Dr. Hakkı Uygur – İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Vekili
Giriş
Çağdaş Türkiye tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin dört bir yanında kahramanca mücadele eden halkımızın fedakârlığı ve siyasilerimizin darbe karşıtı tutumları neticesinde başarısız olmuştur. Bu kanlı darbe girişimi ve amillerinin transatlantik bağları, Türkiye’nin ve diğer İslam ülkelerinin hiç de yabancı olmadığı bir durumdur. Nitekim 20. yüzyılda sömürgeci güçlerin doğrudan müdahil oldukları darbelerin örnekleri İran ve Mısır gibi güçlü İslami ülkelerde de sıkça görünen bir olaydır. Sömürgeci zihniyetin “kontrolü dışına” çıkan güçlü liderlere karşı giriştiği darbelerin en önemlilerinden biri de şüphesiz 19 Ağustos 1953’te İran’da düzenlenen darbedir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Birleşik Krallık’ın ortak planı olan TPAJAX[1] projesi, Muhammed Musaddık hükûmetinin devrilmesiyle sonuçlanmış ve çağdaş İran tarihinde belki de en büyük kara leke olarak kayıtlara geçmiştir. Her ne kadar Birleşik Krallık yönetimi bu Darbe’deki rolü hakkında sessiz kalsa da ABD’nin 2000’li yılların başında gizliliğini kaldırdığı devlet arşivleri[2], bu müdahaleye yönelik inkâr edilemeyecek kanıtlar sunmuştur ve her iki devletin de bu Darbe’nin arkasında olduğu gün ışığına çıkmıştır. Ayrıca 2009 yılında dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın 60 yıl sonra gelen itirafları[3], bu Darbe’nin aktörleri hakkında hiçbir şüphe bırakmamıştır. Darbe’nin bir tarafında baskıcı İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, diğer tarafında ise halk tarafından seçilmiş ve başka hiçbir dayanağı olmayan Musaddık hükûmeti vardı. Bu durum, çağdaş Türkiye tarihinin darbelerle karalanmış tarihini aklımıza getirmiyor değil.
Çağdaş İran’da İlk Darbe: 1921 Pehlevi Darbesi
Her ne kadar Musaddık hükûmetine karşı yapılan 1953 Darbesi önemli olsa da yakın tarihli bu Darbe, İran tarihinin ilk darbesi değildir. 19. yüzyılın ortasından itibaren kolonyal Batı Avrupa devletleri bilhassa Birleşik Krallık, Türk soylu Kaçarlar tarafından yönetilen İran’ın stratejik konumunun farkına varmış ve çeşitli yöntemlerle ülkenin insan gücünü ve doğal kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. 1872 Reuter Anlaşması’ndan[4] başlayan bu sömürgecilik faaliyeti, İran’da tütün üretimini ele geçirmeyi amaçlayan Reji İmtiyazı[5] ile devam etmiştir. Lakin Birleşik Krallık’ın 1901’de D’Arcy İmtiyazı[6] ile İran’da petrol arama monopolisi elde etmesi, tüm ülkenin kaynaklarını sahiplenme niyetini aşikâr etmiştir. 1908’da İran’ın Mescidi Süleyman kentinde petrol bulunmasının ardından Anglo-Persian Oil Company (APOC) kurulmuş ve İran petrolü, Birleşik Krallık’ın önemli gelir kaynaklarından biri hâline gelmiştir. Birleşik Krallık, Birinci Dünya Savaşı esnasında da kendisi için hayati nitelikte olan İran petrolünü kaybetmemek için ülkenin güneyini işgal etmiş ve çıkarlarını muhafaza etmeye çalışmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından 1919’da gizli görüşmeler yapıp rüşvetler dağıtarak kendi tekelini güçlendirmek isteyen Birleşik Krallık, İran siyasilerinin bu girişime topyekûn karşı çıkması sonucu başarısız olmuştur. Meşru yollardan amacına ulaşamayan Birleşik Krallık, bu sefer askerî yöntemlere başvurmuş ve çağdaş İran tarihinin ilk darbesini desteklemiştir. Tecrübeli General Edmund Ironside’ın desteği ile gerçekleşen İran tarihinin bu ilk darbesi, 1921’de Muhammed Rıza Şah’ın babası Rıza Han’ın İran siyasetini ele geçirmesi ile sonuçlanmıştır. 1921 Darbesi’nden kısa süre sonra “Rıza Han” Kaçarlar hâkimiyetine son vererek kendisini “Rıza Şah” ilan etmiş ve Pehlevi Hanedanı’nı kurmuştur.[7] Pehlevi Hanedanı’nın yarım asırlık saltanatı boyunca İran’ın modernleşme süreci başlamış, ülkede sıkıyönetim uygulanmış ve siyasi muhalifler susturulmuştur.[8] İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla beraber Rıza Şah’ın Hitler Almanya’sıyla yakınlaşması, Müttefikleri tedirgin etmiş ve 1941’de Sovyetlerin ve Birleşik Krallık’ın İran topraklarını işgal etmesi için elverişli bir neden olarak görülmüştür. Bu işgal sonucu Rıza Şah tahttan indirilip sürgüne gönderildikten sonra oğlu Muhammed Rıza, ikinci Pehlevi şahı olarak tahta çıkmıştır.
Muhammed Musaddık ve Petrolün Millîleştirilmesi
Muhammed Rıza Şah, İkinci Dünya Savaşı bitinceye kadar İran’da etkili bir otorite kuramamıştır. Bunun en önemli nedeni ise İran topraklarının hâlâ işgal altında olması ve ülke yönetiminde daha çok Sovyetler Birliği’ne sempatisi olan Tudeh Partisi[9] gibi siyasi akımların etkin olmasıdır. Muhammed Rıza Şah’ın ilk ciddi imtihanı 1945-1946 yıllarında ortaya çıkan “Azerbaycan Krizi” olmuştur. Seyid Cafer Pişeveri liderliğinde kurulan Azerbaycan Demokrat Fırkasının özerklik ilanı, Muhammed Rıza Şah hükûmetinin yanı sıra diğer merkeziyetçi sağ ve sol partileri de tedirgin etmiş ve bu grupları Azerbaycan Demokrat Fırkasına karşı bir araya getirmiştir. Muhammed Rıza Şah bu tarihî fırsattan faydalanarak Azerbaycan’ın kontrolünü geri almış ve otoritesini güçlendirmiştir. Önemli bir krizi başarıyla atlatan genç Şah, kısa süre içerisinde ABD ve Birleşik Krallık tarafından Sovyetler Birliği’nin nüfuzuna karşı etkili bir müttefik olarak görülmeye başlanmış; bu durum, söz konusu güçlerin Muhammed Rıza’nın ülke içerisindeki otoriter ve baskıcı politikalarına ve siyasi muhaliflerin susturulmasına tepkisiz kalmalarına neden olmuştur.
Yine de birkaç yıl geçmeden Muhammed Rıza Şah yönetimi, babası Kaçar Dönemi vezirlerinden olan ve kendisi de İsviçre’de hukuk eğitimi almış bulunan Muhammed Musaddık tarafından yönetilen Millî Cephenin[10] muhalefetiyle karşılaşmıştır. 1949 yılındaki Meclis seçimlerinde az da olsa milletvekili çıkarmayı başaran Musaddık liderliğindeki Millî Cephe, petrolün millîleştirilmesine karşı çıkan eski general ve dönemin başbakanı Ali Rezmara’nın[11] Fedaiyan-ı İslam[12] örgütüne mensup Halil Tehmasbi tarafından öldürülmesinin ardından petrolün millîleştirilme tasarısını Mart 1951’de Meclisten geçirmiş ve seçmenler arasında güçlü bir taban elde etmiştir. Bu tasarının Meclisten geçmesinin ardından başbakan olarak seçilen Musaddık’a karşı Birleşik Krallık, petrol alanındaki imtiyazlarını kaybetme korkusu ile karşılaşmıştır. Musaddık’ın seçilmesini kendi çıkarlarına büyük bir tehdit olarak gören Londra yönetimi; diplomatik tehditler, Birleşmiş Milletleri (BM) devreye sokma ve aynı şekilde Basra Körfezi’ne donanma gönderme gibi farklı yöntemlerle Musaddık hükûmetine karşı topyekûn bir mücadele başlatmıştır. Bütün bu çabaya rağmen Musaddık’ın 1952 yılındaki Meclis seçimlerinde oyunu artırarak sandıktan çıkması ve uzun süren siyasi karmaşadan sonra tekrardan başbakan seçilmesi, Birleşik Krallık yönetimini daha fazla tedirgin etmiş ve kendine bağımlı bulunan Muhammed Rıza Şah hükûmetinin geleceğini korumak için harekete geçmiştir.
1800’lerden itibaren İran’ın doğal kaynaklarına göz dikmiş olan Birleşik Krallık, İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle ayrılsa da hem ekonomik hem de askerî gücünün büyük ölçüde zayıflamasından dolayı Musaddık hükûmetine tek başına müdahale edememiştir. Bu arada Musaddık’ın ordu içindeki Şah yanlısı generalleri tasfiye etmesi ve Tahran’daki Birleşik Krallık elçiliğini kapatması da Londra’yı darbe düzenlemeye ikan etmede etkili olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından deniz ötesi operasyon gücünü büyük ölçüde kaybeden Londra, Tudeh Partisi üzerinden Moskova’nın da İran’daki olaylara müdahil olma ihtimalini görmüş ve Tahran’daki çoğunlukla gayrimeşru çıkarlarını büyük ölçü de kaybedeceğini fark ettiğinden darbe yapabilmek için kendisine müttefik aramaya başlamıştır.
Birleşik Krallık’ın İran üzerinde bu denli yoğun bir çaba sarf etmesini anlamlı kılan ve daha derin bir perspektif katan husus, aslında Tahran’daki hükûmetin petrolün millîleştirme adımının daha geniş ölçekte İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan dekolonizasyon sürecinin bir parçası olmasıdır. Başka bir ifade ile İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupalı sömürgeci güçlerin özellikle Asya ve Afrika’da yıllarca istismar ettiği halkların art arda gelen bağımsızlık ilanları, dünyanın en büyük sömürgeci gücü olan Birleşik Krallık’a büyük darbe vurmuştur. Nitekim 1950’lerdeki dünya siyasetine baktığımızda Birleşik Krallık’ın Musaddık’a karşı sert tutumunun nedeni, aslında İran’daki petrolün millîleştirilmesi hareketinin, bağımsızlığını kazanmaya başlayan diğer ülkelere örnek olma ihtimali ve sömürgelerden elde ettiği zenginlikleri tamamen kaybetme korkusuydu. Birleşik Krallık bu hususta ABD’yi de uyarmış ve Musaddık’ın petrol üzerinde kontrolü ele geçirmesi durumunda diğer ülkelerin de yer altı kaynaklarını millîleştirme hareketine girişeceklerini ve bu durumda yalnızca Londra’nın değil Washington’ın da Endonezya’dan Latin Amerika’ya kadar olan bölgedeki çıkarlarının tehlikeye gireceğini hatırlatmıştı.
Darbe’ye Giden Yol
Birleşik Krallık’ın savaş sonrasındaki tek sorunu, Musaddık’ın başlattığı millîleştirme hareketinin dünya siyaseti üzerindeki etkisi değildi. İran’ın petrol rezervlerini Birleşik Krallık için vazgeçilmez stratejik kaynak yapan diğer önemli bir husus, sonradan British Petroleum’a (BP) dönüşecek olan Anglo-Iran Oil Company (AIOC) şirketinin en büyük operasyon alanının İran olmasıydı. AIOC’nin dünya üzerindeki en büyük rafinerisinin İran topraklarında bulunması nedeniyle ülkedeki herhangi bir siyasi değişim, enerji üretim ve intikalini sekteye uğratabilirdi ki bu durum, Birleşik Krallık yönetimi için hayati bir tehlikeydi. AIOC’nin yıllık kazancının büyük bir kısmı İran’daki kaynaklardan oluşuyordu ve bu rezervler sayesinde Şirket, dünyanın en büyük ikinci ham petrol ihracatçısı ve üçüncü rezerv sahibi petrol şirketi konumuna gelmişti. Birçok araştırmacının kullandığı resmî verilere göre sadece 1949 yılında 92 milyon sterlin döviz girdisi sağlayan ve 26 milyon sterlin vergi ödeyen bu Şirket, İran petrolünün %70’ine kadar ulaşan kazancını Birleşik Krallık’a aktarıyor ve İran hükûmeti ya da halkına çok az bir pay bırakıyordu.[13] Daha da önemlisi Birleşik Krallık’ın deniz kuvvetlerinin yakıt ihtiyacının %85’i de İran petrolünden temin ediliyordu. İran açısından kabul edilemez bu duruma sessiz kalmayan Musaddık, Ekim 1951’de BM Güvenlik Konseyindeki (BMGK) konuşmasında Birleşik Krallık ve AIOC’ye çok sert eleştiriler yöneltmişti. Musaddık’a göre bu Şirket, uzun yıllardır İran’da faaliyet göstermesine ve İran’ın kaynaklarını kullanmasına rağmen yalnızca Birleşik Krallık’a fayda sağlıyor, İran halkına ve ekonomisine hiçbir katkıda bulunmuyordu:
Petrol sanayisinin gerçek anlamda ne İran halkının refahına ne de teknik ve endüstriyel gelişimine katkısı olmuştur. Bunun en büyük kanıtı, yabancı bir şirketin (AIOC) 50 yıllık faaliyetinden sonra bugün bile bizim yeterince İranlı teknisyenimiz yoktur ve hâlâ yabancı teknisyenlere muhtacız.[14]
Kendi açısından hayati kaynakları elinde tutmak isteyen Birleşik Krallık, konunun gün geçtikçe artan biçimde İran halkının ve yönetiminin tepkisini çektiğini görüyor özellikle de Sovyetler Birliği’nin Musaddık hükûmetine muhtemel desteğini göz önünde bulundurarak harekete geçmek için ABD’nin desteğini almak istiyordu. Ancak Başkan Harry Truman bu teklifi açık bir şekilde geri çevirmişti. Kasım 1952’de Dwight Eisenhower’ın Başkanlık seçimini kazanması Musaddık’a karşı yapılacak olan muhtemel operasyonları tekrardan gündeme getirmiş ve yeni Başkan’ın ekibi, darbe için ikna edilmişti. Darbeye giden yolun ilk adımı ise CIA Orta Doğu Direktörü Kermit Roosevelt’in Haziran 1953’te yüklü nakit parayla birlikte Tahran’a gitmesi ve çok sayıda politikacı, gazeteci ve din adamına Musaddık’a karşı çıkmaları için rüşvet dağıtması olmuştur.
CIA tarafından yeni yayımlanan ve gizliliği kaldırılan birçok belge arasında bu para ile ne yapıldığına dair işaretler bulunuyor. Kermit Roosevelt tarafından dönemin CIA Başkanı Allen Dulles’a 4 Nisan 1953’te gönderilen talimatta, bu finansal kaynakların nasıl kullanılacağına dair detaylı ifadeler bulunmaktadır:
Özel Operasyon TP AJAX2 Desteği
1. 2 Nisan 1953 tarihindeki görüşmemize istinaden, mutabık kaldığımız amaca yönelik fonların harcanması için dikkat edilmesi gereken hususlar:
a. Operasyonda yer alacak elemanların niyetleri ve kapasiteleri Amerikan Büyükelçisi’nin ve temsilcimizin ortak mutabakatı ile belirlenene kadar kaynak taahhüt edilmeyecektir.
b. Ödemeler operasyonla bağlantılı olarak aşamalı bir şekilde yapılacaktır.
2. Bu taahhüt için Proje İnceleme Komitesine bir proje veya idari plan sunmaya gerek kalmaması için muafiyet talep edilmektedir.
3. Bu özel operasyon, açıkça özel güvenlik önlemlerine gerek duyar ve bunu bilmesi gereken kişiler arasında “Tek Başına Gözler” prensibi temel alarak ilerlenecektir. Dolayısıyla olağan durum şartları katı bir şekilde uygulanamaz ve bu nedenle alıcıların yazılı makbuz teslim etmeleri gerekli değildir.”[15]
Görsel 1: Genelgenin Metni
Bu çalışmaların başlamasıyla birlikte ilk hedef Musaddık ve yakın çevresinde olan kişilerin dezenformasyon ile şeytanlaştırılması, halk arasında itibarsızlaştırılması ve gözden düşürülmesiydi. Bu amaçla çeşitli yalan ve iftiralarla kamuoyu oluşturma çabalarına girişilmiş, solcu Tudeh Partisiyle olan irtibatından dolayı Başbakan, komünizm taraftarlığı ile suçlanmıştır. Dönemin şartları ve Soğuk Savaş’ın yeni başladığı düşünüldüğünde Musaddık’ın özellikle Batı kamuoyunda şeytanlaştırılması için bundan daha uygun bir yafta bulunamazdı. Aynı şekilde ABD ve Birleşik Krallık kontrolündeki Batı ve İran medyası da Musaddık ve Dışişleri Bakanı Dr. Fatımi gibi isimlerin “diktatör”, “demagog”, “şehitlik saplantılı duygusal İslamcı”, “eş cinsel”, “uyuşturucu bağımlısı”, “Yahudi” ve “Bahai” olduklarına dair yayınlar yapıyordu.[16]
Darbe hazırlıkları İran dışında da hızla devam ediyordu. Musaddık’a karşı uluslararası propaganda kampanyaları düzenlenmiş ve İran’a karşı ekonomik bir savaş başlatılmıştı. Londra yönetimi İran’ın kendi topraklarındaki mal varlıklarını dondurmuş, İran’a petrol endüstrine yönelik ambargo uygulamıştı. Ayrıca ABD’nin İran’a vermeyi düşündüğü 25 milyon dolarlık krediyi engellemiş ve İran petrolü müşterileri farklı yollardan tehdit edilmişti.
Musaddık’ı güçlü bir siyasetçi yapan şey uzun yıllar boyu edindiği siyaset tecrübesini kullanarak tüm millî güçleri etrafında toplamayı başarması idi. Nitekim Musaddık öncülüğündeki Millî Cephe, Şah ve Batı karşıtı tüm güçleri yanına çekmişti. Sovyet yanlısı solcu Tudeh Partisinden, dinî kesimlerin sözcüsü Ayetullah Kaşani’ye, Tahran esnafından yerel toprak sahiplerine kadar birçok kesimin desteğini almıştı. Ancak farklı ideolojilerin koalisyonu kısa süre içinde sorunlara yol açmış; kadınlara oy hakkı verilmesi tasarısı ya da toprak reformu gibi adımlar, Musaddık’ın Tudeh dışındaki gruplarla arasının açılmasına neden olmuştu. Aynı zamanda Birleşik Krallık ve ABD’nin propaganda savaşı ve cömert rüşvetleri sonucu Musaddık’ın halk arasındaki imajı da ciddi bir şekilde zedelenmişti.
Görüş ayrılığı yaşadığı büyük arazi sahiplerini ve dinî çevreleri karşısına alması hem siyasi gruplar hem de halk arasında Musaddık’ı yalnızlaştırmış ve ambargolardan kaynaklanan ekonomik krizin etkileri ile beraber ülke ekonomisinde büyük bir kırılma olmuştu. Bu kriz ortamını yaratan güçlerin nihai amaçlarına ulaşabilmesine yönelik son aşama olarak gördükleri darbe planını gerçekleştirmek için uygun zaman gelmişti. 1 Temmuz’da Winston Churchill, 11 Temmuz’da da Eisenhower tarafından resmen imzalanan TPAJAX planıyla harekete geçildi. Operasyona legal bir görünüm kazandırmak için başlangıçta girişimin başarısız olması hâlinde başına geleceklerden endişe ettiğinden iş birliğine yanaşmayan Şah ikna edilmiş ve Musaddık’ın görevden alınmasına dair bir emri -anayasaya aykırı olsa da- imzalamayı kabul etmişti.
İlk darbe girişimi Şah’ın Muhafız Alayı Komutanı Albay Nasıri’nin Musaddık’ı tutuklamaya gelmesi ile başlamış ancak ordudaki bazı kaynakların Musaddık’ı uyarması ile Nasıri’nin ve beraberindeki askerlerin tutuklanması ile sonuçlanmıştı. Darbenin başarısız olduğunu öğrenen Muhammed Rıza Şah ise Bağdat’a ve daha sonra Roma’ya kaçmak zorunda kalmıştı. Başta Tudeh Partisi olmak üzere darbe girişiminden haberdar olan Musaddık taraftarları sokaklara akın etmiş, Şah’ın ve babasının heykellerini devirerek devlet dairelerini ele geçirmişti. İlk planının başarısız olmasından sonra Roosevelt, ikinci girişimi başlatmış; Musaddık’ın imajını zedelemek amacıyla provokatörlerine Musaddık lehine sloganlar atarak dükkânları yağmalama ve sokaktaki sıradan vatandaşlara saldırmalarına yönelik emir vermişti. Bu aşamada Roosevelt, Musaddık’ı ikna etmesi için ABD Büyükelçisi Loy Henderson’ı göndermiş ve Büyükelçi, Amerikan vatandaşlarını da tehlikeye atan sokaktaki göstericilerin evlerine dönmeleri durumunda ülkesinin Musaddık hükûmetine her türlü yardımı sağlayacağını söylemişti. Bu çağrılara inanan ve darbe tehlikesinin geçtiğini düşünen Musaddık, taraftarlarından sokakları boşaltmalarını istemiş ancak Musaddık’ın “Alanları boşaltın.” çağrısıyla hayal kırıklığına uğrayan taraftarlarının çekildiği sokaklarda CIA’in parayla topladığı kalabalıklar hâkimiyeti ele geçirmişti. Daha sonra bu kalabalıklara katılan Şah ve CIA yanlısı generaller, Musaddık’ın konutunu tanklarla kuşatmış ve 19 Ağustos 1953 tarihinde dokuz saat süren çatışmalardan sonra Musaddık’ı ele geçirmişlerdi. Musaddık hükûmetinin devrilmesinden sonra Muhammed Rıza Şah, muzaffer bir şekilde İran’a geri dönmüştür.
Her ne kadar Birleşik Krallık yönetimi 1953 Darbesi’ndeki rolü hakkında şimdiye kadar sessizliğini korusa da farklı kaynaklardan elde edilen bilgiler, bu Darbe’nin asıl aktörünün Birleşik Krallık olduğunu göstermektedir. Farsça yayımlanan İran Devleti’ne bağlı haber ajansları, 1953 Darbesi’nde operasyon için düğmeye basıldığını, Muhammed Rıza Şah’a BBC İngilizce radyosu tarafından okunan haberlerde gizli mesaj olarak bildirildiğini öne sürmektedir. Bu kaynaklara göre BBC, Darbe sırasında gece haberlerinde her gün kullanılan “Şimdi gece saat 12.00’dir.” ibaresinin yerine operasyon kodu olan “Şimdi gece tam 12.00’dir.” ibaresini kullanarak Muhammed Rıza Şah’a operasyonun başlatıldığını iletmiştir.[17] Buna benzer kanıtlara İngiliz The Guardian gazetesinin Ağustos 2020’de yayımladığı eski bir MI6 mensubu bir şahsın hatıratında da rastlamak mümkündür.[18] Birleşik Krallık’ın 1953 Darbesi’ndeki rolünü ele alan ve 2021’de vizyona giren Taki Emirani tarafından yapılmış “Coup 53” belgeseli de bu konuyu ele alan en önemli eserlerden birisidir.[19]
Sonuç
Gerek Türk soylu Kaçarların hâkimiyetini sona erdiren Birleşik Krallık destekli 1921 Rıza Şah Darbesi gerekse de 1953 Ajax Darbesi, Batılı egemen güçlerin kendi çıkarları tehlikeye düştüğünde en temel demokratik ve diplomatik kuralları hiçe sayıp ülke içindeki piyonlarını sahaya sürerek nasıl kanlı operasyonlara başvurduklarını gözler önüne sermektedir. İran özelinde darbeye maruz kalan iki yönetimin farklı siyasi, ideolojik kökenlere sahip olması, Batılı güçlerin sömürgeci dönemin refleksleri ile hareket ederken kendi çıkarlarından başka bir kırmızı çizgileri olmadığını ortaya koymuştur. Yine de gözden kaçırılmaması gereken husus, milletlerin uzun vadeli yönelimlerinde bu tür darbelerin yalnızca kısa süreli duraksamalara neden olduğu, uzun vadede ise darbecilerin beklentilerinin tam tersi sonuçlar doğurduğudur. Örneğin 1921 yılında Birleşik Krallık darbesi ile iş başına getirilen Rıza Şah, darbeci güçleri yeterince memnun edemediği için yine Birleşik Krallık tarafından İkinci Dünya Savaşı’nda Alman yanlısı sayılabilecek tutumlarından dolayı görevden alınarak sürgüne gönderilmiş ve orada hayatını kaybetmiştir.
1953 Darbesi için de benzer bir stratejik sonuçtan bahsetmek mümkündür. Birleşik Krallık ve ABD gizli servisleri tarafından ortaklaşa düzenlenen bu Darbe’nin İran üzerindeki etkisi, darbe ile sınırlı kalmamış; bütün siyasi ve toplumsal dinamikleri etkilemiştir. Transatlantik ittifakın meşru olmayan çıkarlarını korumak için seküler ve demokrat bir siyasetçiye dahi tahammül edemediğini gören İran halkında ve siyasi gruplarda, ABD karşıtlığının hızlı bir şekilde arttığı hususunda gözlemciler arasında görüş birliği vardır. Stefen Kinzer’ın Darbe’yi konu edinen Şah’ın Bütün Adamları başlıklı kitabında isabetli bir şekilde vurguladığı gibi 1979 İslam Devrimi’nde halkın ABD’ye karşı olan öfkesinin önemli bir nedeni de Washington’ın 1953 Darbesi’ndeki rolüydü. 1967’de ölene kadar göz hapsinde tutulan Musaddık gibi “ılımlı” ve “demokrat” sayılabilecek bir siyasetçiye karşı düzenlenen bu Darbe her ne kadar başarılı olsa da ne İngiliz Petrol Şirketi millîleştirmeden önceki şartlara dönebilmiş ne de İranlıların ABD’ye bakışı eskisi gibi olmuştur. Üzerinden 60 yıl geçmiş olsa da 1953 Darbesi ve Musaddık’a yapılan adaletsizlik, çağdaş İran tarihinin en önemli kırılma noktalarından ve günümüz siyasetinde temel referans noktalarından birisidir.
Sonuç olarak İran’da son yüzyılda gerçekleşen darbelerin bize verdiği temel ders şudur: Başarılı olmaları hâlinde darbeler kısa vadede darbecilerin isteklerine ulaşmalarına yol açsa da darbenin yol açtığı travmanın gerek geniş halk kitleleri gerekse de siyasi elitlerin kolektif hafızasındaki olumsuz etkisi çok geçmeden daha büyük toplumsal ve siyasal hareketlere neden olmaktadır. Bugün bile İran’ı yöneten elitlerin başta Birleşik Krallık ve ABD olmak üzere Batılı güçlere karşı olan derin güvensizliği, ülkenin makro politikalarını etkiler hâle gelmiş, İran’ı hızla Batı’nın etki alanından çıkararak uluslararası düzendeki alternatif Doğulu güçlere yaklaştırmıştır. Üstelik bu duygu ve tutumun son 50 yılda yalnızca belirli siyasi ideolojiye sahip kesimlerin değil; solcu Tudeh Partisinden seküler milliyetçi gruplara, oradan farklı İslamcı kesimlere kadar ülkenin en geniş ortak paydası hâline gelmesi, darbelerin aslında darbecilerin başlangıçtaki niyetlerinin tam aksi sonuçlara yol açtığını göstermiştir. Bugün bile İran İslam Cumhuriyeti, çeşitli nedenlerden ötürü halk nezdindeki tüm yıpranmışlığına rağmen en büyük kamuoyu desteğine Batı’dan bağımsız dış politika konularında sahiptir ki bu husus, üzerinde uzunca düşünülmesi gereken bir meseledir.
Kaynaklar
Abrahimian, Ervand. “The 1953 Coup in Iran”. Science and Society. 65/2 (2001): 182-215.
“British spy’s account sheds light on role in 1953 Iranian coup”. https://www.theguardian.com/world/2020/aug/17/british-spys-account-sheds-light-on-role-in-1953-iranian-coup (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Brysac, Shareen Blair. “A Very British Coup: How Reza Shah Won and Lost His Throne”. World Policy Journal. 24/2 (2007): 90-103.
Coup 53. https://coup53.com/ (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Fazıl, Emir Tohid. “Telaş beray-i Pakkerden-i Redd-i Pay-i İngilis ez Kudeta-yı 28 Mordad / Radyo BBC der Kudeta-yı 28 Mordad Çe Goft”. https://www.mojnews.com/fa/tiny/news-241378 (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Ghods, M. Reza. “The Rise and Fall of General Razmara.” Middle Eastern Studies. 29/1 (1993): 22-35.
Heing, Bridey. “Operation Ajax: Bridey Heing”. Lapham’s Quarterly. 26 (Kasım 2018) (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Henniker-Major, Edward. “Nationalisation: The Anglo-Iranian Oil Company, 1951 Britain vs. Iran”. Moral Cents. 2/2 (2013): 16-34.
Jahanpour, Farhang. “Iran: The Rise and Fall of the Tudeh Party.” The World Today. 40/4 (1984): 152-59.
Hook, James C. Van ve Howard, Adam M.. Foreign Relations of the United States 1952–1954, Iran, 1951–1954. Washington DC: United States Government Publishing Office, 2017. https://static.history.state.gov/frus/frus1951-54Iran/pdf/frus1951-54Iran.pdf (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Navabi, Hesamedin. “D’Arcy’s Oil Concession of 1901: Oil Independence, Foreign Influence and Characters Involved”. Journal of South Asian and Middle Eastern Studies. 33/2 (2010): 18-33.
“Obama Admits US Involvement in Iran Coup”.Sydney Morning Herald, 05.06.2009. https://www.smh.com.au/world/obama-admits-us-involvement-in-iran-coup-20090605-bxf5.html (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Uygur, Hakkı. “1953 Darbesi ve Hatırlattıkları”. Ortadoğu Analiz Dergisi. 8/76 (2016): ss. 15-17.
Veledbeygi, Abdülşerif. “BBC ve Kudeta-yı 28 Mordad: ‘Eknun Saat Dagigan 12 Nime-yi Şeb est.” https://www.iribnews.ir/005HBy (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
Zirinsky, Michael P. “Imperial Power and Dictatorship: Britain and the Rise of Reza Shah, 1921-1926”. International Journal of Middle East Studies. 24/4 (1992): 639-63.
[1] AJAX Operasyonu olarak bilinen 1953 Darbesi, resmî evraklarda TPAJAX kısaltmasıyla kullanılmaktadır. Bazı kaynaklar bu Darbe’yi CIA’in rejim değiştirmeyi amaçlayan ilk operasyonu olarak değerlendirmektedir. Bk.: Heing, Bridey, “Operation Ajax: Bridey Heing”, Lapham’s Quarterly, 26, (Kasım 2018). https://www.laphamsquarterly.org/roundtable/operation-ajax (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
[2] 2017’de güncellenen rapor için bk.: James C. Van Hook ve Adam M. Howard, Foreign Relations of the United States 1952–1954, Iran, 1951–1954, Washington DC: United States Government Publishing Office, 2017. https://static.history.state.gov/frus/frus1951-54Iran/pdf/frus1951-54Iran.pdf (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
[3] “Obama Admits US Involvement in Iran Coup”, Sydney Morning Herald, 5.06.2009. https://www.smh.com.au/world/obama-admits-us-involvement-in-iran-coup-20090605-bxf5.html (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
[4] Baron Reuter ve Nasırüddin Şah arasında 1872’de bazı devlet adamları vasıtası ile imzalanan anlaşmanın sonucunda; İran’ın doğal kaynaklarının, madenlerinin ve finansal kuruluşlarının yetkisi uzun süreliğine Baron Reuter’e verilmiştir.
[5] Çağdaş İran tarihinin en önemli ayaklanmasına sebep olan Reji İmtiyazı, İran tütün monopolisini Nasırüddin Şah imzası ile 50 yıllığına Birleşik Krallık vatandaşı olan Talbot’a devretmiştir. Dönemin meşhur ulemasından olan Mirzayi Şirazi’nin fetvası sonucu bu imtiyaz iptal edilmiş ve Nasırüddin Şah geri adım atmıştır.
[6] 18 maddeden oluşan bu anlaşma, William Knox D’Arcy ve Kaçar Şahı Muzafferüddin Şah arasında imzalanmış ve İran’ın güneyinde petrol kaynaklarının arama ve çıkarma hakkı 60 yıl boyunca D’Arcy’ye verilmiştir. Daha fazla bilgi için bk.: Hesamedin Navabi, “D’Arcy’s Oil Concession of 1901: Oil Independence, Foreign Influence and Characters Involved”, Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, 33/2 (2010), ss. 18-33
[7] Darbe ile ilgili daha fazla bilgi için bk.: Shareen Blair Brysac, “A Very British Coup: How Reza Shah Won and Lost His Throne”, World Policy Journal, 24/2 (2007), ss. 90-103.
[8] 1921 Darbesi ve dönemle ilgili daha fazla bilgi için bk.: Michael P. Zirinsky, “Imperial Power and Dictatorship: Britain and the Rise of Reza Shah, 1921-1926”. International Journal of Middle East Studies, 24/4 (1992), ss. 639-63.
[9] 1941’de kurulan Tudeh Partisi, İran sol siyasi tarihinin en önemli partilerinden biridir. Sovyetler Birliği desteğini de arkasına alan Tudeh Partisi, Rıza Şah’ın sürgün edilmesinden kısa süre sonra devletin kontrolünü büyük ölçüde ele geçirmiştir. Daha fazla bilgi için bk.: Farhang Jahanpour, “Iran: The Rise and Fall of the Tudeh Party”, The World Today, 40/4 (1984), ss. 152-59.
[10] Millî Cephe (Cephe-yi Milli-yi İran), 1949’da Muhammed Musaddık tarafından kurulan milliyetçi ve seküler bir siyasi parti olmuştur. 1953 Darbesi’nden sonra kısa süreliğine siyasi etkisini kaybetse de 1979 Devrimi sürecinde Muhammed Rıza Şah’a karşı etkin olarak mücadele eden siyasi akımlardan biridir. 1979 Devrimi sonrasında geçici hükûmette başbakan ve dışişleri bakanı olarak görev yapan Mehdi Bazergan ve Kerim Sencabi, Millî Cephenin önde gelen üyelerindendir.
[11] Ali Rezmara (1901-1951), İran’ın 33. başbakanı ve etkili generallerindendir. Askerî kariyerinin en önemli noktası Seyid Cafer Pişeveri öncülüğünde kurulan Azerbaycan Millî Hükûmeti’ne karşı başlattığı askerî operasyondur. 1950’de başbakan olarak atanması, Musaddık ve arkadaşları tarafından sert eleştirilere yol açmıştır. 1951’de Halil Tehmasıbi adlı Fedaiyan-i İslam mensubu tarafından silahla infaz edilmiştir. Rezmara’nın hayatı ile ilgili daha fazla bilgi için bk.: M. Reza Ghods, “The Rise and Fall of General Razmara”, Middle Eastern Studies, 29/1 (1993), ss. 22-35.
[12] Fedaiyan-i İslam Örgütü, kurucusu olan Nevvab Safevi’nin (gerçek ismi Mücteba Mir Levhi) öncülüğünde Şah rejimine karşı silahlı mücadele eden ilk örgüt olarak bilinmektedir. Nevvab Safevi’nin kurduğu bu örgütün düşünceleri ve mensupları, 1979 Devrimi’nde etkili olan siyasi akımlardan biri olmuştur.
[13] Edward Henniker-Major, “Nationalisation: The Anglo-Iranian Oil Company, 1951 Britain vs. Iran”. 2/2 (2013), s. 18.
[14] Security Council official records, 6th year: 560th meeting, 15.10.1951, Flushing Meadow, New York. S_PV-560-EN, 6. https://digitallibrary.un.org/record/629250?ln=en (Erişim Tarihi: 18.03.2021).
[15] James C. Van Hook ve Adam M. Howard, Foreign Relations of the United States 1952–1954, Iran, 1951–1954, Washington DC: United States Government Publishing Office, 2017, s. 513.
[16] Batılı basın ve diplomatların, İran’ın çıkarlarını korumaya çalışan Musaddık ve etrafındaki isimlere yönelttikleri birçoğu temelsiz suçlamalar konusunda ne kadar yaratıcı olduklarını görebilmek için bk.: Ervand Abrahimian, “The 1953 Coup in Iran”, Science and Society, 65/2 (Yaz, 2001), s. 193-194.
[17] Emir Tohid Fazıl, 1397, “Telaş beray-i Pakkerden-i Redd-i Pay-i İngilis ez Kudeta-yı 28 Mordad / Radyo BBC der Kudeta-yı 28 Mordad Çe Goft”, https://www.mojnews.com/fa/tiny/news-241378; Abdülşerif Veledbeygi, 1395, “BBC ve Kudeta-yı 28 Mordad: ‘Eknun Saat Dagigan 12 Nime-yi Şeb est’”, https://www.iribnews.ir/005HBy (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
[18] “British spy’s account sheds light on role in 1953 Iranian coup”, https://www.theguardian.com/world/2020/aug/17/british-spys-account-sheds-light-on-role-in-1953-iranian-coup (Erişim Tarihi: 19.03.2021).
[19] Belgeseli izlemek için bk.: https://coup53.com/