20. YÜZYILDA ARJANTİN’DE SİYASİ İSTİKRARSIZLIK: DARBELER, DARBE KURUMLARININ DAVRANIŞLARI VE SOSYAL ETKİLERİ – Dr. María de Monserrat Llairó

0
66

Dr. María de Monserrat Llairó [1]

Giriş

Arjantin’in 20. yüzyıldaki siyasi evrim süreci incelendiğinde, darbeler ve darbelerin sivil yaşam üzerindeki etkisi kesinlikle göz ardı edilemez. Saenz Peña Kanunu (1912) ile temsili bir demokrasi kurma ve bütün Arjantin vatandaşlarına genel oy hakkı verilme süreci, demokratik açıdan kolay bir süreç olmamıştır. 20. yüzyılda birbirini izleyen darbeler serisi, ülkeyi istikrarsızlığa götürdü. 1930 yılı, darbeler serisinin başlangıcı oldu ve Hipolito Yrigoyen hükûmeti, ikinci dönemindeyken (1928–1930) askerî cunta tarafından devrildi. Arjantin darbeden önce modern, demokratik bir ülkeyken darbeden sonra otoriter bir yönetim altına girmiş; demokratik ve cumhuriyetçi ilkelerin çok azı korunabilmiştir. Bundan dolayı da bu olay, tarihi bir dönüm noktası olarak addedilir. İlginçtir ki bazı siyasi gruplar, bu sürecin bir parçası ve hatta kurulacak hükûmetlerin ortağı oldular.

1930 darbesi Arjantin siyasetinin gelişimi açısından hayati öneme sahiptir. Darbe, kırılgan olan bir yönetimler silsilesini başlattı ve 19. yüzyıldan beridir uygulanan gelenekselci siyasi tarzı ortadan kaldırdı. 1930 komplocuları genel oyu, demokratik bir büyüme için bir fırsat olarak görmediler. Eski oligarşinin türevi olan siyasi gruplar, temsili demokrasinin sınırlandırılması gerektiğine inanmışlardı. Ekonomik ve finansal gücü olan geleneksel yönetim sınıfının dışında kalan sosyal toplumun siyasi konularda sesinin çıkmaması gerektiğine inanılıyordu. 30’lar boyunca muhalefet partileri muhalefet etmeyi bıraktılar ve sağcıların kontrolü altına girdiler.[2]

1930 darbesinden sonra birbirini takip eden darbeler silsilesi geldi: 1943, 1955, 1962, 1966 ve 1976. Bütün bu darbeler demokratik yaşamın bir dokusu haline gelirken,  1955 yılında başkan olan, siyasi hukuksuzluklar ve cumhuriyetçilerin üzerindeki en güçlü etkiye sahip Juan Domingo Peron, iktidardan indirildi. Bu olaydan sonra Arjantin’de siyasi, kurumsal ve sosyal gelişmeler bir daha asla aynı olmayacaktı. 1955’ten sonra siyasi hayat, her yönü itibarıyla Peronizm ve anti-Peronizm olarak siyasi gruplara bölündü ve silahlı kuvvetler de bu bölünmeden nasibini aldı. Silahlı kuvvetlerde, Peron’un askerî otorite altında sosyal bir düzen kurmak istediğine inanan (losazules, maviler) ve buna karşı çıkıp (loscolorados, kırmızılar)[3] aslında Peron’un eşitlikçi ve sol eğilimli bir demagog olduğuna inanan iki muhalif ideoloji hakimdi.[4]

Ordudaki bu zıt iki ideoloji, 1955’teki darbeye zemin oluşturdu ve bu darbede aşırı sağcı gruplar ile ittifak eden sendikalar, medya, siyasi partiler gibi sivil organizasyonların da büyük etkisi olmuştur. Gonzalez Janzen’e göre:

“Zalimler karşısında itaatkâr ve rejim ile anlaşma konusunda istekli olan birçok Peronist sendika lideri, işçi sınıfına ihanet etti ve onların düşmanlarına yardım etti. Mücadele etmeyi bıraktılar, 1955’ten sonra direnmekten vazgeçtiler ve 1965’te Peron aleyhine komplo kurdular. 1966’da olan darbeyi kutladılar ve yıllarca süren diktatörlük altında barış içinde yaşadılar. Bu kişiler sağ kanada katıldılar ve talepkâr olan işçi sınıfının değişmesi için adeta paralı askerlik yaptılar.”[5]

1955 darbesinden sonra kurulan demokratik hükûmet, aslında sözde demokratikti. Peronizm’in seçimlere katılması yasaklanmıştı. Siyasi hayata atılan partiler, askerî kuvvetlerin tahakkümü altındaydı ve bu partilerin politik sistemden dışlanması gerekiyordu. Bu yasaklar onlarca yıl süren iç karışıklıklara ve krizlere sebebiyet verdi.

Bu çalışmanın amacı, Arjantin’deki darbelerin etkilerinin analiz edilmesidir. Bu konu, çetrefilli bir doğaya sahiptir ve Peronizm’in 1955’teki sözde “Özgürleştirme Devrimi”nden sonra yasaklanması bizim başlangıç noktamız olacaktır. Ayrıca Peronizm’in yasaklanmasının, siyasi evrime nasıl engel olduğu ve nasıl 1976 yılındaki darbenin trajik anayasal olmayan dönemin sonu ve sol kanadın artık karanlıktan çıktığı bir dönem olduğu hususları irdelenecektir.

Bu çalışmanın ortaya çıkması için çok geniş bir literatür taraması yapıldı ve ilgili yıllara ait gazeteler tarandı.

60’lar ve 70’ler: Kurumsal İstikrarsızlık ve Siyasi Mücadele

Askerî Gücün ve Istırabın Elindeki Demokrasi – Arjantin Darbesi (1966)

Başkan Arturo Illia yönetimi (1963–1966), sosyal ve siyasal açından zorlu bir dönem geçiriyordu. Sendikaların ve gerillaların cepheleşmesi ve Peronizm’in 1965’te seçmen kitlesini artırması, Illia’nın anayasal hükûmetinin askerî müdahale ile sona ermesine sebep oldu.

Askerî cunta, köklü bir reform hazırlama konusunda hiç vakit kaybetmedi ve üç büyük askerî kuvvet komutanından oluşan bir konseye dayanan hükûmet sistemi kurdu. Bu konsey, başkanı ve yasama organında görev yapacak parlamenterlerin hepsini atamakla yetkilendirildi. Askerî konsey, belirsiz bir süreliğine geçiş sürecini sağlamak ve güçlü demokratik bir sistem kurmak ve asıl amacı ekonomik kalkınmayı ve modernleşmeyi sağlamak olan General Juan Carlos Ongania’yı, başkan olarak seçti.

1966 darbesinin hassas siyasi etkilerine rağmen bu darbe, Arjantin toplumunun ziraat ve hayvancılık baronlarından, küçük büyük işletmelere kadar birçok zengini ve hatta bazı sendika liderleri tarafından destek gördü. Akademisyen ve entelektüellerden oluşan Arjantin toplumunun bir kesimi, ülkenin siyasal yaşamındaki cumhuriyetçi ilkelerin şiddeti yüzünden şaşkınlıklar içinde kalıyordu.

“Askerî kuvvetler kendi müdahalesini, vatanperver bir amaç içinde yapıldığının anlaşılmasını istiyor ve darbeyi şöyle gerekçelendiriyordu:

“(…) mevcut iktidarın devlet işlerindeki son on yılda yaptığı hatalar yüzünden oluşan kasvetli gidişat, bardağı taşıran son damla olmuştur. Yapılan yapısal hatalar ve sistemin işleyişi ve mevcut duruma münasip olmayan girişimler, Arjantin halkının ruhsal birlikteliğini kırmış, hayal kırıklığına uğratmış, halkı kuşkuculuk ve hissizliğe uğratmış ve halkın vatanperverlik duygusunu ortadan kaldırmıştır. Buna ilaveten ekonomik ve finansal hayattaki bozulmanın kronikleşmesi; güvenilir devlet otoritesinin ve kamu düzeni ile disiplinin kesin bir şekilde olmayışı derin toplumsal rahatsızlığa sebebiyet vermiş; kanun ve nizama yaygın bir karşı geliş ortaya çıkmıştır. Bütün bu kötülükler, sinsi ve saldırgan Marksist nüfuzunun toplumun her alanına yayılmasına sebebiyet vermiş ve totaliter bir yönetime yol açarak milleti riske atan radikalci bir salgın senaryosu oluşturmuştur.

Bu trajik gidişata, ülkenin yüksek menfaatlerini koruma yükümlülüğü olan askerî kuvvetler olarak dur demek ve bu durumun sona erdirilmesi için gerekli bütün tedbirleri alarak ulvi amaçlara ulaşmak için belirlenen yolda milletin yürümesi (…)”[6]

İçine kapalı bir kişiliğe sahip ve aslında bir gücü olmayan General Juan Carlos Ongania tarafından yeni otoriter bir hükûmet kuruldu. Bu hükûmetin kilit özelliği, tam manasıyla reklam olarak sergilenen modernite destekçisi bir imaj göstermekti. Esasında bu kişilik, derin bir katolik inanca sahip; komünizm ve sanat gibi birçok düşmanı olan askerden başka bir şey değildi. İspanyol Franco’nun hayranıydı ve onu, ahlaki açıdan çökmüş ve disiplinsiz bir ülkenin nasıl ahlaki düzen ve değerlere döndürüleceği konusunda bir rol model olarak almaktaydı.[7] Baskıcı siyasal sistem ve otokritik hükûmet, Ongania’ya, devleti muhalefetin baskısından korumaya fırsat verdi. Ongania, Milli Güvenlik Doktrininin örnek bir temsilcisiydi ve başta Peronistler olmak üzere siyasal muhalefet ile uğraşmak ve onlarla başa çıkmak için çok sıkı bir ajandası vardı. Ongania’nın siyasal muhalifleri gerek halk içinde gerekse de ordu içinde zamanla büyüdü. Bu durum, “Cordobazo ayaklanması”  (Mayıs 1969) olarak da bilinen Ongania rejimine karşı gelişen ve Cordoba şehrinde öğrencilerin ayaklanması ile başlayan meşhur bir isyana sebep oldu. Bu isyan 1969 yılında kötüleşerek başkan karşısındaki hizipleşmeleri daha da büyüttü.

Cordobazo olayları, hükûmetin yıkılma sürecinin başlangıcıydı. Ekonomi Bakanının (Krieger Vasena) görevden alınması gibi alınan birtakım düşüncesiz tedbirler, sosyal ve sendikal protestoların artmasına sebep oldu; ordu içinde yer alan muhalif liberal kesimin baskısıyla Ongania, 1970 yılında emekliye ayrıldı.

Ongania idaresi, Arjantin’in geleceğini anlamak açısından hayati bir öneme sahiptir. Neden? Ongania, siyasi istikrarsızlıklar uğruna politik konumunu bitirdi ve Arjantin’in siyasi farklılıklarını çözüme kavuşturdu. Ongania’nın zayıf iktidarının yıkılması, daha önce birbirlerine karşı kızgınlık ve şiddet ile dolu olan farklı güçler arasındaki birlikte yaşama arzusunu ortaya çıkardı. Toplumun orta kesiminde olan bu gruplar hem askerî kuvvetlere hem de siyasilere karşı koydular. Bunlar yer altı gençlik hareketiydi ve bu gençlerin geldikleri kesim, diğer Latin Amerika ülkelerindeki bezerlerinin geldikleri yerden epey farklıydı.

60’lar ve 70’lerde Arjantin toplumu üzerinde kalıcı etkiler bırakan Trotskyist eğiliminde[8] olan Halkın Devrimci Ordusu (Ejército Revolucionario del Pueblo, ERP) ve Peronist olan ve bağımsızlık savaşında İspanyollara karşı ülkenin kuzeyinde savaş veren ‘atlı çoban ordusu’ ile kendilerini onurlandırmak için kendilerine Montoneros[9] ismini veren bu iki radikal gerilla gurubu vardır.

Kurumsal Durumdaki Değişim ve Peronizm ile Siyasi Anlaşma İhtimali

Ongania’nın düşüşü ile askerî kuvvetler, devrimci hükûmetin desteklenebilmesi açısından askerî yapının değiştirilmesi gerektiğini düşündü. Üç kuvvet komutanı, demokratik siyasi sitemin etkili ve istikrarlı bir şekilde inşa edilmesi için General Levingston[10]‘ı başkan olarak görevlendirdi. Bu onların planıydı. Ancak bu dönemde siyasi yapı tamamen General Lanusse’nin elindeydi, başkanın değil. Bu durum, her ikisi arasında çekişmelere sebebiyet vermekteydi.

1971’de ekonomik istikrar politikası çok iyi işliyordu.[11] Sonuç olarak, reel gelirde yaşanan düşüş, askerî yönetim tarafından cevaplanması gereken bir soru haline gelmişti. Dahası, Başkan Levingston’ın en başta askerî kuvvetlerin oluşturduğu hedefleri takip eden ve itaatkâr biri olarak görünmesine rağmen yakın zamanda ülkeyi kendi tutkuları ve art niyeti ile yöneteceği ortaya çıkmıştır. Carlos Torres and Liliana de Riz’in de belirttiği gibi:

Levingston’ın siyasi davranışları sağduyulu değildi. Konsey tarafından bakanların istifasının dayatılmasından sonra hiç popülaritesi olmayan siyasi figürlerin desteğini aradı. Bu tartışmalı ittifaklar ile milliyetçi ve popülist girişimlerle, Arjantin devrimine temiz bir sayfa ile başlama teşebbüsünde bulunmuş ancak sadece etkisiz uyuyan siyasi partileri uyandırmakla kalmıştır.”[12]

1970’lerde sosyal ve ekonomik durum daha da kötüye gitti: Enflasyon, büyük kamu harcamaları ve ülkenin bütçe açığının büyümesi siyasi idareyi ciddi manada zorluyordu. Levingston’ın hataları ve siyasi taşkınlıkları askerî kuvvetlerin, onu istifaya zorlamasına sebep oldu ve General Lanusse, başkan olarak atandı.

Başkan Agustin Lanusse, gerilla saldırıları ve sendika protestoları, hükûmeti tehdit ettiğini için Arjantin’in demokratik bir sürece ihtiyacı olduğunu biliyordu.[13] Bu bağlamda diktatöryel rejim karşıtı siyasi partilerin talebi üzerine, “Halk Zamanı” (“La Hora del Pueblo”) girişimi başlatıldı. Bu, bütün siyasi partilerin üzerinde anlaştığı ve askerî hükûmetten hiçbir siyasi partinin yasaklanmadığı serbest bir seçimi sağlamasını talep eden bir anlaşmaydı.[14] Siyasi fikir aslında ideal değildi; gençlik siyasi hareketi askerî hükûmetle çatışıyor ve Peronizm’i büyük halk kitlelerine yaymaya çalışıyorlardı. 

Sosyal düşüncenin nasıl değiştiği anlaşılması güç bir gerçeğe dayanmaktadır: Peronist fikirlerin gelmesi için mücadele eden genç aktivistlerin aileleri aslında anti-Peronist kişilerdi. İdeolojik bakış açısıyla bu gençler Che Guevara ve Franz Fanon’ın ve ulusal sosyalizmin sembolü olarak addedilen ‘Theory of Liberation’ın fikirlerini takip ediyorlardı.

Peronun Dönüşü ve Kısa Süreli Başkanlığı

Toplumsal hayatın her tarafında düşmanlık hâkimdi.  Bir yandan genç aktivist gruplar rejime karşı, öte yandan askerî idarenin birbirini takip eden darbelerle hükûmeti elinde bulundurması, enflasyon ve gelirlerin düşmesi gibi ekonomik sorunlar toplumda bıkkınlık oluşturdu.  Böylece, askerî idare ve siyasi partiler arasında erken seçime gidilmesi hususunda anlaşmak hiç de kolay gözükmüyordu. Ancak böyle bir anlaşma artık sosyal çatışmanın boyutlarından dolayı zorunluluk halinde gelmişti. Bu durum yasak olan Peronizm devrinin sonu anlamına geliyordu. Bu hamle artık gerekliydi ve Başkan Lanusse’nin ifadesiyle de açığa vurulmuş oldu: “Peron, sevsek de sevmesek de bizim bir gerçeğimizdir.”[15] Lanusse yönetimi düşündü ki Peronizm’e getirilen yasakların kalkmasıyla Peron, genç aktivistlere olan desteğini sonlandırır ve bunun yerine askerî hükûmetin demokratik hedeflerine destek olur.  Fakat böyle olmadı. Peronizm’e getirilen yasakların kalkması yeterli değildi Peron’a yeni senaryoda oynayacağı bir yer verilmeliydi. Arjantin siyasetinde istikrarsızlık kronik bir hastalıktır: birkaç ay önce Peron sürgün edildi ve ülkeye girişi yasaklandı. Birkaç ay sonra ise ülkenin ulusal kahramanı ilan edildi.  İnanması zordur ki Peron o günlerde ülke yönetiminin garantörü olarak sunulmuştu. Yasaktan kamusal hayatın liderliğine gitti.

Politik perspektiften bakıldığında, Lanusse zor bir durumla yüzleşti: Ülkenin krizlerinin demokratik bir organizasyon ile sona ermesi. Bu amaçla birkaç ilginç girişimde bulundu:

— Peronizm seçimlerde yer alacak ancak Peron, başkan olamayacak;

— Peron, Peronist gerillaları resmen tanımayacak.

Hükûmetin talepleri açık olmasına rağmen Peronistlerin ne yapacaklarını öngörebilen yoktu. Aslında Peron açık bir tutum sergilemekte isteksizdi ve hep bekleyerek olayların nasıl sonlanacağını görmek isterdi.

Eski lider hamlesini yaptı ve muhtemelen kaotik olacak bu geçiş sürecini idare etmek için uygun bir zaman olmadığına karar verdi. Gerçekten de Peron, Temsilciler Konseyi Başkanı olarak görev yapan Hector J. Campora’yı başkan adayı olarak gösterdi. Campora, Peron dönene kadar tam yetkili olarak görev yapacaktı. Seçim kampanyasının sloganı “Campora hükûmette ama güç Peron’da” idi. Peronizmin ilk dönemi olan 1945-1955’te olduğu gibi güçlü olmadığı görülüyordu. Peronizm bazen tam manasıyla farklı görüşlere sahip olan çatışan grupların sığınma limanı olmuş ve hepsi Peron’un desteğini görmüşlerdi. 18 yıllık siyasi yasaklılıktan sonra Peronist harekete sağ ve soldan birçok kişi katılarak geleneksel yapı içinde hepsi kaynaştı.[16]

Hector J. Campora’nın Başkan ve Vicente Solano Lima’nın Başkan yardımcısı olduğu Adaletçi Özgürlük Cephesi (Frente Justicialista de Liberación) Mayıs 1973 seçimlerini kazanmasına rağmen siyasi süreç dengesizdi ve Peronist aktivist gençler, sosyal ve ekonomik hayatın normalleşmesine engel oluyorlardı. Campora,[17] yönetimi süresince endüstriyel bir kaosa batmış bir vaziyetteydi; medya ve üniversiteler de protestolar düzenlemekteydi. Kötülüklerinin sınırı yok olarak bilinen Peronist gençlik, sokakları ele geçirmişti. Bu siyasi anarşi, Peron’u kaygılandırdı ve bundan dolayı da Peron, Hector J. Campora’nın istifasını istedi.[18]  Campora ve Solano Lima’nın istifası kabul edildi ve Temsilciler Konseyi başkanı olan Raul Lastiri geçici başkanlık koltuğuna oturdu.[19] Bu değişiklikteki amaç, Juan Domingo Peron’un başkan olması, Estela Martinez de Peron’un ise başkan yardımcısı olması için ülkeyi bir seçime götürmekti.[20] Bu olaylardan dolayı, Montoneros ve Devrimci Askerî Kuvvetler (Fuerzas Armadas Revolucionarias, FARP) ortak bir bildiri yayımladılar:

“(…) . Campora, aslında Peronist hareketin güç kazanması için bir araçtı. Bu bağlamda Peron’un gücünün artışı, Peronist hareketin içindeki birkaç hain vasıtasıyla emperyalist güçlerce desteklenen oligarşi arasında bir uzlaşıya yönelikti.

Buna ilaveten, 20 Temmuz olaylarına karışan Sosyal Güvenlik Bakanı Jose Lopez Rega ile Campora aleyhine gösteri yapanları durduran ve Peron’un evinin önüne sadece üç otobüs getirmeyi başaran haydutların sahibi konumundaki Merkezi İşçi Sendikasının Genel Başkanı (CGT) Jose Rucci bu komplocular ile emperyalist güçlerin ajanlarıdır.[21]

O zamanlardaki Arjantin siyasi hayatında Peron’un siyasi figürü bu genç grupları yatıştıracak bir güce sahip olduğu inancı hâkimdi ancak bu asıl mesele değildi. Peron ve Isabel Martinez de Peron’un seçimi kazanmasının hemen ardından Merkezi İşçi Sendikasının Genel Başkanı Jose Ignacio Rucci suikasta uğradı. O, Peron’un en sadık takipçilerinden biriydi. Acaba bu bir uyarı mıydı? Şüphe yok. Peron, Peronist gençlerin taleplerinin çözümünü ötelemeye mi niyetliydi? Tabi ki değil. Peron, başkanlık koltuğuna oturduğunda ilerlemiş yaşı ve kötü sağlık durumu gibi büyük zorluklarla karşılaştı. Peron, halkın % 62’lik desteğiyle seçilmesine rağmen bunun uzun bir süre görevde kalmak için yeterli olmayacağını biliyordu. Siyasi tecrit gibi büyük dertlerin başa gelmesine engel olmak için ve toplumsal, sendikal ve iş dünyası bazında geniş bir mutabakatı sağlayarak Parlamento’daki desteğini kaybetmemek ve gelecek muhtemel sorunların önüne geçmek için Radical Civic Union ile bir ittifak kurdu.

İlk aylarda dengeli bir ekonomik istikrar sağlanmış olsa da sol grupların birlik içinde olması, çok göze çarpan bir husustu. İşçi günü[22] münasebetiyle yaptığı bir konuşmada Peron, solcu grupları, sözünü sürekli bağırarak ve marşlar okuyarak kesmeleri yüzünden Plaza de Mayo’dan kovdu. Peron onları, yabancı güçler tarafından finanse edilen kişiler olarak suçladı ve onların oradan çıkarılmalarını istedi. Bu gruplar, Peronizmin en radikal kanadından gelen kişilerdi ve resmi ideolojiye karşı savaş vermekteydiler. Kendi liderlerini yuhalayarak Plaza de Mayo’yu terkettiler. Hükûmet şiddetli tedbirler almış ancak Peronizm, geniş halk gösterileri yapan ve devrimci popülizm adına siyasi statükoyu devirmeye uğraşanlar ile sendikalar ve partide yoğunlaşmış olan gelenekçi Peronistler olarak ikiye ayrılmıştı. Bir lider olarak Peron, geleneksel Peronizmi korudu fakat tutucu Peronizmi hükûmetin dışına itti. Peron bu kararı yüzünden yüksek bir bedel ödedi. Peron’un son halkla buluşması, Peron idaresinin sorgulanması ve sabotajlara uğramaya devam etmesi halinde[23] istifa ile tehdit ettiği 12 Haziran 1974’teydi. Gelenekselci Peronizm ve diğer çeşitli siyasi gruplar, Peron’un arkasında toplanmış olmasına rağmen Peron’un Temmuz 1974’teki ani ölümü, günlük yaşamda artık doğal görünen ve şiddet doğuran siyasi ve ekonomik krizlere sebep oldu

1974’te Montoneros, artık bir yer altı kuruluşu olacağını ilan ettiği sıralarda Sosyal Güvenlik Bakanı Lopez Rega liderliğinde olan “Triple A” olarak da bilinen “Arjantin Antikomünist Hareketi” faaliyetlerine başladı. Kısa süre içinde şiddet, ülkenin günlük yaşamının bir parçası haline geldi.  Bir yanda Solcu Peronist Gençlik, Montoneros, FARP ve ERP[24] gibi yer altı kuruluşları, öte yanda da Isabel Peron hükûmetinin[25] bir parçası olan Arjantin Antikomünist Hareketi vardı. O sıralarda hükûmetin birçok sendika ile arası açıktı ve Peron’un ölümü de ciddi bir ekonomik krizin adeta tasmasını koparmasını sağladı. Peronizmin düşüşü artık an meselesiydi.[26]

Isabel Peron’un gerçek amacı neydi? O, silahlı kuvvetleri ve iş dünyasını kendi yanında tutmayı istedi ve bu dengenin sağlanması ve hükûmetin düşmesinin önüne geçmek için de Arjantin Antikomünist Hareketini destekledi.[27]  Şu husus açıktır ki son artık çok yakındı ve 24 Mart 1976’da silahlı kuvvetler yönetime el koyarak sözde “Yeniden Yapılanma Süreci” olarak adlandırılan ve 1976’dan 1983’e kadar sürecek bir dönemi başlattı.

1976 Devrimi ve Yeniden Yapılanma Süreci

1976 darbesinin yaşanması bir sürpriz değildi, siyasi ve ekonomik durum kurumsal manada bir kriz ortamına sebep oldu ve bu son, kaçınılmaz hale geldi. Beklemekten başka çare yoktu ve sonunda darbe gerçekleşti. Aslında silahlı kuvvetler Isabel Martinez de Peron’un zayıf hükûmetini siyasi krizler iyice büyüyene kadar desteklemişti. Sonunda silahlı kuvvetler bu büyük kaosa son verdi. Şu husus göz ardı edilmemelidir ki askeriye medya ve halkın desteğini arkasına alana kadar müdahale etmek istememişti ve sonunda da bu desteği gördüler. Bir önceki darbenin aksine 1976 darbesi, Arjantin halkının ümit ışığı olmuş ve büyük bir kitlesel destek görmüştü.[28] Toplum, darbenin sonuçlarını düşünmüyor ya da düşünmek istemiyordu. Silahlı kuvvetlerin karmaşık siyasi durumu sebebiyle karşılaştığı zorluğu göz önünde tutarsak askeriye, toplumda ortaya çıkan korkunun boyutunu düşünemeden, sert ve bastırıcı tedbirler alacaktı. Amaç çok açıktı; yıkıcı boyutlara ulaşan şiddetin, yozlaşmanın ve ülkenin belini büken ekonomik ve kurumsal krizlerin kökünü kazımaktı.[29] Juan Carlos Torre ve Liliana de Riz, cunta hükûmetinin Yeniden Yapılanma Sürecindeki hedeflerini özetledi:

“(…) amaç hükûmetlerin devrilmesinin kökünü kazımaktır ancak bu işin gerillalar tarafından yapılmaması gerekir. Videla demiştir ki sadece bomba veya silah taşıyan birisi terörist değildir; batı ve Hristiyan değerlerine aykırı olan ideolojiyi yayan kişi de bir teröristtir.”[30]

Bu bakış açısı göstermiştir ki artık hükûmet farklı fikirleri beyan etmeye cüret eden herkese karşı savaş açmış ve bu savaş sadece siyasilere karşı değil entelektüellere ve sendika liderleri gibi kişilere karşı da yürütülecektir. Bundan daha kötüsü ise silah kullanımı ve psikolojik baskıdır.[31] Peki, bu baskıcı sistem nasıl işleyecektir? İşleyiş merkezileştirilmiş ve feodal beyleri gibi mutlak güce sahip olan bölgesel liderlere ve onların üstlerine büyük yetki verilmiştir. Baskı ve işkence politikasını yürüten bu yapı, tutukluların aileleri tarafından gelecek her türlü etkiyi engelleme hususunda faydalı olacaktır. Bu strateji hükûmete, insan hakları ihlallerini inkâr etme imkânı vermekteydi. 1976 ve 1979 arası en zor yıllardı. Hükûmetin kullandığı güç, radikal ve ölümcül olmasına rağmen gerillalar birçok askerî hedefe saldırılar düzenlemekteydi. Devletin gerçekleştirdiği terörist eylemler sonucunda yüzlerce ölü veya kayıp yaşanmaktaydı ve bu da Arjantin darbeler tarihinin en zalim dönemini şekillendirmekteydi. Bu şiddet, 60’lı yıllarda fikirlerini yaymak için şiddet yolunu seçen genç aktivistlerin oluşturduğu ideolojik bir dönemden kaynaklanıyordu. Fakat Arjantin Antikomünist Hareketi burada önemli bir rol oyandı. Isabel Peron’un hükûmeti döneminde bu grup, her ne kadar silahlı kuvvetler onların metotlarına karşı çıksa da, silahlı kuvvetler içinde yükseldi.

1976 ve 1983 arasında Arjantin’in durumu tamamen anti-anayasal ve illegal idi. Halkın gözünden düşen silahlı kuvvetler, ülkenin durumunu düzeltmektense, ülkeyi terörizmle yapılan “Kirli Savaş” ve “Malvinas Savaşı (1982)” gibi iki büyük savaşa sokmuştur. Malvinas savaşında askerî hükûmet, sahte milliyetçi hislerini kullanarak, solda ne kadar küçük bir kitle kaldıysa onu kurtarmaya çalıştı. Sonuçta, Arjantin toplumu, ahlaki ve kurumsal travmalar ile çepeçevre sarılmış ve bir toplumun karşılaşabileceği en alçaltıcı durumlarla yüz yüze gelmişti.

Son Söz

Askerî darbenin sosyal ve siyasi sonuçları, demokrasinin ilk yılında genişçe ve hararetlice tartışıldı. Bu yıllarda iki büyük sorun tanımlandı. Biri, bu dönemi aydınlatacak düzenlemelerin yapılacağı sağlam bir demokrasi inşa edilmelidir. Bir diğeri ise en büyük problemdi: Askeriyeye ne olacak?

1983’te Arjantin, demokrasisini ve Anayasal devletini yeniden tesis etti. Radikal Parti lideri Raul Alfonsin tarafından seçimler kazanıldı. Seçim kampanyası sürecinde söz verdiği gibi faili meçhullerin durumlarının araştırılması için Milli Komisyon kurulmasını öngören 187/83 sayılı kanunu onayladı. Böylece Faili Meçhuller Milli Komisyonu (Comisión Nacional de Desaparición de Personas, CONADEP), kuruldu.  CONADEP, faili meçhul, çocuk kaçırma, işkence ve infazlarla ilgili binlerce dosyayı araştırdı. Bu kuruluş, Başkan Alfonsin’e 20 Aralık 1984’te “Bir Daha Asla (Nunca Más)”  adlı ünlü kitabın temellerini oluşturan bir rapor sundu.  Sonuç olarak üç askerî şura ve gerilla liderleri, insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle yargılandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra Başkan Carlos Menem, 1989’da aralarında Malvinas savaşında yer alan eski diktatör Leopoldo Galtieri ve onun diğer ortaklarının da bulunduğu bazı sivil ve askerî kişilerin yararlanacağı 5 kararname çıkardı. Askerî konseyin bu yargılamaların sıhhatli yürüyüşüne köstek olması çabalarına rağmen 2003’ten sonra Nestor Kirchner ve Cristina Fernandez yönetimi, devlet destekli terörizm  ve insan hakları ihlallerinin önünü kesmeyi başardı. İnsan hakları örgütleri, gerçekleri ortaya çıkarmada ve bunların akılda kalması hususunda üstün gayret göstermişlerdir.

Bu bağlamda Arjantin otoriter bürokratik bir devletten demokratik bir devlete dönüşmeyi başarmıştır.

Fakat geçmiş diktatörlüklerin hâlâ Arjantin toplumu üzerinde ağır bir etki bıraktığı ve bu darbelerin sonuçlarının hâlâ devam ettiği asla unutulmamalıdır. Geleceğimizi planlamak istiyorsak, geçmişi asla görmezden gelmemeliyiz. Geçmişi unutmayarak ondan dersler çıkarmalıyız. Çünkü bu, güzel bir gelecek inşa etme ihtimalimizi yakıp kül edebilir.

References

  • Botana, Natalio (1998), “El siglo de la Libertad y el Miedo”,pp.230-231, Sudamericana, Buenos Aires, Argentina.
  • Campora, Héctor J. (1975), “El Mandato de Perón”, Quehacer Nacional, Buenos Aires, Argentina.
  •  Duhalde, Eduardo Luis (1983), “El Estado Terrorista Argentino”, Argos Vergara, Barcelona, Spain.
  • García, Prudencio (1995), “El drama de la Autonomía Militar”, Alianza, Madrid, Spain.
  • Golwert, Marvin (1972), “Democracy, Militarism and Nationalism in Argentina. An Interpretation”, Institute of Latin American Studies, University of Texas Press, Austin and London.
  • González Janzen, Ignacio (1986), “La Triple A”, Contrapunto, Buenos Aires, Argentina.
  • Horowicz, Alejandro (2005), “Los cuatro Peronizmos”, Edhasa, Barcelona, Spain.
  • Potash, Robert(1981), “El Ejército y la portica en la Argentina” Sudamericana, Buenos Aires, Argentina.
  • Saidon, Gabriela (2011), “La Montonera, biografía de Norma Arrostito, Priemera Jefa de la guerrilla peronista”, Sudamericana 3rd edition, Buenos Aires, Argentina.
  • Torre, Juan Carlos and Riz, Liliana de (2001), “Argentina desde 1946 “, Chap. 7 of “Historia de la Argentina”, John Lynch, Roberto Cortes Conde, Ezequiel Gallo, Juan Carlos Torre and Liliana de Riz. Publishing House: Crítica, Spain.
  • Osiris Villegas, G.(1969), “Acta de la Revolución Argentina”, quoted in “Políticas y estrategias para el desarrollo y la seguridad nacional.” “Enfoques y temas”, Buenos Aires, Círculo Militar.
  • Waldman, Peter (1982), assay “Anomia y violencia” in “Argentina Hoy”, Edition by Alain Rouquié, Siglo XXI Editores, Mexico.
  • Internet Resources

www.ecured.cu/Héctor_José_Cámpora

  • Newspapers

            Clarín newspaper, July 28, 1972


[1] Head of the Latin American Research Center for Development and Integration. School of Economics, University of Buenos Aires.

[2] Botana, Natalio (1998), “El siglo de la Libertad y el Miedo”, pp. 230-231, Sudamericana, Buenos Aires, Argentina.

[3] Maviler Peronizmi, güçlü katolik ve milliyetçilikleri yüzünden komünizm ile mücadelede potansiyel bir savunma mekanizması olarak gördü. Bunun aksine anti-Peronist olarak görülen kırmızılar Peronizmi, komünizmden bir önceki safha olarak gördü.

[4]Golwert, Marvin (1972) “Democracy, Militarism and Nationalism in Argentina. An Interpretation”, Institute of Latin American Studies, University of Texas Press, Austin and London.

[5] Gonzalez Janzen, Ignacio (1986), “La Triple A”, Publishing house: Contrapunto, Buenos Aires, Argentina.

[6]Acta de la Revolución Argentina, included by Osiris G. Villegas, Políticas y estrategias para el desarrollo y la seguridad nacional. Enfoques y temas, Buenos Aires, Círculo Militar, 1969, pp. 309-310.

[7] Torre, Juan Carlos and Riz, Liliana de (2001)”Argentina desde 1946″,Chap. 7 of “Historia de la Argentina”, John Lynch, Roberto Cortes Conde, Ezequiel Gallo, Juan Carlos Torre and Liliana de Riz. Publishing House: Crítica, Spain.

[8] The main goal of the ERP was to promote and support social protests.

[9] Montoneros, gelenekçi Peronistler ile siyasi arenaya katıldı.  Bundaki amaç askerî hükûmetlerin kararlarını etkisizleştirmeye çalışmaktı. Montoneros, 1955 devriminin eski diktatörü Aramburu’nun ve sendika lideri Agusto Vandor gibi diğer topluma mal olmuş kişilerin ölümlerinden sorumlu olduğunu açıklamıştır.

[10] The population did not know General Levinsgton’ı halk çok iyi bilmiyordu ve bu yüzden de ihtilaflar ve siyasi partiler üstü bir konumda olarak görülüyordu.

[11]

[12] Torre, Juan Carlos and Riz, Liliana de: p. 274

[13] Siyasi çalkantıya yol açan olaylardan ilki Mayıs 1969’da Cordobazo sonraki ise Augusto Vandor’un 30 Haziran 1969’da ve Pedro Eugenio Aramburu’nun 1 Temmuz 1970’te suikasta uğramasıydı.

[14] “Halkın Zamanı” adı altında kurulan parti aslında Peronisttir; çok azı radikaller ve diğer gruplardan oluşur.

[15] Clarín newspaper, July 28, 1972

[16] García, Prudencio (1995) “El drama de la Autonomía Militar”, Alianza, Madrid, Spain

[17]Başkan Hector Jose Campora, görevinde 49 gün kaldı.

[18] Peron’un Arjantin’e geldiği zaman yaşanan Ezeiza katliamı, hükûmet ve solcu gruplar arasındaki çekişmeye sebep oldu.

[19] As set forth in the Constitution.

[20] Peron, 18 yıllık sürgün sonunda Madrid’ten  Arjantin’e 20 Haziran 1973’te geldi. Buenos Aires havalimanı yakınlarında Ezeiza yaklaşık 2 milyon kişi Peron’un dönüşünü beklemekteydi. Alan, Peronist solcuları koruma konusunda sıkı emirler alan emekli Albay Jorge Manuel Osinde’ın ekiplerince korunmaktaydı.

[21] www.ecured.cu/Héctor_José_Cámpora

[22]– May 1st, 1973

[23] Labor protests continued. The strikes, the protests for higher wages and the dissolution of the social pact were unstoppable.

[24] Yürütme organı 1974’te 261 sayılı kararname ile huzur bozan gruplara, askerî kuvvetlerin müdahale etmesinin önünü açtı. Bu kararname Başkan Maria Estela de Peron ve Bakan Rocamora, Ivanissevic, Vignes, Savino, Lopez Rega, Gomez Morales ve Otero tarafından imzalandı. Kararnamenin 1. maddesinde “Genel Kurmay Başkanı, huzur bozan grupları etkisiz kılmak ve/veya ortadan kaldırmak için gerekli bütün operasyonları yapmakla yetkilidir.” Ayı yılın kasım ayında hükûmet 2770 sayılı kararname ile İç Güvenlik Konseyi ve Savunma Konseyini kurdu. Bu kararname, Başkan Italo Luder ve Bakan Arauz Castex, Vottero, Ruckauf, Emery, Cafiero ve Robledo tarafından imzalandı

[25] Duhalde, Eduardo Luis (1983), “El Estado Terrorista Argentino“, Argos Vergara, Barcelona, Spain.

[26] Peter Waldman’a göre (García, Prudencio, 1995, p.54) Montoneros, gerçek Peronizm’den ayrılmaya başladı ve katolik gençlik gruplarından ve milliyetçi kesimden üye devşirdi. Bunun aksine ERP üyelerini marksist solcu gruplardan temin etti.

[27] Arjantin Anti-Komünist  İttifakı Lopez Rega (Sosyal Güvenlik Bakanı) ve Federal Polis Teşkilatı Başkanı  Sheriff Alberto Villar tarafından yönetiliyordu. Bu kuruluş, askeriye ve polisin kontrolünde olmayan bir terörist organizasyonuydu.

[28] Peter Waldman (1982), assay “Anomia y violencia” in “Argentina Hoy”, Edition by Alain Rouquié, Siglo XXI Editores, Mexico.

[29] Hükûmet bütün siyasi hareketliliği yasakladı, medya sansüre uğradı, siyasi liderler tutuklandı ve sendika liderleri kontrol altına alındı.

[30] J.C. Torre _-L. de Riz Op. p. 288

[31] Savaş Konseyi ölüm cezalarını vermek için oluşturuldu. Resmi makamların da bilgisiyle işkence amaçlı kullanılmak üzere yasal olmayan tutuklama merkezleri kuruldu.