Prof. Dr. Antonio Muñoz Aunion[1]
Çev. Dr. Ali Osman Karaoğlu[2]
Şili Cumhuriyeti’nin mutlak sınırları içerisinde hukukun üstünlüğünü yücelten, 1973 yılında demokratik yolla seçilmiş Allende hükûmetini darbe yoluyla indiren askerî cuntanın gözetimindeki tartışmalı 1980[3] referandumu ile kabul edilmiş olan anayasa hâlâ yürürlüktedir. Birçok ulvî hüküm barındırmasına rağmen – örneğin 19. maddedeki Şilililerin eşitliği, ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği gibi – ekonomik özgürlükler haricindeki özgürlükleri garanti altına alacak mekanizmalar yetersizdir. Eğitim görme hakkından ziyade doktor seçme hakkı, çocuklarının okullarını seçme hakkı, maaşını nereye harcayacağına dair hükümler bu özgürlüklerin “maddi olarak gücü yetenler”e özel olduğu düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Görüyoruz ki askerî kuvvetler sadece zorunlu durumlarda ellerindeki gücün yularını gevşetmektedir.
Şili’de neo-liberal ekonominin uygulanması “Şili ekonomik mucizesi”ni hayata geçirmek olarak görülmektedir. Diğer faktörlerle birlikte düşünüldüğünde Şili toplumu OECD ülkeleri arasındaki en eşitsiz ekonomiye sahip toplumdur ki bu, daha büyük reformları gerektirmektedir. Örneğin yüksek öğrenime erişim kronik bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Bu düşünce ya da farkındalığa rağmen anayasa, bu değişiklik talepleri karşısındaki kaya gibi engel olma durumunu kanıtlamıştır.[4] Örneğin, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ın her ikisinin de yetkili olduğu aldatıcı sistem, çoğunluk partisine iltimas geçmeye eğilimli seçim sistemi (binominal system) veya her yerde hazır ve nazır olabilen askerî adalet[5] gibi durumlar 2005’e kadar köklü reforma uğramadı.
Askerin siyaset sahnesindeki varlığının çok köklü[6] ve yerleşik olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Hafızayı şöyle bir tazelediğimizde, askerin komşu ülkelerle olan çatışmalardaki ve fiziksel olarak ülkenin tecrit edilmesindeki rolü veya ayaklanma, ihanet ve isyanları bastırmadaki etkinliği göz önüne alındığında, her kademeden asker ve paramiliter polis gücü (Carabineros de Chile) ile birlikte ülkeyi nasıl başarılı bir darbe ile yönettikleri anlaşılabilir (1973-1988).[7] Elli yıllık demokrasi ve parlamento tecrübesini sona erdirmeleri[8] ve ABD tarafından desteklenen ve dış politikalarına ayak uydurmayan politikacıları devirdikleri Fubelt Projesini başarıya ulaştırmaları da cabası.[9]
Darbeye katılanlardan sadece küçük bir grup hakkında dava açıldı ve mahkum edildiler ki bunların arasında neredeyse hiç sivil yoktu. Bu etkiyle Pinochet’nin etrafındakiler 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi kullandılar[10] ve Ulusal Güvenlik Doktrini, Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından araçsallaştırılarak kendi güçlerine güç katacak, başkasına hayat hakkı tanımayacak, siyasi partileri yasaklayacak, kongreyi kapatacak, medyayı sansürleyecek, sokağa çıkma yasakları ile seyahat özgürlüğünü askıya alacak baskıcı düzenlemeler yaptılar.
1978’deki terör olaylarını örtbas etmek için bir af yasası[11] çıkarıldı ve o tarihe kadar kamusal suçları işleyenler herhangi bir soruşturmaya, suç tespitine veya mahkumiyete tabi tutulmaksızın affedildi ki demokratik düzenin olduğu zamanlarda böylesi bir hukuki korumanın söz konusu olması dahi hangi amaçla olursa olsun imkan dahilinde değildi.
1984 yılında ekonomik kriz yaşanınca politik baskıcılık anayasaya[12] “İç Barışı Tehdit Eden Durumlar” hükmünün eklenmesiyle devam etti. Halbuki bunun yerine meşru Allende hükûmetince imzalanmış olan Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar sözleşmesinin ruhuna uygun, sözleşme hükümlerini ihlal etmeyecek bir düzenlemeye de gidilebilirdi.[13]
Neyse ki bazı yargı kararları af yasasının uygulanmasını öylesine daralttı ki bu şekilde en azından Pinochet familyasının mali suçlarının görevden sonra[14] dahi korunması engellenmiş oldu. Bununla birlikte işkence, zorla kaybettirme, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi uluslararası suçlar, ekonomik, sosyal, politik ve hatta coğrafi sebeplerden ötürü doğru dürüst soruşturulamadı.
Yasallık kılıfı ve politik yapı neden sadece küçük bir grubun yargının muhatabı olduğunu, bazı kötü şöhrete sahip yargı kararlarının Şili’de veya başka bir yerde kabul edilemeyecek en ağır insan hakları ihlallerini dahi açıkça koruduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Öyle ki devlet sponsorluğunda ölümler gerçekleşmiş ve birçok kişi kaçmak zorunda kalmıştır. Kaçmak zorunda kalan eski dışişleri bakanı Orlando Letelier ve Buenos Aires’e sürülen üst düzey askerî yetkili Carlos Prats bunlardan sadece birkaçı.
Kirli işler için dizayn edilmiş bir kurum olan Ulusal İstihbarat Teşkilatı[15] (DINA) Augusto Pinochet’nin silah arkadaşı General Manuel Camacho tarafından yönetilmiştir ki kendisi, ölümünden önce sır gibi saklı tutulan eylemleri neticesinde beş yüzden fazla kişinin ölümünden hüküm giyerek müebbet hapse mahkum edilmişti.
Şili Yargı Sistemi, iç savaş sonrası toplumda meydana gelen hak ihlallerini çözüme kavuşturması gerekirken dış baskılar ve siyasi iktidar sorunuyla baş etmek zorunda kalmıştır ve bu açıdan toplumsal rahatsızlıklar sonucu yıpranan özgürlükler ile birlikte düşünüldüğünde “geç gelen adalet”[16] düzenine örnek gösterilebilir.[17] Bu durumun geçerli izahını aslında Şili’de iç içe geçmiş iki faktör yapmaktadır: mevcut yürütmenin başının ikinci defa seçilemeyip gelecek dönemde yeni birinin seçilmek zorunda olması ve demokrasiye dönüş sonrasında yetkililer arasında imzalanan anlaşma gereği “olduğu kadarını yapmak” politikasının benimsenmesidir. [18]
1990 yılında sivillerin tekrar iktidarı eline almasıyla birlikte 355 sayılı kararname ile “Ulusal Hakikat ve Uzlaştırma Komisyonu” kuruldu. Bu Komisyon, 11 Eylül 1973 tarihinden 11 Mart 1990 tarihine kadar ülke içinde veya dışında, Şili devleti veya Şili politik hayatı ile bağlantılı olarak işlenmiş olan en ağır insan hakları ihlallerini açıklığa kavuşturmak göreviyle kurulmuş; bu ihlaller Rettig raporunda ayrıca derlenmiştir (bkz. Ek).[19] 2008 yılında 345 civarında dava açıldı. Bu davalarda idam edilen veya kayıp olan 1138 mağdurun durumları araştırılarak askerî güçlere ve güvenlik güçlerine mensup, 39’u general ve amiral düzeyinde ve 85’i saha görevlisi olmak üzere toplam 686 kişi hakkında mahkumiyet kararı verildi. Adalet ve uzlaşı arayışı içerisinde rahipler hakkındaki kısım çok önem taşımaktaydı ki “vicaria de la solidaridad” adı verilen bir süreç sayesinde davalar açık yürütüldü ve özel yetkili yargıçların (ministros en visita) bu davalara atanması, delilleri toplaması ve ihzar emri çıkarması sağlandı.
Kaydedilen ilerlemeye rağmen eleştiriye açık birçok nokta mevcut. İlk olarak birçok mahkum şartlı tahliye edilmiş veya cezaları ertelenmiş durumda ve askerî bütçeden maaş almakta ya da adına Capredena denilen özel bir emeklilik sisteminden yararlanmakta ki bu mesele kongrenin[20] neredeyse hiç uğramadığı ıssız topraklar gibidir. İkinci olarak askerî mahkumlara karşı fazla hoşgörülü olunması ve hapishanelerin haz yeri olmaması gerektiği hakkındaki feryatlar göz önünde bulundurulursa Punta Pueco & Cordillera hapishanesi gibi “lüks hapishane”ler bu mahkumlara normalden çok daha iyi koşullar sunmaktadır.[21] Bu anlamda sivil toplumun kızgınlığını yatıştırmak için bazı hapishaneler kapatıldı ve tesislerde büyük reformlara gidilmesine rağmen bazı mahkumlar normal cezaevlerine transfer edildi.
Sonuncu ancak son derece önemli bir husus da insan hakları alanında hukuken zararın giderilmesinde kurumsal iş birliğinin yeterli bir vasıta olduğunu akıldan çıkarmamaktır. Kararların icra edilmesi, hukuki görüşlerin hayata geçirilmesi demokratik sistemin sağlığı açısından önemlidir fakat yine de bir çiçekle baharın gelmediği unutulmamalıdır. San Jose Paktında yer alan mekanizmalar diğer insan hakları koruma sistemlerinde olduğu gibi ağır işleyen sistem, zayıf koruma, kararlara uymama gibi bazı zaaflar barındırmaktadır Bu hususta bkz. Palamara Iribarne v. Chile (2005); Almonacid Arellano v. Chile (2006); Omar Humberto Maldonado Vargas y otros v. Chile (2015) davaları.
Demokrasiye geçiş için uygun zaman geldi de geçiyor ancak bunun için geçilmesi gerekli olan tarihsel bir çizgi de yok. Önemli bir aşama olarak uluslararası iş birliği boyutu paha biçilmez bir başlangıç ışığı olabilir. AB, Avrupa Konseyi ve Türkiye’nin imzaladığı siyasi bir anlaşma neticesinde Türkiye’de ölüm cezasının tamamıyla ortadan kaldırılması, karamsar dönemlerde atılmış öylesine önemli bir adımdır ki adeta üçüncü milenyumun eşiğine gelinmiştir. Abdullah Öcalan’ın hayatının bağışlanması mevzuunda yürütülen uzlaşı bunun tipik örneğidir. [22]
Adalet arayışının yolu büyük ölçüde bütün taraflarca kabul edilmiş ve uluslararası toplumca uygun bulunan gerçekleri kabul etmekten geçmektedir. Ancak yine de günümüz tarihi göstermiştir ki uluslararası hukuk standartlarına yaklaştıran her hukuki ve adil ilerleme, belki de insanlığın bir laneti olarak, insan güvenliğinin sürekli ihlal edilmesi gibi meydan okumalarla karşı karşıya kalmıştır. Gelecek nesiller bugünün çatışmalarının neticesine katlanmak ve bugün yapılan hataların cezasını çekmek zorunda kalacaklardır.
Seçilmiş Bibliyografya & Ek
_. Burbach, R. The Pinochet Affair: State Terrorism and Global Justice. 2003, London: Zed Books Ltd
_. Hansen, Audrey A.; ¨Justice across the Hemispheres: The effect of the Pinochet arrest on domestic courts in Chile and Spain ¨ (2013) Honors Theses Paper. 107
_. Micus, A.; The Inter-American Human Rights System as a Safeguard for Justice in National Transitions. From Amnesty Laws to Accountability in Argentina, Chile and Peru Ed Brill Nijhoff 2015 pp.1-448
_. O `Keefe, Th.; ¨ The Use of the Military Justice System to Try Civilians in Chile ¨ 61 N. y. St. Bar J. 46 (1989)
_. Oppenheim, L. H. Politics in Chile: Democracy, Authoritarianism and the Search for Development, Second Edition. 1999, Oxford: Westview Pres
_. Rettig Report, en español, http://www.ddhh.gov.cl/ddhh_rettig.html, in English, http://www.usip.org/publications/truth-commission-chile-90
[1] Şili Autónoma Üniversitesi Öğretim Üyesi.
[2] Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi
[3] 1925 Anayasası taslağı, 1981’de yayımlanmasına kadar yasama organının artan etkin gücü sayesinde tespit edilen anayasal boşluğa çare olmak üzere otoriterliğe meyilli şekilde hazırlandı . Anayasa %67 oy çoğunluğuyla 11 Eylül 1980’de yürürlüğe girdi ve taşradaki seçmen sayısı yapay bir şekilde şişirildiğinden “oy veren sayısından daha fazla oy” aldığı suçlamalarına maruz kaldı.
[4] Belirli bir sosyo-ekonomik düzen için değişmezlik durumu hakkında bkz. Garretòn, M.A.; Garretòn, R.; ¨ Incomplete Democracy in Chile: Reality Behind International Rankings ¨ Revista de Ciencia Polìtica vol. 30 n.1 Santiago, 2010 pp. 115-148 http://www.scielo.cl/scielo.php?pid=S0718-090X2010000100007&script=sci_arttext
[5] Bahsi geçen askerî mahkemelerin üstün yetkileri için bkz. “Karar No. 400, veya 1877 ya da 1984 Anti-terrorizm Kanunu”. Bu yasa askerî mahkemelere sivilleri yargılama ve beş güne kadar gözaltında tutma gibi yetkiler vermiştir.
[6] 1810 yılında İspanya’dan bağımsızlık kazanıldığından beri aşağı yukarı elli civarında açıktan veya zımni politik müdahaleler olmuştur. Enteresan bir şekilde yine de politikacılar anayasal normlara ve hukuki prosedürlere büyük bir ilgi göstermişlerdir.
[7]Anayasal yetkilerin az olmasından ötürü asker genelde kararname ile ülkeyi yönetmiştir. Kararnamenin 1. maddesi şu şekildedir: “Şili’de demokrasiyi ve Allende hükûmetince çiğnenen hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmek için askerî cunta gücü eline almıştır.”
[8] Bugün dahi, politik renklerin birbiri ile yakınlığına bağlı olarak bazıları darbeyi asker ve sivillerin ortak yönetimi şeklindeki diktatörlüğün ilanı olarak görmektedir.
[9]Daha fazla ayrıntı için bkz. the documents after the declassification in http://nsarchive.gwu.edu/NSAEBB/NSAEBB8/nsaebb8i.htm.
[10] Ulusal Güvenlik Konseyi; Başkan, ordu komutanları, hava ve deniz kuvvetleri komutanları, polis, senato başkanı ve yüksek mahkeme başkanından oluşmaktadır.
[11] Af kurumunun kıta üzerindeki pratik uygulamaları için bkz. Cassel, D.; ¨ Lessons from the Americas: Guideline for International response to Amnesties for atrocities ¨ Law & Contemporary Problems 59 (1996) pp.197 et seqq.
[12] Bakınız Chile Const. (1980) art. 39, in 4 Constitutions of the Countries of the World: Chile (Albert P. Blaustein & Gisbert H. Flanz eds., 1991
[13] Şili Birleşmiş Milletlerin kurucu üyesidir ve ayrıca OAS (Amerika Devletleri Birliği) üyeliğinden kaynaklanan “Amerikan İnsan Hak ve Ödevleri Bildirgesi” ile bağlıdır.
[14] İşlenen çeşitli suçlar arasında en bilineni olan Riggs davası, sivil toplum içerisinde Pinochet taraftarı olmanın ölümcül sonuçları olabileceğine örnek teşkil etmektedir.
[15] CNI, 13 Ağustos 1977 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmış 1878 sayılı kararname uyarınca oluşturulmuş olup 521 sayılı kararname feshedilerek DINA yürürlükten kaldırılmıştır.
[16] Askeri adaletin ön plana çıkmasıyla birlikte Şili yargı sistemi devletin bağımsız bir organı olma kimliğini kaybetmiştir. İspanya Mahkemelerinin 16 Ekim 1998’de çıkardıkları uluslararası yakalama kararı gereği Pinochet’nin gözaltına alınması sonrası tekrar eski yetkilerine kavuşmaya başladığı söylenebilir.
[17] Emir komuta zinciri baştan aşağı doğru düşünüldüğünde, halk desteğini kaybettikten sonra görevden ayrılan General Pinochet, Yüksek Ordu Komutanlığı görevini yüklenmiştir ki her insan hakları meselesinde hayalet gibi karşımıza çıkmaktadır. Londra’dan döndükten sonra suçluların iadesine karşı dokunulmazlık verildi ve bütün hoşnutsuz/muhalif seslere rağmen ömür boyu senatörlük unvanı aldı.
[18] Şili Cumhurbaşkanı Emol Nacional– Patricio Aylwin diyor ki: “Gerçek adalet yoktur sadece mümkün olduğunca uygulanabilen adalet vardır.” In http://www.emol.com/noticias/nacional/2003/07/22/118175/patricio-aylwin-no-hay-justicia-real-sino-en-la-medida-de-lo-posible.html
[19] Rettig Komisyonu 1991 yılında raporunu tamamladı ve askeri rejim döneminde öldürülmüş veya kaybolmuş 2.100’den fazla Şili vatandaşı olduğunu tespit etti. Bu rapor 1991’de sağcı bir siyasi parti olan UDI’nin liderinin öldürülmesiyle aniden kesintiye uğrayan uzlaştırma sürecinin önünü yeniden açtı.
[20] Askere tahsis edilmiş fonlar hakkında yolsuzluk ve sahtekarlık suçlamaları çok fazladır ve bunlar denetim mahkemesinin incelemesine konu olmuştur.
[21] http://news.yahoo.com/chiles-post-dictatorship-luxury-jail-nearly-full-054825884.html
[22] Bilhassa şu konuya bakınız, (eds) Ali Carkoglu & Barry Rubin.; Turkey and the European Union. Domestic Politics, Economic Integration and International Dynamics Ed. Frank Cass 2003, pp. 160 et seq.