Darbelerin Benzer Noktaları; Özellikle 27 Mayıs ve 15 Temmuz*

0
15

Dr. Rasim Koç
Araştırmacı Yazar

*Bu tebliğ, 14 Temmuz 2021 tarihinde düzenlenen 5. Darbe ile Mücadele Sempozyumunda sunulmuştur.

ÖZET 

15 Temmuz darbesini gerçekleştirenler darbe planlarını 27 Mayıs 1960 darbesini rol model alarak hazırladıklarını görüyoruz. Darbe hazırlıkları 1960’ta olduğu gibi sosyal, siyasi ve silahlı güçler olmak üzere üç aşamadan oluşur. Siyasi iktidarı yıpratmak için suni veya demokrasi içinde çözülecek sorunları toplumsal fay hatlarına dönüştürerek sosyal gerilimleri artırarak siyasi iktidarı yıpratmak ve başarılı bir darbe sonrasında toplum desteğini sağlamaya yönelik hazırlıklardır. Emir komuta dışına çıkarak ordu içindeki darbe örgütlenmelerinin benzerlikleri, kritik noktaların ele geçirilmesi, kritik noktalara yapılan atamaların ve terfilerin darbeciler tarafından kontrol edilmesi ve harp okulunun her iki darbede döneminde önemli görevler üstlenmesi silahlı kuvvetler içindeki yapılanmanın benzer noktalarıdır. Çoğunluğunu yeni generallerin oluşturduğu kurmaylar sınıfı her iki darbenin ortak noktalarındandır. 15 Temmuz darbesinin 27 Mayıs darbesinden ayrılan en belirgin özelliği ise darbe karargahlarında sivil otoritenin baş rolde olmasıdır. 

GİRİŞ 

15 Temmuz, darbeler tarihimiz açısından ilkleri barındırır. Bu ilkleri iki maddede toplayabiliriz. Birincisi, planlaması siviller tarafından yapılan ilk darbe girişimi olması. Ordu içindeki darbeci subaylar, ilk defa bir sivil örgütün emrinde hareket etmiştir. Aralarındaki bağ, örgütlüdür ve hiyerarşinin tepesinde “Kara Kuvvetleri imamı, Hava Kuvvetleri imamı” gibi adlandırılan siviller yer almıştır. 

İkincisiyse cumhuriyet tarihinde yaşanan darbe, muhtıra ve sınırlı müdahalelere karşı sokaklara inen halk hareketinin ilk kez yaşanmasıdır. 

27 Mayıs / 15 Temmuz Olaylarının Benzer ve Farklı Noktaları 

27 Mayıs ile 15 Temmuz darbelerinin en temel benzerliği iki darbenin de emir komuta zincirinin dışında gerçekleşmesidir. Her iki darbede kritik görevlerde bulunan subayların çoğu kurmay sınıfındadır. Her iki dönemde de Türkiye hem bölgesel hem büyük güç olma yolunda ciddi adımlar atmış ve yeni adımlar hazırlığındadır. 

Ordu içerisindeki darbecilerin 27 Mayıs’ta örgütlenme şekli, 15 Temmuz’a giden yolda bire bir kopyalanmıştır. Siyasi ve toplumsal gerilimlerin sinir uçları benzerlik göstermektedir. 

27 Mayıs’ta ve 15 Temmuz’da kilit nokta Çankaya ve Cumhurbaşkanlığıdır. İki darbede de asker ve sivil bürokrasi ilişkisi; darbelerin siyasi destekçileri ve sivil unsurları vardır. NATO, bu iki darbede sessiz kalmıştır. 

27 Mayıs ve 15 Temmuz darbelerinin ortak noktalarından biri de “Erk” mücadelesidir. Tek amaçları, mevcut siyasi iktidarı devirmektir. 

Nitekim 27 Mayıs darbesi, sadece Demokrat Partiye karşı yapılmış bir darbedir. Tutuklananlar, kapatılan parti, infazlar ve yargılamaların hepsi bir partiye yöneliktir. 

15 Temmuz darbe girişiminde de bu durumun bire bir aynısı görülmektedir. Hedefte olan Cumhurbaşkanıdır. 12 Eylül darbesi hariç 27 Mayıs ve 15 Temmuz’da, iktidar partisi dışındaki hiçbir siyasi parti liderine yönelik girişim veya kontrol altına alma durumu söz konusu değildir. 

27 Mayıs’ta ordu, üniversiteler ve yargı ittifakı öne çıkarken, 15 Temmuz’da ordu, yargı ve üniversitelere sızmış FETÖ başroldedir. Mahkeme ve yargılamalar yoluyla darbeci anlayış ülkede terör estirmiştir. 

Ordu İçindeki Darbe Yapılanmalarındaki Benzerlikler 

  • Kilit noktaların ele geçirilmesi 

27 Mayıs öncesinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığını darbeci subayların ele geçirmesiyle kilit yerlere atamalar yapılır. Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) de aynı bu yöntemleri takip etmiştir. 

28 Şubat sürecinden sonra ordu içindeki varlığı hızla artan örgüt, Ergenekon ve Balyoz davalarını kendine alan açacak fırsata dönüştürmüştür. Yargıdaki etkinliğini de kullanarak davalar sulandırılıp kapsamı genişletilmiş, böylece örgüt üyelerine orduda önemli alanlar açılmıştır. 

Örgüt, 27 Mayıs’ta olduğu gibi önce harp okulu ve askerî liselerde kontrolü sağlamış, daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığını ele geçirerek kilit atamalar yapmıştır. Bu atamalara bakıldığında 27 Mayıs’ı gerçekleştiren darbeciler âdeta kopya edilmiştir. 

  • Harp okulu ve askerî liselere kendi adamları yerleştirilir. 27 Mayıs’ta da harp okulu kilit rol oynamıştır. 
  • Ankara ve İstanbul’daki zırhlı birliklerin kontrolü sağlanır. 
  • Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı ve Cumhurbaşkanı yaverleri darbecilerin kontrolündedir. 
  • Genelkurmay başkanlarının emir subayları darbeci ve örgüt üyesidir. 
  • 27 Mayıs’ta darbecilerin toplanma yerleri evlerdi. Bu evler birbirinden bağımsızdı. 15 Temmuz’a katılan darbeci subaylar da birbirinden bağımsız hücre evlerinde toplantılar yaptı. Ayrıca FETÖ’nün ordu içindeki iletişim ağının merkez karargâhında sivil örgüt üyeleri yer alır. 
  • 27 Mayıs darbesi öncesinde darbeci subaylar ilk olarak evlerde örgütlenir. Harp okulu yıllarından gelen ranza arkadaşlıkları darbeciler için darbeye davette önemli referans olur. Bunu kıtalardaki silah arkadaşlıkları izler. Darbecilerin bir araya geldikleri evler birbirinden bağlantısız tutulur. 1955 yıllından itibaren ordu içindeki genç subayların darbe örgütlenme yöntemi FETÖ tarafından örnek alınır. Örgüte üye askerî okul öğrencileri ve subayların birbirinden habersiz ve bağlantısız birçok hücre evinde bir araya gelerek toplandıkları görülür. 

Darbeci genç subaylar 1957-1960 yılları arasında sivillerle temasa geçmektedir. Bu temas daha çok muhalefet partileri ve üniversite gençliğine yöneliktir. FETÖ de 2013’ten sonra örgüt dışı sivillerle temas kurar. Bu temas, kritik görev yerlerinin önceden tutulması içindir. 

  • 27 Mayıs’a giden süreçte ordu içindeki darbe oluşumları iki aşamada ortaya çıkmıştır: Birinci aşama 1955-1957, ikinci aşama 1957-1960 yılları arasındadır. 

Birinci aşamada daha çok dar bir yapılanma vardır. Harp okulundan başlayan darbe fikirleri kıtalarda devam eder. Genç subaylar bir araya gelir. İkinci aşamadaysa kıtalarda görev yaparken, subayları fikirleriyle etkileyip aralarına alırlar.

FETÖ de buna benzer bir yapılanmaya gider. Birinci evre tamamen dershane ve evlerde eğitim almış harp okulu öğrencilerini; diğer evreyse, subay olduktan sonra kıtalarda veya görev yerlerinde tanışarak kendi aralarına kazandırdıkları subayları kapsar. 

1957’den sonra darbeci subayların etki alanları genişledikçe Silahlı Kuvvetlerin kritik yerlerinde görev aldıkları görülür. Örneğin Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığına bir darbeci subayın getirilmesi; Celal Bayar’ın yaverlerinin darbecilerle iş birliği içinde olması; darbeci subayların en az Bayar ve Menderes kadar nefret ettikleri, dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un emir subaylığına bir darbecinin getirilmesi; Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığının kontrol altına alınması gibi. 

Aynı yöntem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaverliği, Genelkurmay Başkanının emir subaylığı görevlerine ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığına örgüt üyesinin getirilmesi örneklerinde olduğu gibi FETÖ tarafından da kullanılır. 

Darbeciler, 27 Mayıs sonrası orduda ağırlıklarını devam ettirmek için 5 orgeneral, 235 generalle birlikte toplam 5.000 subayı emekli ederek ordudaki darbeci yapılanmayı kalıcı hâle getirmişti. FETÖ de bu yöntemi Balyoz ve Ergenekon davalarını kullanarak denedi. 

Öyle ki darbe öncesi karada 50 tümgeneral, 115 tuğgeneral; denizde 12 tümgeneral, 36 tuğgeneral; havada 17 tümgeneral, 45 tuğgeneral varken Mayıs 2017 sonrası karada 21 tümgeneral, 76 tuğgeneral; denizde 6 tümgeneral, 21 tuğgeneral; havada 3 tümgeneral, 33 tuğgeneral ve amiral kaldı. FETÖ ile irtibatlı veya iltisaklı olan general ve amirallerin ihracından sonra Türk Silahlı Kuvvetlerindeki general sayısı yüzde 40 azaldı. Ceza alan general / amiral sayısı 135’tir. Yurt dışına kaçanlar hariç, ceza alan 135 generalin 49›u tümgeneral / amiral, 66›sı tuğgeneral / amiraldir. (1) 

Başarılı subaylar, genç yaşta üst rütbeye bu dönemde geçebilmeye başladı. Genelkurmay’ın 2005 yılında hayata geçirdiği yeni terfi sistemi sayesinde başarılı personele, sabit olmayan bekleme süreleriyle genç yaşta general olmanın yolu açılır. Yetersiz personel de sosyal güvence sağlanarak sistem dışına çıkarılır. 

Türk Silahlı Kuvvetlerindeki devrim niteliği taşıyan yeni yapılanma çalışmaları, Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral Hasan Iğsız tarafından yürütüldü. Böylece 21 yaşında harp okulundan mezun olan bir teğmenin, yıl kaybetmeden 38 yaşında general / amiral rütbesine ulaşabilmesinin önü açıldı. (2)

27 Mayıs sonrası, TSK’da Kemalist ideolojinin yanında farklı ideolojilerin de yerleştiği görülür. Bunlardan ilki millî demokratik devrimci subaylardır. Oluşan gruplar zamanla tasfiyeye uğrar. Ordu içindeki ideolojik farklılıkların en yoğun olduğu dönem soğuk savaşın bitmesiyle yaşanır. 

Avrasya Grubu, Batı Çalışma Grubu, FETÖ 

Ordu içindeki ideolojik ayrışma, 28 Şubat sürecinde “Batı Çalışma Grubu” olarak ortaya çıkarken, 15 Temmuz’da “köktenci” bir örgüt olarak kendini gösterir. 

27 Mayıs, cumhuriyetle birlikte ordu içinde unutulan ideolojik ve politik görüşleri tekrar hortlattı. Darbeye giden süreçte darbeci subaylar sadece Demokrat Parti (DP) karşıtlığıyla hareket etmedi. Farklı örgütlenmeler içinde olan ideolojik görüşler Cemal Madanoğlu’nun başı çektiği Millî Devrim Grubu, Alparslan Türkeş’in kontrolündeki Türkçü Grubu ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çizgisindekiler olmak üzere üç gruba ayrıldı. 

Medyanın Gücü 

“Sen fotoğrafı çek ben darbeyi yaparım.” (William Randolph, Amerika Birleşik Devletleri Gazete Kralı) 

20. yüzyılın hemen başındaki bu yaklaşım, medyanın gücünü gösterir. Basının gücü suyun akışını tersine çevirmek için kullanılır. Bunun için de medya, olayların kendi içindeki doğal gelişimi ve seyrine müdahale ederek olaylara kendi doğrultusunda yön vermek ister. Kimi zaman bunu bir inanç veya felsefe için kimi zaman da çıkar için yapar. Ama her sosyal müdahalenin öngörülemeyen sonuçları olur. 28 Şubat sürecinde resmî ideolojinin peşine takılan medya, tutum ve yayınları demokratik ve bütüncül özgürlükçü yaklaşımlardan uzak olduğu için toplumda inandırıcılığını ve güvenirliğini kaybetmiştir. Bunun neticesinde FETÖ gibi örgütler güçlenerek ötekileştirilenlerin desteğini kazanır. 

27 Mayıs, 12 Eylül ve 15 Temmuz’da Propaganda

Propaganda ve özellikle kara propagandayla hükûmeti yıpratma girişimleri: 

Haberler, karikatürler, asılsız ve insafsız iddialarla hükûmet yıpratılmaya çalışılır. 

Askerler ve darbe taraftarları, 27 Mayıs darbesi öncesi ve sonrasında hükûmete karşı sistematik yalan haberler üreterek Demokrat Partiyi toplum nezdinde gözden düşürmeye çabalar. İçeride bir merkezden hazırlanan yalan haberler, fısıltı gazetesi yöntemiyle kulaktan kulağa yayılarak halkta infial yaratmaya çalışılır. Bu haberler, Demokratik Parti karşıtı darbeci zihniyetin yayın organları eliyle de servis edilir. Yurt dışından yayın yapan “Komünist Bizim Radyo” da bu yalan içerikli haberlere eşlik eder. 

Darbeye katılan birçok subay ve darbeye tam destek veren bir kısım sivil halk tarafından iktidara karşı yürütülen bu kara propagandanın etkisinde kalındığı görülmektedir. 

  • Yolsuzluk iddiaları
  • Ülkenin topraklarının Amerikalılara verilmesi, satılması 
  • Meslek örgütlerinin aşağılanması 
  • Adnan Menderes’in avukatlar ve üniversite hocaları için kötü sözler sarf etmesi 
  • Türk kızlarının Türkiye’deki üstlerde görev yapan Amerikan askerlerine peşkeş çekilmesi 
  • Celal Bayar ve Menderes’in totaliter yönetim istemesi 

Yalan haberlerle, dinlemelerle bir yandan özel hayatın gizliliği ve mahremiyeti ortadan kaldırılmış diğer yandan bu propagandayla siyaset kurumu milletin gözünden düşürülerek toplumun darbeci anlayışı benimsemesi, kanıksaması sağlanmıştır. 

Yassıada’da tutuklu bulunan demokratların aralarındaki konuşmalar, evlerindeki özel eşyalar topluma servis edilerek söz konusu kişiler itibarsızlaştırılmak istenir. Bebek davaları, don davaları, köpek davalarıyla bu durum pekiştirilmeye çalışılır. Aynı yöntem FETÖ tarafından 17/25 Aralık sırasında ve sonrasında uygulanır. Hatırlanacağı gibi alakasız dinlemeler ve dinlemelere ekler yapılarak sivil bir darbe gerçekleştirilmek istenir. 

27 Mayıs’a doğru gidilirken toplumun içinden geçtiği süreçte yaşanan siyasi ve sosyal gerilimlere bağlı sinir uçları, 15 Temmuz öncesinde âdeta harekete geçirilir. Sivil meslek grupları, baro, sendika ve öğrenci hareketleri iktidara karşı örgütlenmiştir. Buna yargı, üniversite ve bazı aydınların da katılması sağlanır. FETÖ gerek kendi üyeleri gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı liberal, ulusal ve Kürtçü aydınlarla birlikte bazı yargı mensuplarını, üniversite üyelerini, kamu görevlilerini ve öğrencileri örgütleyerek hükûmete karşı sivil itaatsizliği teşvik eder. 

Bugünse daha çok Türkiye’nin âdeta korsan/narko ve suç örgütleriyle iş birliği yapan bir devlet olduğu propagandası yapılır. 

27 Mayıs 1960 darbesinin öncesinde hükûmet için dikta algısı oluşturanlar, 12 Eylül öncesinde faşist devlet algısı oluşturmuştur. Oysa 27 Mayıs cuntacıları, özgürlük propagandasını sonuna kadar yaparken özgürlükleri kısıtlamayla başlar. 12 Eylül, anarşiyi çözmek için milletin özgürlüklerinden ödün vermesi gerektiğinin propagandasını yapar. FETÖ de yolsuzluklarla mücadele etmek için darbenin meşru olduğu algısını oturtmanın propagandasını yapar. Özgürlük ve demokrasi kavramlarını anlamamış ve sindirememiş birbirinden farklı grupların her dönemdeki ortak söylemi ve propagandalarının aracı bu iki kavram olur. 

Propaganda Yöntemleri ve Araçları 

Asılsız haberlerle bazı hükûmet üyelerine karşı itibarsızlaştırma suikastları düzenlenir. Bu yolda medya, önemli rol oynar. Ayrıca fısıltı gazeteleriyle asılsız haberler yapılarak halkı hükûmete karşı örgütlemeye çalışırlar. Kulaktan kulağa yayılan yalan haberlerle halkın iktidara olan güvenini sarsmaya çabalarlar. Bu fısıltı gazetesinin, FETÖ’nün yayın organlarında ve özellikle sosyal ağlarda rol aldığı görülür. 1960 öncesi bir merkezden üretilen maksatlı yalan haberler, medya aracılığıyla ve kulaktan kulağa yayılırken; FETÖ de merkezinden ürettiği asılsız yalan haberleri sosyal ağlar üzerinden servis ederek kendi siyasi gündemini oluşturur. 

Kutuplaşmalar beslenerek güç devşirilir. FETÖ, ordu içindeki uzantılarını kullanarak örgüt periferini genişletir. 

Her iki dönemde de sınıf ve birey ilişkileri kara propagandanın malzemesi olur. 27 Mayıs öncesinde iktidarın söylemediği sözler, söylenmiş gibi servis edilir: “Orduyu astsubaylarla yönetirim”, “Kara cübbeliler”, “gazozcular”, “Battalgazi ordusu”, “kara cübbeliler” 

Dönemlerdeki Siyasi Söylem Benzerliği 

27 Mayıs ve 15 Temmuz öncesinde toplumda suni olarak çıkarılan tartışmaların da neredeyse bire bir aynı olduğu görülmektedir. Nedir bu tartışmalar? 

1957 seçimleri öncesi ve sonrasında ortaya ilk atılan iddia, seçimlere hile karıştırıldığı ve seçimlerin şaibeli olduğudur. 

Bu tartışmanın bire bir aynısı, 17/25 Aralık 2013 sürecinden sonra devamlı gündemde tutulan “yapılan bütün seçimlere hile karıştırıldığı” söylemlerinde görülür. Seçimlerin geçersizliği konuşularak demokrasinin en önemli aracı olan seçimlerin işlemediği, insanlara düşündürtülerek çözümün ancak demokrasi dışı yöntemlerle olacağı algısı oluşturulmuştur. 

Seçimlere hile karıştırıldığı algısı üzerinden hükûmetin meşruiyeti sorgulanmak istenir. Ayrıca demokratik yöntemlerle iktidarın değiştirilemeyeceği algısı, topluma yerleştirilerek seçim ve demokrasi dışı müdahalelerin önü açılmaya çalışılmıştır. 

Her iki dönemde kullanılan ortak siyasi kelime ve kavramlar birbirinin aynısıdır. Totaliter yönetim, Atatürkçülük, laiklik, irtica ve sömürgeleşme sıklıkla kullanılır. Propaganda araçları da benzerlik gösterir. Radyo, gazete ve dergilerde kullanılan dil birbirinin aynısıdır. 

Bu yöntemin benzeri 15 Temmuz öncesinde uygulamaya konur. “İktidarın yozlaşarak meşruiyetini yitirdiği” düşüncesi toplumda hâkim kılınmak istenir. 27 Mayıs’ta yurt dışındaki Komünist Bizim Radyo’nun bu iddialar gerçekmiş gibi yayınlar yaparak içerideki söylemleri desteklemesi, buna bir örnektedir. 

Bu durumun aynısı 15 Temmuz öncesinde de görülür. Dışarıdan yapılan yolsuzluk, zulüm, baskı, kötü muamele gibi haber ve yayınlarla içeride oluşturulmak istenen algı pekiştirilmeye çalışılır. 

Medyadaki Fişlemeler 

27 Mayıs darbe yönetiminin kurduğu Yassıada mahkemeleri ve darbecilerin kendilerinden saymadıkları toplumun çeşitli sınıflarına mensup düşünür, entelektüel, aydın ve meslek mensuplarına karşı yaptığı “Mahsurlu” veya “Mahsurlu değil” benzeri fişlemeler de FETÖ tarafından aynen uygulanır. FETÖ insanları, her meslek grubundaki mensupları vasıtasıyla “bizden” veya “bizden değil” şeklinde fişler; “bizden değil” diye fişlenenlerin mesleki ilerlemelerini engeller. 

DP Hükûmetini Uluslararası Arenada Yalnızlaştırma Girişimleri 

27 Mayıs’ın öncesinde Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci adamı Kasım Gülek, 1955-1960 arasında sıkça Amerika’ya gider. Bu ziyaretleri sırasında üniversite, fikir kulüpleri ve önde gelen medya kuruluşlarıyla görüşür. Ziyarette iki konu üzerinde durur. Kamuoyu önünde Amerikan yardımlarının her şart altında devam etmesinin önemine değinirken kapalı kapılar arkasında hükûmet üyelerinin bu yardımları suistimal ettiğini anlatır. Özellikle de Kıbrıs meselesinden sorumlu Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun bu işlere karıştığını dillendirir. Gülek’in bu ziyaretleri sonrasında Times gazetesinde “Yüzde 10’cu Bakan Zorlu” haberi çıkar. Bu haber, Amerika’daki Yunan lobisinin oldukça işine yarar. Çünkü Zorlu 1954 yılından itibaren Türkiye’nin de dâhil olduğu Kıbrıs konusunda Yunanlıların “enosis” hayalini yıkar. Amerikan basınında yer alan DP hükûmetiyle ilgili yolsuzluk haberleri, CHP’ye yakın gazete ve dergilerin baş sayfalarına anında yansır. Türkiye’de üretilerek Amerika’da servis edilen bu haberler 27 Mayıs darbecilerinin kurduğu Yassıada mahkemesinde de davalara konu olur. 

27 Mayıs darbesi öncesinde muhalefetin dışarıda hükûmeti karalama yöntemlerinin aynısını 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde ve sonrasında Fetullahçı Terör Örgütü yapar. Örgüt, Amerika başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde sistematik şekilde Cumhurbaşkanı ve hükûmet aleyhinde özellikle yolsuzluk iddiaları ile özgürlükler konusunda çalışma ve yayın yapar. 15 Temmuz darbe girişiminin iktidar tarafından planlandığını özellikle yayarak örgütü darbenin planlayıcısı ve uygulayıcısı olmaktan çıkarmaya çalışırlar. Bu çalışmalar örgüt tarafından hâlen devam ettirilmektedir. Batı’yla ilişkiler zehirlenmeye, Türkiye Batı’ya karşı zor durumda bırakılmaya çalışılmaktadır. 

Anayasa Çalışmaları 

27 Mayıs darbesini gerçekleştirenler, darbenin izlerinin kalıcı olabilmesi için yeni bir anayasa hazırlar. Bu anayasa, darbenin olmayan ideolojisi olur. 

1960 darbesinin ürünü olan 61 Anayasası’nın üzerinden on yıl geçmeden 12 Mart sonrası Anayasa, askerler lehine genişletilir. Bunu 12 Eylül darbesinin anayasa çalışmaları ve değişikliği takip eder. 

FETÖ de bu yolu sıkça deneyecektir. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’da gerçek yüzü ortaya çıkana kadar en çok uğraştığı alanlardan biri de anayasa hazırlıkları olmuştur. Örgüt, “Yetmez ama Evet” kampanyalarıyla âdeta seferberlik haline geçmiştir. Bu, 1961 Anayasa referandumunda yaşananların 21. yüzyıl şartlarında yapılmış hâlidir. 

Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yani yüksek yargının tamamen kendi kontrollerine geçmesini sağlayacak düzenlemeleri 2010 Anayasası’nın içine yerleştirmişlerdir. Ancak siyasal ve ayrılıkçı etnik kimlik siyaseti yapanların taleplerinin Anayasa’da yer alması isteği, Cumhurbaşkanı tarafından çeşitli sebeplerle kabul görmeyecektir. Belki ilk kırılma noktası budur. 

Tapeler/ Dinlemeler 

27 Mayıs darbesini gerçekleştiren cuntacılar demokratları, hem yargıladıkları ve tutuklu bulundurdukları Yassıada’daki hücrelerinde hem de avukatlarıyla baş başa yaptıkları görüşmelerde dinlemişlerdir. Buradan elde edilen bilgiler, Savcı Egesel tarafından çarpıtılarak asılsız iddianameler düzenlenmiştir. 

FETÖ’nün çalışma yöntemleri arasında tapeler önemli yer tutar. Kabine üyeleri, bazı siyasiler ve iş insanları dinlenmiş, özel hayatın mahremiyeti yok edilerek elde edilen bazı görüntüler ve bilgiler kısmen çarpıtılarak büyük yalanlarla siyasetçileri koltuklarından düşürmüş, bazılarını da düşürmeye çalışmıştır. 

Gençlik Üzerinde Mühendislik Girişimler 

1955’ten itibaren ABD ve İngiltere’de ortaya çıkan karşı kültür gençlik hareketleri, komünist militanlar tarafından manipüle edilerek hükûmet karşıtı eylemlere dönüştürülmüştür. 1958 yılına gelindiğinde bütün dünyada öğrenci ve gençlik hareketleri özgürlük, barış, savaş karşıtlığı, cinsel serbestlik gibi göreceli ve marjinal talepleriyle hükûmetleri istifaya zorlayarak karşı kültür devrimi gerçekleştirmeye çalışır. 

Bu durum Türk öğrenci hareketlerine de etki ederek daha çok sol ağırlıklı düşünceler ve fikirler etrafında kümelenmiştir. 

Nisan 1960’ta İstanbul’daki öğrenci hareketlerine katılarak taşkınlık yapanlar, askerler tarafından toplanmış ama Davutpaşa Kışlasına gelmeden serbest bırakılmıştır. Amerikan karşıtı bu öğrenci hareketleri, daha çok “millî sol” diye nitelendirilen Millî Devrim hareketinin fikirlerini savunmuştur. Bu öğrenci hareketleri, 1960 sonrası darbenin sağladığı ortamda hızla büyüyerek 1980 öncesi silahlı yapılara dönüşecektir. Ayrıca Kürtçü öğrenci hareketleri de bu dönemin hemen ardından söz konusu gruplar içinde yeşermeye başlayacaktır. Komünist propagandanın en önemli ayaklarından “Halkların Kardeşliği” söylemi, her iki grup tarafından benimsenecektir. 

27 Mayıs 1960 darbesinden hemen önce dünyadaki bu gelişmelerin de etkisiyle üniversite gençliği hareketlenir. Bu durumu fırsat bilen sol örgütler, öğrencilerin içine karışarak gençliği hükûmet aleyhinde eylemlere yönlendirir. 28 Nisan 1960 öğrenci olayları, ülkedeki siyasi tansiyonu bir anda tırmandırır. Bu tırmanış darbe gününe kadar devam eder. Ülke sınırları dışında yayın yapan “Komünist Bizim Radyo”, öğrencileri hükûmet aleyhinde sokaklara davet ederken muhalefet partisi de bu girişimleri destekler. Siyasi tansiyonu tırmandıran bu eylemler ülkenin darbeye gidişindeki yol taşları olur. Bu olaylar olmasa da darbeyi planlayanlar emellerine ulaşmak için çıktıkları antidemokratik yoldan vazgeçmeyecektir. 12 Eylül 1980 darbesi de yine öğrenci olaylarının gölgesinde gerçekleşir. 

Siyasal Kürtçüler, 27 Mayıs darbesi sonrasında sol akımlar tarafından sivil militarist yapıya büründürülürken, FETÖ de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki gençlere özel olarak yönelir. 

Fetullahçı Terör Örgütü, 27 Mayıs ve 12 Eylül’de olduğu gibi öğrenci ve gençlik hareketleri üzerinden siyasi tansiyonu tırmandırarak darbeye zemin hazırlama çalışmaları yürütür. Bunun için de öğrenci ve gençlik merkezli karşı kültür hareketlerini destekler. 

Öğrenci ve gençlerin oluşturduğu marjinal karşı kültür hareketleri desteklenerek gençlerin sokaklara çıkması sağlanmış; gençler, hükûmet karşıtı eylemlere ve sivil itaatsizliğe yönlendirilmiştir. 

27 Mayıs’ta sol örgütler öğrenci yurtlarına giderek öğrencileri hükûmet aleyhinde örgütlerken FETÖ, 15 Temmuz öncesinde gençleri, daha çok sosyal ağlar üzerinden hükûmet aleyhinde sokağa dökmeye çalışır. 

Karşı Kültür Hareketlerinin Desteklenmesi ve İş Birliği 

FETÖ, karşı kültür veya kitle hareketlerini, gizli emellerini hayata geçirmek için kullanarak bu hareketleri hükûmet karşıtı eylemlere dönüştürmeye çalışır. Örneğin Gezi olayları, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla özellikle sosyal ağlar üzerinden manipülasyon çalışmalarında bulunur. 

27 Mayıs’ta İstanbul, Ankara öğrenci hareketleri, özellikle üniversite hocaları, baro, işçi sendikaları gibi meslek grupları, hükûmet aleyhinde örgütlenirken bu örgütlenmenin bir benzerini FETÖ kendi kadrolarıyla ve bazı sol örgütlerle iş birliği yaparak gerçekleştirmeye çalışır. 

Astroloji Yorumları ve Rüya Tabirleriyle Darbecilerin Motive Edilmesi 

27 Mayıs’ın hemen öncesinde gazetelerin astroloji sayfalarında yayımlanan yorumlarla darbeciler ve iktidar karşıtları âdeta motive edilir. 

Örneğin Cumhuriyet gazetesinin astroloji sayfasında şu yorum yapılır: 1960 yılına Mars yıldızı hükmedecek. Bu yıl içinde büyük devlet adamlarının nazik, tehlikeli durumlara düşmeleri dünya sahnesinden çekilmeleri ihtimali var. (3) 

15 Temmuz öncesi ve sonrasında örgüt üyelerini motive etmek için örgüt liderlerinin gördüğü rüyalar yayılır, TV dizilerden mesajlar verilir. 

Benzer Yalan Haberler 

Paramiliter yapılar ve silahlar 

27 Mayıs’a giderken Demokrat Partinin 1961 seçimleri öncesinde ülkede başlattığı “Komünizm Karşısında Vatan Cephesi” hareketi, topluma hükûmetin “Siyah gömlekliler” hareketi olarak gösterilmeye çalışılmıştır. 

Hükûmet, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatına gönderilmek üzere Mersin›de saklanan silahların bu paramiliter yapıya dağıtılacağı iddiasıyla karşı karşıya bırakılarak yıpratılmak istenmiştir. 

Bugünlerde 15 Temmuz’a karşı silahsız sivil halkın tank ve toplara karşı verdiği mücadele sırasında kaybolan birtakım silahların “iktidara yakın insanlara dağıtıldığı” ve -tıpkı 27 Mayıs’ta olduğu gibi- “iktidarın paramiliter yapıları” iddialarıyla hükûmet yıpratılmak istenir. 

Sonuç: Milletimiz büyük bedeller ödeyerek millî iradesine sahip çıkmış, milletin bu kararlılığı yok olmayan darbe heveslilerinin gözünü korkutmuştur. Lakin bu psikolojik üstünlüğe rağmen darbe isteklilerinin bu yola bir daha başvurmayacağını kimse söyleyemez. Darbeciler yüzeyde yenilmiştir ama kalplerinde bu duyguyu hâlâ muhafaza ettikleri açıktır. Dolayısıyla düşman henüz tam olarak yenilmemiştir. Hastalıklı ruhlardaki bu illeti, darbe karşısındaki azim ve kararlılığımızla uyanık kalarak ebediyen söküp atabiliriz. 

15 Temmuz’u diğer darbelerden farklı kılan en önemli özelliklerden biri; darbenin planlanmasının siviller, uygulanmasınınsa darbeci subaylar tarafından yapılmasıdır. 15 Temmuz, siviller tarafından planlanıp örgüt üyesi subaylarca uygulanmıştır. Sivillerin planladığı bu darbe girişimi, cumhuriyet tarihindeki en ağır ve acımasız darbe girişimidir. Üstelik devletin ve milletin bağımsızlık sembolü Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bazı kamu binaları da hedef alınmıştır. Askerlere, demokratik sınırları net çizgilerle öğretilmelidir. Bunun için de devlet ve vatandaşlar olarak yapılması gerekenler vardır. İlk önce ülke güvenliğini ve korunmasını sağlamakla görevli şerefli, namuslu vazife bilinciyle görev yapan askerlere anayasal sınırlarının kesin şekilde öğretilmesi gerekir. Sivil vatandaşların hepsi de anayasal haklarını bilmelidir. Toplumun örgütlü-örgütsüz bütün katmanlarını kucaklayarak demokrasi ve özgürlükler ekseninde herkesin yerini ve kendini bulacağı bir anayasanın varlığının içselleştirilmesi, demokratik gelişimimiz açısından önemli bir başlangıç olacaktır. 

KAYNAKLAR 

Aydınlı Ersel, “Ergenekon, New Pacts and the Decline of the Turkish Inner state” Puplished online: 01.july 2011, Erişim Tarihi: 11 Haziran 2021. 

BBC, “Excerpt Of Turkish Army Statement,” 28 April 2007. 

Cumhuriyet gazetesi 

Çakır Ruşen, “8 Soruda 15 Temmuz Darbe Girişimi,” rusencakir.com, 16.7.2016, Erişim Tarihi: 17 Haziran 2021. 

Çakır Ruşen, “Fetullah Gülen ve Cemaat Gerçeği-2 Cemaat ve askeri darbeler” rusencakir.com, 19.7.2016, Erişim Tarihi: 17 Haziran 2021. 

Demokratik Hukuk Devletini Yeniden Düşünmek, Lale Yayıncılık, İstanbul, 2020. 

Durmuş Yusuf Ziya, “Gülen Top General Planned the July 15 Coup Attempt, Indicment Says,” Daily Sabah, 3 March 2017. 

Jenkins H. Gareth, “Between Fact and Fantasy: Turkey’s Ergenekon Investigation”. 

M. Hakan Yavuz and Rasim Koç, “The Turkish Coup Attempt: The Gülen Movements vs. The state”, Turkey’s 

July 15 th Coup, Edited by M.Hakan Yavuz & Bayram Balcı, The Universty Of Utah Press, 2018. 

Milliyet gazetesi 

Kanat Kılıç, “Understanding the July 15 th Failed Coup” Turkey’s July 15 th Coup, Edited by M.Hakan Yavuz & Bayram Balcı, The Universty Of Utah Press, 2018. 

Koç Rasim, “İdam Sehpasındaki Dış İşleri Bakanı”, Kopernik Yayınları, İstanbul 2018. 

Sabah gazetesi 

“TSK 15 Temmuz Darbe Girişimine Katılan Personelin Sayısını Açıkladı”, ntv.com.tr, 27.07.2016, Erişim Tarihi: 18 Haziran 2021.


(1) Demokratik Hukuk Devletini Yeniden Düşünmek, Lale Layıncılık, İstanbul, 2020, s.157.
(2) 01.07.2003 Milliyet gazetesi.
(3) 28 Ocak 1960, Cumhuriyet gazetesi.