendisine, bunun da yapılamayacağını, sadece hiçbir mülahaza katmadan yabancı eserlerin yasama dokunulmazlığına ilişkin bahislerin tercümesinin mümkün olduğunu, bunun için de mahkemece bilirkişi tayin edilmemiz gerektiğini arkadaşlar adına bildirdim. Böyle hareket olundu ve Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Almanca eserlerin yasama dokunulmazlığına dâhil olan kısımları tercüme edilerek rapor halinde verildi. Bu tercümeler, bütünüyle yargılananlar lehineydi.
Dönmezer, “vatana ihanet ve ammenin sükûnu hallerinde bu muafiyet söz konusu olmaz” diye bir gerekçe vermediğini, sınıf arkadaşları olan Divan üyelerince davalar sırasında konuşmadığını, haksız iktisaplar ile ilgili davaların Yüksek Adalet Divanı yerine genel mahkemelerde görülmesi yolunda görüş bildirdiğini de belirtiyor.
Yüksek Adalet Divanı’nın (Esas no: 196071, sayfa 140-146) gerekçeli kararında Dönmezer ve arkadaşlarının hazırladıkları raporun sanıkların lehinde değil aleyhlerinde kullanıldığı anlaşılıyor. Kararda, Dönmezer’in dokunulmazlık ile ilgili çevirilerine de yollama yapılıyor.
Ord. Prof. Dr. Sayın Dönmezer’e, Yüksek Adalet Divanı kararı ile bu karara dayanak olan 53 sayfalık raporlarını bir kez daha okumasını salık veririm.
İhtilaller kendi hukuklarını yaratırlar. Kendi hukukçularını da!
Nasıl mı? İşte böyle…”
Sulhi Dönmezer’in Uğur Mumcu’ya gönderdiği yazıya karşılık olarak Uğur Mumcu da aşağıdaki cevabı veriyor: (7)
Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’in Yüksek Adalet Divanı’na yaptığı “bilirkişilik” ile ilgili açıklamalarını […] okudunuz.
Ne diyordu ünlü ceza hukuku profesörü?
—.. Mahkemece resmen bilirkişi tayin edilmemiz gerektiğini arkadaşlar adına bildirdim. Öylece hareket olundu.
Yüksek Adalet Divanı gerekçeli kararında Prof. Dönmezer ve Sahir Erman’ın adları yazılıdır.
Ceza yargılaması hukukunda bilirkişi nasıl seçilir?
Yasanın 66. Maddesine göre bilirkişi yargıç kararı ile belirlenir.
Yüksek Adalet Divanı’nın böyle bir kararı var mıdır? Varsa, bu karar Dönmezer-Erman ve öteki profesörlere ne yolla ve nasıl tebliğ edilmiştir?
Yasaya göre bilirkişi incelemesine sanık avukatlarının da çağrılması gerekir.
Böyle bir çağrı yapılmış mıdır? Yapılmamışsa, bu anlı şanlı ceza hukuku hocaları “avukatlar nerede?” diye sormuşlar mıdır?
Bu 53 sayfalık raporu veren profesörlerden Sahir Erman, DP milletvekillerini ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı suçlayan metinleri yazan komisyonda da yer aldığına göre “ben bu konuda oyumu belli ettim, tarafsız olamam” diye düşünmüş, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nın 69. maddesini bir an olsun anımsamış mıdır?
Bu rapor, savunmalar yapıldıktan ve sanıkların son sözleri de alındıktan sonra hazırlanmıştır.
Yüksek Adalet Divanı, duruşmalarda bilirkişi atanması için bir karar almadığına göre bu bilirkişilik nasıl oluşmuştur?
Ve sayın ceza hukuku profesörleri, hazırladıkları bu 53 sayfalık metni neden noter kanalıyla yollamışlardır?
Ceza yargılaması hukukunda, mahkeme kararı ile atanan bilirkişilerin raporlarını noter kanalıyla bildireceklerini düzenleyen bir madde mi bulunmaktadır?
Sayın Dönmezer: Celal Bayar’ın ölüm cezasına çarptırılmasını sağlayan madde değişikliğini niçin yaptıklarını “tevilli ikrar” yoluyla açıklarken şu gerekçeyi kullanıyor:
— Bu hüküm geçmezse Yassıada’da genç subaylar Bayar dahil elli kişiyi öldüreceklerdi..
Kimdir bu genç subaylar?
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay, Yassıada İrtibat Komutanlığı’nda çalışıyordu. Torumtay mıydı Bayar ve arkadaşlarını öldürmeye karar veren? Hayır.
Menderes’in infaz tutanaklarında imzası bulunan o günkü rütbesi ile üsteğmen, bugünkü rütbesi ile Korgeneral MİT Müsteşarı Teoman Koman mıydı? Hayır. İnfaz tutanaklarında imzası bulunan bir başka üsteğmen, bugün Genelkurmay üst yönetiminde görevli Korgeneral Akay Şakman mıydı? Hayır.
Silahlı Kuvvetler Birliği adlı cuntanın üyelerinden Kurmay Yarbay Talat Turhan, 8 Mayıs 1967 günlü Dünya gazetesinde yayımlanan açıklamasında, Yüksek Adalet Divanı tarafından verilen kararların infaz edilmemesi halinde meydana gelebilecek olayları önlemek üzere Kurmay Albay Emin Arat, Kurmay Albay Ahmet Önde ve kendisinden oluşan bir kurulun Yassıada irtibat bürosuna gönderildiklerini, görevlerinin infaz sonuna kadar Yassıada’da kalmak ve olayları kontrol etmek olduğunu, ancak Genelkurmay Başkanı Sunay’ın Deniz Kuvvetleri Komutanı Necdet Uran’ı Yassıada’ya gönderdiğini, Oramiral Uran’ın infazların sonuna kadar Yassıada’da kaldığını bildirmişti.
Öyleyse kim Bayar ve elli kişiyi öldürmek isteyenler?
Aralarında Prof. Sahir Erman’ın da bulunduğu komisyon üyeleri, Celal Bayar’ın Ceza Yasası’nın 125, 141/3, 149 ve 146. maddelerinden yargılanması gerektiği konusunda bir rapor vermişler ve rapor Milli Birlik Komitesi kararı olarak ilan edilmişti.
Prof. Dönmezer, Celal Bayar’ın ölüm cezasına çarptırılmasını sağlayan 56. maddeyi değiştiren metni hazırlarken, devrik cumhurbaşkanının 125, 146 ve 149. maddeler gereğince ölüm cezasına çarptırılacağını bilmiyor muydu?
Bu iki sayın profesör Dönmezer ve Erman, yıllarca düşünceyi açıklama suçlarında hep bilirkişi olarak görev yaptılar. Basın davalarında hep bu iki profesör bilirkişilik yaptılar.
Ceza hukukunu, ceza yargılaması hukukunu öğrencilerine böyle mi öğrettiler? Ve böyle mi öğretiyorlar?”
Suhli Dönmezer elbette ki darbecilerin icraatına cevaz çıkartan hukukçular kadrosu içinde yer aldı. Geçmişe dönük işletilecek ve böylece hukukun temel bir prensibini ihlal edecek kararı, yani Bayar’ın idamına yol açan kararı imzalamak istememiş. Kendisi ifadesi böyle. Ama neticede kararı imzalamış. Uğur Mumcu’nun Sulhi Dönmezer ile yazışmış olması ve Dönmezer’i köşe yazısına taşımış olması sanki Dönmezer’in darbe hukukçuları arasında en önde gelen muhatap olduğunu düşündürebilir. Bu olaylarda diğer darbe hukukçularının daha az mesul veya daha geriden mesul olduklarını düşünmememiz gerekir.
Yassıada darbe mahkemesinin kuruluş ve işleyişini düzenleyen üniversite hocası hukukçular şunlardı:
Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar
Prof. Dr. Sahir Erman
Prof. Dr. Sulhi Dönmezer
Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı
Prof. Dr. Naci Şensoy
Prof. Dr. Nurullah Kunter
Prof. Dr. Ragıp Sarıca
Prof. Dr. Tahir Taner
Prof. Dr. Burhan Köni
Prof. Dr. Faruk Erem
Doç. Dr. Muammer Aksoy
Dr. Feyyaz Gölcüklü
Yassıada darbe mahkemesinin kuruluş ve işleyişi düzenleyen hukukçular şunlardı:
Adalet Bakanı Abdullah Polat Gözübüyük
Devlet Bakanı Amil Artus
Basın-Yayın Bakanı Zühtü Tarhan
Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol
Askeri Yargıç Refet Tüzün
Askeri Yargıç Hasan Gürsel
Kâmil Rona
Yassıada mahkemesinin soruşturmasını yapan kurulu Milli Birlik Komitesi seçmiş ve tayin etmişti. Soruşturma Kurulu listesi 1 Temmuz 1960 tarihli 10540 sayılı Resmî Gazetede Milli Birlik Komitesi Kararı olarak yayınlanmıştı. Kurulda yer alan isimler şöyleydi:
Yüksek Soruşturma Kurulu Başkanı:
Kurelman Celalettin (Yargıtay 6 ncı Ceza Dairesi Başkanı)
Yüksek Soruşturma Kurulu Üyeleri:
Akkaya Orhan (Yargıç Yüzbaşı)
Ar Fahri (Savcı)
Bayrak Ahmet (Maliye Hesap Uzmanı)
Belen Semih (Yargıç Üsteğmen)
Benli Naci (Yargıtay üyesi)
Beşe Hakkı Kamil (Vakıflar Eski Genel Müdürü)
Değermen F. Siret (İstanbul 5 inci asliye Hukuk Yargıcı)
Demiraslan Haydar (Yargıç Yarbay)
Egesel Altay (İzmir Cumhuriyet Savcısı)
Hiçşaşmaz Mazhar (Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi)
Kalayoğlu Sırrı (Yargıtay üyesi)
Karaoğlu Mustafa (Ankara Yargıcı)
Kayla Ziya (Maliye Teftiş Heyetinden)
Kırdar Niyazi (Emet Cumhuriyet Savcısı)
Kıyak Fahrettin (Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı)
Kiziroğlu Kazım (Yargıtay üyesi)
Kümbetlioğlu Hikmet (Danıştay üyesi)
Lüleci Turgut (Yargıç Yüzbaşı)
Ok Orhan (Yargıç Binbaşı)
Özdöl Turgut Cemal (Yargıç Yüzbaşı)
Öztan Fazlı (Yargıtay üyesi)
Öztürk Fahrettin (Yargıtay Raportörü)
Perk Mustafa Hayrettin (Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesi Başkanı)
Senil İbrahim (Danıştay 2 nci Daire Başkanı)
Şenel Cebbar (Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı)
Taşer Süleyman (Yargıç Binbaşı)
Tönük Vecihi (Danıştay üyesi)
Tüzün Fehmi (Yargıtay üyesi)
Yurtsever Avni (İstanbul Vilayeti Hukuk Müşaviri)
Yücefer Adil (Hesap Uzmanları Kurulundan)
Yüksek Soruşturma Kuruluna 100 civarında isim önerilmiş ancak bu isimlerin bir kısmı Milli Birlik Komitesince veto edilmiş, bir kısmı ise bu işe girmek istemediklerini bildirmişlerdi. Yüksek Soruşturma Kuruluna, DP döneminde inşa edilen ancak henüz açılışı yapılmamış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının büyük toplantı salonu tahsis edilmişti. Kurulun güvenliğini sağlamak, daha doğrusu, meclis binasına girip çıkmaları önlemek veya kontrol etmek amacıyla meclise bir paraşütçü birliği konuşlandırılmıştı. Bu tedbirleri Cemal Madanoğlu koordine ediyordu.
Yassıada mahkemesinin hakimlerinin yarısı askeri kanattan geliyordu. Hakimler kadrosu şu kimselerden oluşturulmuştu:
Başkan:
Salim Başol
Asil üyeler:
Ferruh Adalı
Hasan Gürsel
Cahit Özden
Nahit Saçlıoğlu
Rıza Tunç
Hıfzı Tüz
Abdullah Üner
Selman Yörük
Yedek üyeler:
Mehmet Çokgüler
Kemal Gökçen
Vasfi Göksu
Nahit Hatipoğlu
Adil Sanal
Ali Doğan Toran
Yassıada mahkemesinin savcıları şu kimselerden oluşturulmuştu:
Başsavcı:
Altay Ömer Egesel
Başsavcı yardımcıları:
Fahrettin Öztürk
Faruk Siret Değermen
Salim Ertem
Orhan Erdoğan
Süleyman Taşar
Niyazi Kırdar
Necdet Darıcıoğlu
Servet Tüzün
Turgut Lüleci
Avni Yurtsever
Ahmet Bayrak
Yassıada’nın Soruşturma Kurulu üyeleri, hakimleri ve savcıları sonraki yıllarda Adalet sisteminin hep en üst mertebelerine atandılar. Ömürlerinin sonuna kadar Adalet mekanizmasının en üst kadrolarında bulundular, haliyle Adalet mekanizmasına kişisel geçmişleriyle damga vurdular, kendilerinden sonra yerlerine gelecek kişileri de kendilerine benzer insanlardan seçtiler. Hatta çocukları onların yerini aldı. Adalet bürokrasisi darbeye hizmet etmiş insanlarca şekillendi.
“Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor” diyen Başhakim Salim Başol, 61 Anayasasıyla kurulan Anayasa Mahkemesine üye yapıldı.
Başsavcı Altay Egesel Yargıtay’a üye yapıldı, sonra da Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanlığına getirildi. Necdet Darıcıoğlu Askeri Yargıtay başsavcı yardımcılığına, Askeri Yargıtay başsavcı başyardımcılığına, Askeri Yargıtay üyeliğine, Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve nihayet Anayası Mahkemesi Başkanlığına getirildi.
İbrahim Hilmi Senil Danıştay Başkanlığına, Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve nihayet Anayasa Mahkemesi Başkanlığına getirildi.
Yüksek Soruşturma Kurulu üyelerinden Necdet Menteş, Yargıtay Başkanlığına getirildi, Ulusu hükümetinde de Adalet Bakanı yapıldı.
Ferruh Adalı, Yargıtay 1. Başkanlığına,
Abdullah Üner, önce Yargıtay 2. Başkanlığına, sonra da Anayasa Mahkemesi üyeliğine,
Nihat Saçlıoğlu, Askeri Yargıtay’da üyelik, daire başkanlığı, 2. başkanlık ve başsavcılık yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine,
Hasan Gürsel, hâkim tuğgeneral olarak Askeri Yargıtay daire başkanlığı yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine,
Servet Tüzün, Askeri Yargıtay üyeliği ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi.
Hikmet Kümbetlioğlu, Danıştay 8. Daire Başkanlığına,
Fahrettin Kıyak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına,
Fazlı Öztan, Yargıtay 2. Başkanlığına, Anayasa Mahkemesi üyeliğine,
Vecihi Tönük, Danıştay 6. Daire Başkanlığına,
Fahrettin Öztürk, Danıştay 1. mürettep daire başkanlığına,
Mustafa Hayrettin Perk, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığına,
Ziya Kayla, Maliye Müsteşarlığına, Merkez Bankası Genel Müdürlüğüne, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeliğine, Türkiye Vakıflar Bankası İdare Meclisi Başkanlığına, Merkez Bankası banka meclisi üyeliğine, Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK üyeliğine, İş Bankası denetçiliğine,
Hakkı İsmail Beşe, Kurucu Meclis üyeliğine,
Mustafa Karaoğlu, Danıştay üyeliğine, Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine getirildiler…
Ayrıca, 27 Mayıs darbesinden hemen sonra yargı içinde tasviye yapıldı: Yargıtay’ın toplam 241 üyesinden 66 üyesi resen emekli edildi, Danıştay’ın 54 üyesinden 28’i, yani yarısından fazlası emekli edildi. Kürsüde toplam 3 bin 123 hakim ve savcı varken bunların 520’si rızası dışında, cebren emekliye sevk edildi.
Yassıada darbe mahkemesini, kendisine Milli Birlik Komitesi adını veren 27 Mayıs darbesinin 38 kişiden oluşan cuntası kurmuştur. Yüzü aşkın idam talebinin yer aldığı iddianamenin hazırlandığı sırada Milli Birlik Komitesi üyeleri şu şahıslardan oluşuyordu:
Orgeneral Cemal Gürsel
Orgeneral Fahri Özdilek
Korgeneral Cemal Madanoğlu
Tuğgeneral İrfan Baştuğ
Tuğgeneral Mehmet Özgüneş
Tuğgeneral Mucip Ataklı
Tuğgeneral Sıtkı Ulay
Kurmay Albay Alparslan Türkeş
Kurmay Albay Ekrem Acuner
Kurmay Albay Fikret Kuytak
Kurmay Albay Muzaffer Yurdakuler
Kurmay Albay Osman Köksal
Kurmay Albay Sami Küçük
Hava Kurmay Albay Haydar Tunçkanat
Kurmay Yarbay Ahmet Yıldız
Kurmay Yarbay Kadri Kaplan
Kurmay Yarbay Mustafa Kaplan
Kurmay Yarbay Orhan Kabibay
Kurmay Yarbay Refet Aksoyoğlu
Kurmay Yarbay Sezai Okan
Kurmay Yarbay Suphi Karaman
Kurmay Binbaşı Dündar Taşer
Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı
Kurmay Binbaşı Suphi Gürsoytrak
Kurmay Binbaşı Şefik Soyuyüce
Kurmay Binbaşı Şükran Özkaya
Kurmay Binbaşı Vehbi Ersü
Deniz Kurmay Binbaşı Münir Köseoğlu
Deniz Kurmay Binbaşı Selahattin Özgür
Hava Kurmay Binbaşı Emanullah Çelebi
Tank Binbaşı Muzaffer Karan
Piyade Binbaşı Fazıl Akkoyunlu
Kurmay Yüzbaşı İrfan Solmazer
Kurmay Yüzbaşı Kamil Karavelioğlu
Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ
Kurmay Yüzbaşı Numan Esin
Deniz Kıdemli Yüzbaşı Rıfat Baykal
Jandarma Yüzbaşı Ahmet Er
Yassıada darbe mahkemesi sonuçlandığında ve 15 Eylül 1961 günü kararlar açıklandığında, bu kararları onaylayacak Milli Birlik Komitesinin üye sayısı 13’e inmişti. İrfan Baştuğ trafik kazasında ölmüş, 14’ler grubu Milli Birlik Komitesinden tasviye edilmiş ama yine imtiyazlı bir konumla ve yüksek bir maaşla yurt dışında çeşitli ülkelere hükümet müşaviri olarak tayin edilmişlerdi.
Yüksek Adalet Divanının 15 kişilik idam listesi Milli Birlik Komitesinin önüne geldiğinde 13 cuntacının idamların lehinde, 9 cuntacının da aleyhte oy verdiği söylenir. Şu isimlerin idamların yapılması yönünde oy verdiği kaydedilmiştir:
Mucip Ataklı, Fikret Kuytak, Muzaffer Yurdakuler, Ekrem Acuner, Sezai Okan, Vehbi Ersü, Kadri Kaplan, Haydar Tunçkanat, Ahmet Yıldız, Refet Aksoylu, Mehmet Özgüneş, Emrullah Çelebi, M. Şükran Özkaya.
Bu isimlerden Haydar Tunçkanat ve Ahmet Yıldız; İnönü’ye çok yakın isimlerdi, 27 Mayıs sonrasında da bu yakın ilişki sürmüştü. Haydar Tunçkanat, sorgulamalara da katılmıştı, ada kumandanına yakınlığı ile biliniyordu.
Şu isimlerin de idamların yapılmaması yönünde oy verdiği kaydedilmiştir:
Cemal Gürsel, Fahri Özdilek, Sıtkı Ulay, Sami Küçük, Osman Köksal, Suphi Karaman, Suphi Gürsoytrak, Kamil Karavelioğlu, Selahattin Özgür.
Yassıada idam kararlarını bu isimler onaylamıştı ama, kendi ifadelerine göre infazların arkasında bir başka güç daha vardı: Milli Birlik Komitesine baskı yapan bu cuntanın adı Silahlı Kuvvetler Birliğiydi. Uğur Mumcu’nun (8) ifadesiyle:
“Bu cunta o günlerde sık sık toplantılar düzenler ve protokoller imzalardı.
Silahlı Kuvvetler Birliği, 28 Haziran 196[1] günü Ankara’da toplanmış ve şu kararı almıştı:
— Yassıada davasında birinci derecede suçlular için Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği kararlar derhal tasdik ve infaz olunacaktır.
Silahlı Kuvvetler Birliği’nin de güçlü adamı Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir’di.
Yassıada kararlarının onaylanacağı 15 Eylül 1961 günü Silahlı Kuvvetler Birliği Jandarma Genel Komutanlığı’nda toplantı halindeydi.
21 Ekim 196[1] günü İstanbul’da bir kısım general, amiral ve albayın Harp Akademileri’nde yaptıkları toplantı sonunda şu ihtilal protokolünü imzalamışlardı.
— Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları (aşağıdaki açık imzaları bulunan) 21 Ekim 1961 günü saat 14.30’da toplanmışlar ve gündemlerinde mevcut olan konuları müştereken müzakere etmişler, ittifakla aşağıdaki kararları almışlardır.
a) Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Ekim 1961 günü yapılmış olan seçimden sonra gelecek yeni TBMM toplanmadan evvel fiilen duruma müdahale edecektir.
b) İhtilali milletin hakiki ve ehliyeti mümessillerine tevdi edecektir.
c) Bütün siyasi partiler faaliyetten men edilecek seçim neticeleri ile Milli Birlik Komitesi feshedilecektir.
d) Bu kararın tatbiki 25 Ekim 1961’den sonraki bir güne tehir edilmeyecektir.
e) İşbu zabıt varakası üç nüsha tanzim edilmiş ve bütün üyeler tarafından imza edilmiştir.
21 Ekim 1961, saat 18.00.”
Kimlerdi cunta üyeleri?
General ve amiraller:
Korgeneral Refik Tulga.. Tümgeneral Fikret Esen.. Tümgeneral Refet Ülgenalp.. Tümamiral Bahattin Özülker.. Tuğgeneral Faruk Gürler.. Tuğamiral Celal Eyicioğlu.. Tuğgeneral Yusuf Alpmansu.. Tuğgeneral Faruk Güventürk.. Tuğamiral Kemal Kayacan.. Tuğamiral İsmail Sarikey..
Albaylar:
Kurmay Albay Behçet Özdemir.. Doğan Özgöçmen.. Suat Aktulga.. Namık Kemal Ersun.. Burhan Hünoğlu.. Halim Kural.. Recai Baturalp.. Mehmet Bora.. Emin Aytekin.. Vecihi Akın.. Ferit Erdoğan.. Necati İşcan.
Hava Kurmay Albay Turan Çağlar.. Kurmay Albay Fikret Köknar.. İst. Albay Rifat Erenulu.. Topçu Albay Cemal Beykan.. Kurmay Albay Cemal Öcal.. Deniz Kurmay Albay Bülent Tarkan.. Deniz Kurmay Albay Zarif Çetindağ.. Kurmay Albay Celal Ugan.. Kurmay Albay Bedrettin Demirel.. Kurmay Albay Vahit Gürkan.. Kurmay Albay Şerafettin Olcay.. Hava Kurmay Albay Emin Alpkaya.. Kurmay Albay Ahmet Germez.. Kurmay Albay Necati Ogan.
Bu protokol Ankara’daki cunta üyelerince de imzalanmıştır. Bu imzalardan üç tanesini yazalım:
Tuğgeneral Muhsin Batur.. Kurmay Albay Talat Aydemir.. Kurmay Yarbay Talat Turhan.
Bu cuntanın üç üyesini 12 Mart muhtıracıları arasında görüyoruz:
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler.. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyicioğlu.. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur.
Aynı cuntadan Namık Kemal Ersun 12 Mart’ın Ankara Sıkıyönetim Komutanı’dır. Celal Eyicioğlu, İstanbul Sıkıyönetim Komutan Yardımcısıdır. Fikret Köknar, İstanbul’un ünlü Sıkıyönetim Komutanı Faruk Türün’ün Kurmay Başkalığı’nı yapmıştır.
Ersun ve Kayacan, daha sonra Kara ve Deniz Kuvvetleri komutanlıklarına atanmışlardır. Fikret Esen ve Emin Alpkaya da kuvvet komutanlıkları yapmışlardır.
Bunları bilmeden yakın tarihi anlamak; anlamak ve yorumlamak olanaksızdır.
Menderes’i kim mi astırdı?
Adı “Silahlı Kuvvetler Birliği” olan bu cunta astırdı. Bu cunta…”
İlginç bir hadise: Silahlı Kuvvetler Birliğinin güçlü adamı olarak Talat Aydemir, başta Celal Bayar olmak üzere Yassıada’dan 50 idam istemişti, genç subaylar ellerinde tomsonlarla İmralı adasına çıkmışlardı. Aradan iki yıl geçmiş ve 1963’te Talat Aydemir giriştiği ikinci darbe hamlesinden sonra idama mahkum edilmişti. O sırada Celal Bayar Ankara’da Ankara Hastahanesinde tutuklu bulunuyordu. Aydemir’in yakınları Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy’a gelerek idamın durdurulması için şefaatte bulunmasını rica etmişlerdi! (Aydemir ve Gürcan’ın kalkışması İnönü hükümeti döneminde olduğu için İnönü hükümeti idam cezasını onaylamış, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın idam kararı 1964’te infaz edilmişti.)
Sonuç
Toplu savunma konusuna dönelim: Ne gerçekler, ne de savunmanın niteliği Yassıada darbe mahkemesinin neticesini değiştirmeyecekti çünkü Yassıada mahkemesi kararları davalar başlamadan verilmişti. Kararlar sümenin altındaydı, günü gelince ilan edilecekti. Darbeyi “gerekli” ve “meşru” göstermek için mutlaka ağır suçlar bulunacak ve ağır cezalar verilecekti.
(2) Yassıada Duruşmaları – Yassıada Şahsi Savunmalar – Anayasa Davası, haz. Emine Gürsoy Naskali, Kitabevi, İstanbul, 2019; Yassıada Duruşmaları – Yassıada Müvekkil Savunmaları – Anayasa Davası, haz. Emine Gürsoy Naskali, Kitabevi, İstanbul, 2019.
(3) Burada yayınladığımız toplu savunma metnine -Müdafaa metnine- matbu metindeki sayfa numaralarını dik parantez içinde belirterek yayınlamak istedik çünkü Müdafaa metnine yapılan referansla matbu kitaptaki sayfa numaraları belirtilerek yapılmaktadır.
(4) Uğur Mumcu, “Kimlerdi?”, Cumhuriyet gazetesi, 3 Ağustos 1991, sayı 24046.
(5) Uğur Mumcu, “darbe” yerine “ihtilal” kelimesini kullanıyor; 90’lı yıllarda “darbe” sözü henüz kullanılmıyordu.
(6) Uğur Mumcu, “Dönmezer’in Yanıtı?”, Cumhuriyet gazetesi, 9 Ağustos 1991, sayı 24052.
(7) Uğur Mumcu, “Neyin Bilirkişisi?”, Cumhuriyet gazetesi, 11 Ağustos 1991, sayı 24054.
(8) Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinin 2 Ağustos 1991 tarihli 24045. sayısında yayımlanan “Cuntalar ve demokratlar” başlıklı köşe yazısı.