Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven

0
137

2002-2004 Darbe Girişimleri:

Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven

 

AK Parti hükümetlerini devirmek için Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan başbakanlığındaki 2002-2004 yıllarında planlandığı iddia edilen darbe girişimleridir.

Sarıkız, Yakamoz ve Ayışığı 2007 Mart ayında Alper Görmüş yönetimindeki Nokta dergisinin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu belirtilen günlükleri yayınlamasıyla; Eldiven ise, 7 Temmuz 2008 tarihinde Taraf gazetesinin manşetten verdiği haberde Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı emekli orgeneral Şener Eruygur’a ait bazı belgeleri kamuoyuyla paylaşması sonucu ortaya çıkmıştır.

Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklere göre; 2003 ve 2004 yıllarında dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına tarafından darbe planları hazırlanmış, fakat Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün engellemesiyle bu girişimler sonuçsuz kalmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 28 Şubat süreci ile siyaset kurumu üzerinde oluşturduğu baskı ve dayatmaları Ak Parti hükümetleri döneminde de sürdürmeye çalışmıştır. Bu süreçte: muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları (STK), üniversiteler, medya gibi yapılanmalar da hükümete karşı mücadelede TSK’yı kendi taraflarında konumlandırmaya çalışmışlardır. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen ve 2003-2004 yıllarını kapsayan günlüklerin Nokta Dergisi’nde yayınlanması bu döneme ait darbe girişimlerini ortaya çıkarmıştır.

Günlüklere göre dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgenaral Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Ereygur’un Sarıkız isimli bir darbe planının hazırlıkları içinde olduğu anlaşılmıştır. Günlüklerin Nokta Dergisi’nde yayımlanması üzerine Özden Örnek‘in şikâyetiyle Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş hakkında soruşturma başlatılmış ve soruşturma sonucunda “iftira atmak” ve “hakaret etmek” suçlarından hakkında dava açılmıştır. Ayrıca Özden Örnek hakkında şüpheli sıfatıyla “askeri darbe hazırlığı” iddiasıyla soruşturma başlatılmış, ancak savcılık yetkisizlik kararı vererek soruşturma evrakını Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na göndermiştir.

Alper Görmüş aleyhine iftira ve hakaret etme suçundan açılan davadan beraat etmiş ve yapılan araştırmada günlüklerin Özden Örnek’in bilgisayarından çıktığı teknik raporla kesinleşmiştir. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, asker kişiler hakkında görev ve sıfatlarından dolayı soruşturma başlatılmasının askeri kurum amirinin takdir ve değerlendirilmesine bağlı olması nedeniyle soruşturma evrakının Genelkurmay Başkanlığı’na göndermiş, Genelkurmay Başkanlığı mahkemeye gönderdiği cevabi yazısında ise iddia hakkında gerçek, somut ve tutarlı bir bilgi ve belge bulunmaması nedeniyle herhangi bir işlem yapılamadığını bildirmiştir.

 

Özden Örnek Günlüklerinden

2002-2004 yıllarında planlandığı iddia edilen darbe girişimlerinin ve ardından gelişen yargılama süreçlerinin daha kolay anlaşılabilmesi için, Örnek’in Nokta Dergisi’nde yayınlanan günlüklerinden bazı bölümlere burada yer vermek faydalı olacaktır.

 

22 Eylül 2003
(…) 14:00’te Genkur (Genelkurmay-Nokta) karargahına gittim. (…) Bu takdimin bitiminden sonra 1 Ekim meclis açılışına eğer TBMM Başkanı kapıda bizleri türbanlı ve eşli olarak karşılarsa gitmeme kararı aldık. Sonra bizler (komutanlar Jandarma Genel Komutanlığı’na geçip çok özel olarak konuştuk. Şu kararı aldık:
* AKP hükümetini vazgeçirmek için neler yapılması konusunda yapılan hazırlıklar bu hafta Genelkurmay Başkanı’na takdim edilecek.
* İncelemesi için kendisine fırsat verilecek ve sonra onun niyetleri ve görüşü sorulacak.
* Eğer bizle aynı fikirde veya yakın ise yolumuza devam edeceğiz.
* Eğer bir işlem yapılmasını kabül etmezse kendisine “Ya sen çekil yahut da biz çekiliyoruz” diyeceğiz.
Kısaca planımız bu. Bu konuyu ve planı tartıştık. Kara Kuvvetleri Komutanı ikide bir ne kadar rahatsız olduğunu belirtip, bir şeyler yapılmalı diyor. Kendisinin YÖK konusunda attığı adımları bayağı benimsemiş. Belki de hükümetin attığı bazı adımların reaksiyon göreceğini belirtmek bakımından iyi oldu ama, imam yine de bildiğini okuyacağı için yetki olmadığı sürece veya hükümet korkutulmadıkça yapılacak hiçbir eylem hükümeti kararından vazgeçirmeyecektir. Neyse bu arada Fırtına ayağa kalktı ve haydi hep beraber el sıkışalım dedi ve dördümüz ellerimizi üst üste koyup el sıkıştık! Bana çok komik geldi.
Ortalıkta sezdiğim kadarı ile JANGENK kışkırtıcı rol oynuyor. İllaki bir şeyler yapılmalıdır, diyor. Geçen yıl neler olduğunu biz bilmiyoruz. Ne olduğunu sordum, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman cevap vermedi ama hep geçen yıl biz bunu gördük, bu adam korkak bir şey yapamaz. Hükümet ile aynı düşüncede, farklı bir düşüncesi olmaz deyip duruyorlar. Bu sıralarda milletin ihtiyacı olan bir şey de bizim aramızda doğacak bir gerginlik olabilir mi? Çok dikkatli davranmalıyız, hele aramızdaki kopukluk olması yerine Genkur’u da kazanarak ne yapacaksak yapmalıyız. Bana bugün buraya gelişimiz bile bir tezgah gibi geldi.
6 Aralık 2003

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un isteği üzerine Jandarma Sosyal Tesislerine gittik. Kara Kuvvetleri Komutanı ve JANGENKK çarşamba günkü toplantıdan sonra çok rahatsız olmuşlar ve bu arada Kuran kursları ile ilgili yönetmelik düzeltmesi yayınlanınca hepimiz de rahatsız olduk. Bilhassa bu hafta bütçe komisyonunda (TBMM Plan-Bütçe Komisyonu-Nokta) bir AKP milletvekili tekkelerin açılmasını isteyince hepimiz çok rahatsız olduk. Toplandık.
AY:
Ben bu işten çok rahatsız oldum ve kendime göre şöyle bir plan yaptım. Aralık ayında bunların, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerini bekleyip eğer ocak ayı içinde bir hareket olmazsa istifa edeceğim. Hepimiz buna itiraz ettik.
ŞE:
Buna gerek yok. Kabül etmiyoruz. Daha yapacağımız çok şey var.
AY’ın bazı rahatsızlıkları vardı. Kendini rahatlatmadan takıntıdan kurtulamayacaktı. Bu nedenle de Pazar günü tüm or’ları kahvaltıya davet etmişti. Buna neden or’lardan birinin vermiş olduğu bir cevaptı. Hepimiz AY’ın istifa etmesini kabul etmedik. Ve kendimize göre bir eylem planı yapmaya karar verdik.
– Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben MÖ’ı davet edecektim.
– Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik.
– Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik.
– Sokaklara afiş astıracaktık.
– Dernekler ile temas edip onları da hükümet aleyhine teşvik edecektik.
– Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık. Yukarıdakiler SARIKIZ olarak anılacaktı. Ayrıca bana ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazırlığını yapacaktım.
8 Aralık 2003
Taylan Bilgel ile Aydın Doğan için konuştum ve kendisine “Bizim artık medyadan desteğe ihtiyacımız var. Hep bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli desteği vermiyor. Olayları hükümete karşı kullanmaları lazım. Teslimiyet bizi de iş yapamaz duruma sokar. Medya halkı uyandırmak zorundadır. Aksi halde desteğimizi kaybederiz. Halk neler döndüğünü öğrenmelidir. Bu da ancak en etkili olarak medya kanalı ile olacaktır” dedim. Aydın Bey’e ileteceğini ve hatta gerekirse kendisi ile beraber yemek yememizi tavsiye etti.
27 Aralık 2003

Gündüz OHAL gazilerinin TSK Rehabilitasyon Merkezi’nde açmış oldukları sergiye katıldık. Duygu ve hüzün dolu bir gün geçirdik. Sergiyi gezdikten sonra gaziler sinema salonunda bir konser verdiler. Fevkalade güzel bir konserdi. İnsanların isterlerse neler başarabileceklerini gördük. Bir ara Ege Bölgesinden türküler çalınıyordu. Sahnede, TRT’den saz ve türküleri ile Tolga isimli bir sanatkar gazilere refakat ediyordu. Sanatkarın sesi aynı Hasan Mutlucan’ın sesi gibiydi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur hemen kulağıma eğildi ve bu sanatkarın adresini alalım, lazım olabilir, dedi. Güzel bir espriydi.

 

Darbe Girişimlerinin Mahiyeti

Nokta Dergisi’nde yayınlanan günlüklerden anlaşılıyor ki;  ‘Sarıkız’ ülkede darbe zemini oluşturmak için yapılması gereken faaliyetleri, ‘Ayışığı’ ve ‘Yakamoz’ darbenin bizzat aktif olarak nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğini, ‘Eldiven’ ise darbe sonrası yapılacak faaliyet hazırlıklarını kapsıyordu. Bu planlardan hükümetin haberi olduğu da anlaşılmaktadır. Ak Parti’nin kurucuları arasında da yer alan eski Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat bir televizyon röportajında; Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarının kendisine mektupla ihbar edildiğini, durumu Başbakan Erdoğan’a anlattığını, Erdoğan’ın kendisine: “Benim bildiklerimi bilseniz uyumanız mümkün değil’ dediğini dile getirmiştir.

2002-2004 yılları arasındaki darbe girişimlerini ele veren üç ana belge vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi Özden Örnek’in günlükleri, ikincisi Ergenekon davasında tutuklanan Muzaffer Tekin’in evinde ele geçirilen belgeler, üçüncüsü ise gazeteci Mustafa Balbay’ın günlükleridir. Bu üç belgenin de birbiriyle örtüşen bölümlerinde; kuvvet komutanlarının uzun süre boyunca darbe hazırlığı içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Bu darbe girişimleriyle ilgili üzerinde durulması gereken konu; girişimlerin askere darbe yapması gereken bir ortamı hazırlamasıyla ilgili planlar oluşudur. Özden’in günlüklerini Nokta Dergisi’nde yayınlayarak darbe girişimlerini kamuoyunun gündemine sunan Alper Görmüş, darbe girişimlerinin ‘darbe endüstrisinin ‘sivilleştirilmesi’ sürecinin temel belgeleri olduğunu vurgulamaktadır. “12 Eylül darbesinin halkın desteğine ihtiyaç duyulmadan tamamen herşeyin ordu içinde halledildiği son darbe” olduğunu vurgulayan Görmüş’e göre:

 

“Bundan yaklaşık 20 yıl sonra 28 Şubat’a askerler siyasete müdahale etmeye karar verdiklerinde can sıkıcı bir sosyal gerçekle yüzyüze olduklarını idrak ettiler. Dünya ve toplum değişmiş, askerin sivil siyasete müdahaleleri artık eskisi gibi hoş karşılanmıyordu. Toplumda darbeyi meşru kılacak bir gerilim de yoktu. 28 Şubat’ın ön hazırlıkları, işte bu gerilim kotarma çerçevesinde gelişti. Büyük bir başarıyla sonuçlanan bu hazırlıktan sonra sivil toplumun bir kesimi müdahaleye ikna edildi ve hatta onun parçası oldu. Darbe günlüklerinin darbenin sivilleştirilmesine ilişkin konsept değişikliğinin ikinci temel belgesi sayılması gerekir. Hatırlayın burada da artık klasik tipte darbelerin mümkün olmadığı bir kez daha teyit ediliyor, Silahlı Kuvvetler’in salt kendi gövdesiyle yaptığı müdahalelerin yarattığı itibarsızlaşmaya dikkat çekiliyor, bu nedenle Sarıkız’dan vazgeçiliyor ve artık üniversiteler, yargı, sendikalar, medya ve öbür sivil toplum ögütlerinin ellerini taşın altına koymalarının gereğinden bahsediliyordu”

 

Yine Nokta Dergisi’nde yayınlanan Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nca hazırlanan Sivil Toplumla İlişkiler raporu, darbe hazırlıklarının sivil bir yapılanma ile birlikte yürütüldüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

27 Nisan e-muhtırasına giden süreçte yapılan Cumhuriyet Mitingleri, orduya gerekli alanı açmak için halk desteğini kurgulama çalışmalarının en görünür etkinliği olarak göze çarpmaktadır.

 

Medyanın Günlükler Konusundaki Tutumu

Nokta Dergisi’nde yayınlanan günlükler ana akım medyada ilk başta suskunlukla karşılandı. Bu suskunluk, günlükleri yayınladığı için hakkında dava açılan Alper Görmüş’ün beraatine kadar devam etti. Yeniçağ, Ortadoğu, Tercüman, Güneş gibi gazeteler beraat kararıyla ilgili haberleri de görmezden geldiler. Hürriyet, Cumhuriyet, Birgün, Sözcü ve Evrensel ise beraat kararını küçük bir şekilde verirken, okuyucularını günlüklerin içeriğiyle ilgili yine bilgilendirmemeyi tercih etti. Milliyet, Zaman, Taraf, Radikal, Vatan, Vakit, Sabah, Yenişafak, Bugün, Star gibi gazeteler ise hem günlükleri hem de dava süreci hakkında haberlere yer vermekten çekinmediler. Ahmet Altan Taraf Gazetesi’ndeki yazısında Hürriyet başta olmak üzere bazı gazetelerin günlükler konusundaki tutumunu şöyle yorumluyordu: “Darbe Günlüklerinin Oramiral Özden Örnek’in bilgisayarında yazıldığı kanıtlandı ama bazı gazeteler bunu haber saymıyor”

Hürriyet Gazetesi’nin tavrının, bazı yazarlarının daha önce günlüklerle ilgili içine girdiği savunma düşünülürse, çok da şaşırtıcı olmadığı görülmektedir.

 

Ertuğrul Özkök (Hürriyet): Bir süredir medya çarşısında emekli bir komutanın günlüğü olduğu iddia edilen belgeler dolaşıyor. Ciddi basının büyük bölümü bu belgelere itibar etmedi. Ama askere karşı antipatisi belli bazı çevreler mal bulmuş mağribi gibi bunun üzerine atladı. Adı geçen komutan ısrarla ‘bunlar benim günlüklerim değil’ diyor. Komutanı yakından tanıyan insanlar onun kişiliğiyle uyuşmayacak ayrıntı ve iddialar bulunduğunu söylüyorlar. Belli ki birileri özel bir imalat yapmış. Ama takan yok. Yayınlar var gücüyle devam ediyor. Şimdi ben de soruyorum. Bu bir sivil andıç değil mi? Günde otuz kez demokratlıktan söz edenlerden çıt yok. Yani asker yaptığı zaman haber mi oluyor? Demokratlığınız işte bu kadar.

 

Mehmet Yılmaz  (Hürriyet): Söz konusu metinlerde benim de adım geçiyor. Milliyet Genel Yayın Yönetmeni olduğum dönemde Ankara’da yenilen bir yemek bu. Yemekte benimle birlikte gazetenin sahibi Aydın Doğan, gazetenin Ankara Temsilcisi Fikret Bila, zamanın Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur da vardı. Bir kere şunu söyleyeyim. O metinlerde iddia edilen konuşmalar bu yemekte cereyan etmedi. Kimse bize basının satılmış olduğundan, aleyhlerine yazanlara gazetede yer vermememiz gerektiğinden söz etmedi. O günlerin sıcak konusu olan basının bağımsızlığı üzerinde duruldu. Bunun dışındaki konuşmalar genellikle askerlik anılarıyla ve olağan sohbet konularıyla ilgiliydi. Ve anılar hayali değil çünkü anlatılan olayların detayları gerçekçi diye düşününleri hayal kırıklığına uğratacak bir not: Benim adım bile yanlış yazılmış. Kurmay okulunu bitirip oramiralliğe kadar yükselmiş bir askerin günlüklerini yazarken asla yapmayacağı bir yanlış”

 

Sabah Yazarı Umur Talu’nun 13 Nisan 2008 tarihli yazısındaki şu cümleler basının hangi saikle hareket ettiğini çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir: Devir şu; neyi yazdığın, gösterdiğinden ziyade, neyi görmezden geldiğin, gözden kaçırmaya uğraştığın, yokmuş farz ettiğin önemli.

 

Medyanın tavrı açısından ilgi çekici diğer bir konu ise darbe girişimlerinin Ergenekon soruşturması kapsamında ele alınması sırasında yaşandı. Bu da bir çok gazetecinin aslında günlüklerden haberdar olduğu ama Nokta Dergisi’nin yayınından önce hiç yazmadıkları idi. Bu gazetecilerden olan Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan 2 Temmuz 2008 tarihli yazısında;

“Daha sonra ortaya çıkacak olan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in günlükleri, Sarıkız adıyla bir darbe planının hazırlandığını, Genelkurmay Başkanı’na rağmen bu planın uygulanması için düğmeye basıp basmamasının konuşulduğunu ortaya koyacaktı. Hoş bu günlüklerin doğrulanmasına gerek yok. O dönem hükümetin bu plandan kod adı dahil her bakımdan haberdar olduğuna dair bilgi sahibi bir kaç gazeteciden biriyim. Ama hükümetin önde gelenleri o zamandan beri ‘Bu eylemli darbe girişimine karşı adli mekanizmayı neden çalıştırmadınız?’ sorusunu cevapsız bırakıyorlar”

cümleleriyle darbe girişimlerinden daha once haberdar olduğunu açıklıyordu.  Berkan yazısında “adli mekanizmaları çalıştırmayan” hükümeti eleştirse de, kendisinin de söz konusu darbe girişimlerinden haberdar olduğu halde, daha önce yazmadığı da ortaya çıkmaktadır.

Hükümete darbe hazırlığı içinde ismi geçen komutanların arasında yeralan Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un günlüklerle ilgili ilk tepkileri tamamen inkar haliyken, darbe teşebbüsünün yargıya taşınmasından sonar ise bazı bölümlerini Kabul etmesi çok dikkat çekicidir. Hurşit Tolon günlüklerin yayınlanmasından hemen sonra Başbakan Erdoğan’ın savcıları göreve çağırdığı açıklamanın ardından yaptığı değerlendirmede, “Cumhuriyet savcıları ne tür görevleri üstlenmeyeceklerini bilecek kadar cumhuriyetin savcılarıdır. Sahibi böyle günlük bir yok diye iki kez açıklama yapıyor. Ama birileri varmışçasına ‘savcılar harekete geçsin’ diyor. Ne diyebilirim” diye konuşmuştur. Darbe girişiminin 2. Ergenekon iddianamesiyle yargı sürecine taşınmasının ardından 1 Temmuz 2008’de göz altına alındığında ise Tolon şu açıklamayı yapmıştır: Kamuoyunda darbe günlükleri olarak bilinen günlüklerde benimle ilgili kısımlarda herhangi bir yanlışlık görmediğim için tekzip yapma ihtiyacı hissetmedim. Çünkü herhangi bir şekilde kişilik haklarım zedelenmemişti.

Alper Görmüş Tolon’un açıklamaları arasındaki söylem değişikliğini “Benim ‘darbe planları yapmaktan’ yargılanmamamı ve ceza almamı engellemezseniz, kendimle birlikte sizi de yakarım” biçiminde yorumlamaktadır.

Ergenekon davasının darbe girişimlerini kapsamı içine alarak genişletilmesi; Türkiye’nin darbecilikle hesaplaşması gerektiğini savunan kesimlerce memnuniyetle karşılanırken, bazı kesimlerce de büyük tepkiyle karşılanmıştır. Oysa hem Cumhuriyet mitingleri, hem de aynı dava kapsamına alınan Danıştay cinayetinin ardından düzenlenen cenaze törenindeki görüntüler, küçük bir provokasyonla kitlelerin harakete geçirilerek, Türkiye’nin kaosa sürüklenebileceğinin bariz örnekleri olarak hafızalardaki yerini almıştır.

Darbe girişimlerinin Ergenekon Davası kapsamına alınması ve gözaltına alınan kuvvet komutanlarının ifadelerin alınarak serbest bırakılması; “darbe girişiminin olmayışı” veya “girişimin suç olarak kabul edilmemesi” gerektiği gibi antidemokratik bir anlayışı ve tartışmaları beraberinde getirmiştir.

 

Darbe Günlükleri Etrafındaki Tartışmalar

Darbe günlükleri ve yargılaması etrafında kamuoyunu en fazla meşgul eden tartışma “darbe girişiminin suç olarak kabul edilip edilmeyeceği” konusudur. Bu tartışma CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “Yaparlar, geçmişte de yapmışlardır. Şimdi önemli olan bunun hayata geçirilmemiş olması ve geçirilebilecek olmadığını öğrenmişlerdir” açıklamalarıyla bir üst seviyeye taşınmıştır.

Günlüklerle ilgili soruşturma evrakının Ergenekon Davası’ndan ayrılarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi bu tartışmaları daha da inandırıcı hale getirmiştir. Darbelerle hesaplaşmanın demokratik sistem için gerekliliğini bilenler için bu karar hayal kırıklığı oluştururken, davayı ilk günden itibaren önemsiz göstermeye çalışan kesimleri ise sevindirmiştir.

Özden Örnek, Aytaç Yalman ve İbrahim Fırtına’nın serbest bırakılmasına rağmen Şener Eruygur’un tutuklanmasını “darbe girişimini ortak yaptıkları halde, neden sadece Eruygur’un tutuklandığı” sorusuyla dava hakkındaki kamuoyunda yıpratıcı tartışmalar da yürütülmüştür. Oysa iddianamede; “Şüpheliler Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un yönetici oldukları Ergenekon terör örgütünün amaç ve stratejisi doğrultusunda gerçekleştirmeyi planladıkları darbeyi, TSK bünyesinde emir ve komuta zinciri altına yapabilmek için öncelikle dönemin HKK İbrahim Fırtına, KKK Aytaç Yalman ve DKK Komutanı Özden Örnek ile temasa geçtikleri bu kişilerin hükümete muhtıra verilmesi ve darbe yapılması yönündeki kendilerine yakın düşüncelerini değerlendirerek” cümleleriyle Eruygur ve Tolon’un konumunun farklılığına dikkat çekilmiştir.

Özden Örnek’in günlüklerinde, Şener Eruygur’un tek başına Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven girişimlerini planladığı belirtilmektedir. Ergenekon davasındaki bazı ayrıntılar da darbe girişimleriyle ilgili tartışmaları hafife almak için kullanılmıştır. “27 tane el bombasıyla mı darbe yapacaklardı” sorusu bu girişimlerle ilgili en çarpıcı tartışma başlığı olmuştur. Bu soruları dillendirenler, Ergenekon’un bizzat darbe yapmayı ve ardından iktidara gelmeyi hedefleyen bir yapı örgütlenme olduğu izlenimi oluşturmak istiyordu. Oysa darbe girişimiyle ilgili ortaya çıkan belgelerde; bu yapılanmanın ordunun darbe yapabilmesine uygun toplumsal zeminleri hazırlamak için görevlendirildiği açıkça belirtilmektedir.

 

Sonuç

Hem siyasi hem de ekonomik istikrarın sağlanabilmesinin başta gelen şartı sağlam işleyen bir demokratik sistemdir. Bu sistemin sorunsuz işleyişi ise her türlü vesayet girişimine karşı çıkılması ve darbe girişiminde bulunanların, hukuk sistemi içinde cezalandırılmasıdır.

Özden Örnek’in günlüklerinin Nokta Dergisi’nde yayınlanmasıyla gündemimize gelen darbe girişimleri Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven şu aşamada henüz bir karara bağlanmış değildir. Ergenekon iddianamesinden ayrıldıktan sonra Ankara’ya gönderilen soruşturma dosyası, yetkisizlik sebebiyle mahkemeler arasında gidip gelmeye devam ediyor.

Günlüklerin 2007 Mayıs’ta Nokta dergisinde yayınlanmasıyla ortada bir darbe girişimi olduğuna işaret ediyordu. İddianameye göre 2002 sonrası oluşan Ak Parti iktidarıyla başladığı anlaşılan ve esas olarak 2004’te geçen bu planlarda Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz isimleriyle Sarıkız’da olduğu gibi, kimi zaman tüm kuvvet komutanlarının bilgisi, kimi zaman da Ayışığı’nda olduğu gibi bazı komutanların planladığı darbe girişiminin izlerini görmek mümkündür.

Eldiven ise Temmuz 2008’de emekli orgeneral Şener Eruygur’dan elde edilen belgelerin Taraf gazetesinde yayınlanmasıyla haberdar olunan darbe girişimlerinin bir başka aşaması. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hükümetin Ankara’da olması sebebiyle yetkisizlik kararı verdiği darbe günlükleri ve dört plana göre süreç şu aşamalardan oluşuyor. Birinci aşamada Sarıkız planı ile Jandarma bünyesinde kurulan Cumhuriyet Çalışma Grubu isimli illegal yapılanma akademisyenler ve basınla beraber kamuoyu oluşturarak darbeye zemin hazırlıyordu. İkinci aşamada Ayışığı ve Yakamoz ile darbenin nasıl yapılacağı uygulamalarıyla hazırlanmıştı.

Son aşamada ise dördüncü plan Eldiven ile darbe sonrası yönetim şekillendirilecekti. Bu darbe planları temel olarak içerde ve dışarda kaos oluşturarak ülkeyi yönetilemez hale getirip, Erdoğan başkanlığındaki hükümeti darbe yoluyla devirmeyi amaçlıyordu.

Geldiğimiz noktada, darbe girişimleri etrafında oluşan ‘cezasızlık’ durumu kamuoyunun darbelerle hesaplaşılması, vesayetin gerilemesi ile ilgili beklentilerinde bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Bundan daha da vahim olanı Ergenekon davası konusunda siyasi çevrelerde yaşanan söylem değişikliğidir. Ergenekon iddianamesiyle yargılama aşamasına gelen Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven girişim olarak kalmış olsa bile, bunun bir cunta hareketi olduğunun ve bu anlamda ‘sürdürülebilir bir antidemokratik durum’ olduğunun farkedilmesi gerekmektedir.

Mevcut yargılama sürecinde darbecilerin cezalandırılmasına yönelik bir ışık görülmemesi, Türk demokrasisi adına hala gidilecek çok yol olduğunu göstermektedir. Hukuk dışı yollarla hükümetlere darbe planlayan bu gelenek ve yapıların demokrasi üzerinde oluşturduğu vesayet sistemi, bizzat topluma ve milli iradeye karşı yönelmiş bir girişimdir.

Millet iradesine karşı her türlü vesayet girişimlerine, iktidarı ve muhaletetiyle, STK’sı, medyası ve işdünyası ile tüm sivil siyaset aktörlerinin daha ciddi tepkiler vermesi, gerçek bir demokratik sistem açısından, verilmesi gereken en asgari tepki olarak yorumlanmalıdır.

 

KAYNAKÇA

Nokta Dergisi, Yıl: 1, 27 Mart – 4 Nisan 2007, Sayı:22.

TBMM Meclis Araştırma Komisyonu Raporu (Kasım 2012)

Görmüş, Alper, Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği (2 cilt) Etkileşim Yayınları, İstanbul 2011

Tayyar, Şamil, Kıt’a Dur, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009

Mavioğlu, Ertuğrul-Şık Ahmet, Kırk Katır Kırk Satır (Ergenekonu Anlama Klavuzu), İthaki Yayınları, İstanbul 2010