ARJANTİN’DE İNSAN HAKLARI YARGILAMALARI: CEZAİ SORUMLULUK İÇİN BİR UZUN MÜCADELE – Dr. Lorena Balardini

0
95

Dr. Lorena Balardini [1]

Çev. Dr. Necip Taha GÜR [2]

Özet

Bu çalışma Arjantin’deki son askerî yönetim süresince (1976-1983) yapılan ağır insan hakları ihlallerinin cezaî takiplerinin yeniden gündeme gelmesine sebep olan siyasal, sosyal ve yasal bağlamları ele almayı amaçlamaktadır. Ayrıca bu dönemin icraatlarını, kazanımlarını, karşılaştığı engelleri ve arda kalan zorlukları açıklamayı öngörmektedir.

Arjantin, geçiş sürecinde yüksek rütbeli askerlerin cezai takibata alındığı Latin Amerika’daki tek, dünyadaki birkaç ülkeden biridir. “Cuntaların yargılaması” olarak adlandırılan bu ulusal takibat dönüm noktası dünyaca ünlüydü ve Arjantin’i uluslararası geçiş dönemi adaleti haritasına yerleştirdi. Ülke daha sonra diğer yüzlerce sanığın soruşturulmasına engel olan geniş çaplı bir cezai takibat dönemi geçirdi. Ama akabinde hükûmet cezaî soruşturmaların pek çoğunu durduran iki tane genel af yasasını [(Full Stop) yasası, 1986 ve İtaat Gereği (Due Obedience) yasası, 1987)] yürürlüğe koydu. Doksanlarda Carlos Menem tarafından çıkarılan idarecilere özel aflar da geri kalan birkaç yargılamaya sekte vurdu. 

Bütün bu olumsuzluklara rağmen cezaî sorumluluk için verilen mücadele asla sona ermedi. Arjantin’in izlediği yol doğrusal olmaktan uzaktı. 1980, 1990 ve 2000’lerin başlarındaki farklı hükûmetler, bu konu hakkında bir ileri bir geri gidip durdu. İşbu çalışma bahsedilen yasal engellerden dolayı ortaya çıkan dokunulmazlığı kırma yönündeki savaşın uzun yoluna odaklanmayacaktır. Makale 2000’li yılların başlarındaki bu genel af hükümlerinin yürürlükten kaldırılmasına yol açan sosyal ve yasal süreçleri açıklayarak başlayacaktır.

Bu olumsuz ve inişli-çıkışlı gidişatta sabit olan tek unsur, insan hakları örgütlerinin ve diğer sivil toplum aktörlerinin ön sorumluluk mücadelesi olageldi.  Uluslararası unsurlar da bu yerel değişime etki etti, bunlar arasında Şili sabık diktatörü Augusto Pinochet’nin 1998 yılında Londra’da tutuklanması (sonrasında bu olay cuntanın eski üyeleri Jorge Rafael ve Emilio Massera’nın Arjantin’de çocuk kaçırma suçundan tutuklanmasını da etkiledi.) ve Avrupa ülkelerinden haklarında takibat başlatabilmek için eski Arjantin askerî görevlilerinin iade istemleri de vardı. Bölgesel bazda ise Amerika Kıtası Mahkemesi ve İnsan Hakları Komisyonunun etkisi genel afların, idarecilere özel afların ve insanlığa karşı olan suçlarda zaman aşımının uygulanamazlığı açısından oldukça önemli yer tuttu. Sonuç olarak ağır suçların uluslararası uygun bir zeminde soruşturulması için, zayıflatılmış bir ordu, devletin üst düzeyindeki siyasi irade ve insan hakları örgütlerinin kayda değer gücü, yargılamalarda yeni bir dönemin başlamasına olanak sağladı.

Bu siyasi süreçlerden bahsettikten sonra, işbu makale devam eden cezai takibatların ve sonrasında da neredeyse on yıldır aralıksız devam eden yargılamaların etraflı bir analizini sunmayı amaçlamaktadır. Bu pek çok farklı devlet kurumunu ve karşılaşılan ana engelleri göz önüne alan bir halk politikası analizi olacaktır. Ağır insan hakları suçlarının davasını görmek, her bir ülke için kendi kendine böylesine bir işlem yükleyen, oldukça karmaşık bir görevdir. Arjantin dosyası iyi ve kötü uygulamalar açısından bu konuda oldukça ilgi çekici bir örnektir: ne cunta yargılamalarında olduğu gibi cezai olarak bir savcılık stratejisi, ne de mahkeme ile birlikte yürüyen idarî seviyede planlanmış bir kurumsal çerçeve vardı. Arjantin cezai sürecinin geçmiş insan hakları suçlarına göre en ayırt edici özelliği, çoğunlukla politikaların problemler su yüzüne çıktığında bazen her şeye rağmen etkinliği kanıtlanabilecek tepkisel bir şekilde meydana gelmesiydi (Örneğin tanık Jorge Julio Lopez’in ortadan kaybolmasından sonra tanık koruma programının yürürlüğe konulması, mahkemelerde ciddi gecikmeler olduktan sonra yargılama heyetlerinin kurulması, dosyalardaki bilgilerin yargı aktörleri için ispatlanmış şekilde karmaşık olduğunun anlaşılmasından sonra mahkemelerde ve başlıca idarî alanlarda özel araştırma gruplarının saptanması diğerlerinin içinde bu makalede irdelenecek olanlardır.)

Sonuç olarak bu çalışma ulusal ölçekli yargıya yasal stratejiler üreten başsavcılık dairesi uzman bürosu İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Savcılık Birimi (Procuraduría de Crímenes contra la Humanidad) tarafından üretilen istatistiksel bilgiler üzerinden, kriminal süreçteki kazanımlara ve geriye kalan iddialara en güncel genel bakışı sunmayı amaçlamaktadır.

  1. Giriş: Arjantin’in Cezaî Sorumluluk Yönündeki Uzun Yolu

Arjantin, diktatörlük bittikten hemen sonraki geçiş sürecinde ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu olan yüksek rütbeli askerler hakkında takibat yapılan Latin Amerika’da tek, dünyada ise sadece sayılı birkaç ülkeden biridir.  Bu ulusal takibat dönüm noktası, “Cuntaların yargılanması” adıyla dünyaca ünlüdür ve Arjantin’i uluslararası geçiş dönemi adaleti haritasına yerleştirmiştir.

Ülke daha önceki askeri yönetim dönemlerinden farklı bir diktatörlük dönemi tecrübe etti. Silahlı kuvvetlerin her üç dalı da ilk kez kendilerine anayasal yetkiler veren bir dizi kanun ve statü çıkarıp bir hükûmet cuntası oluşturarak güce sahip oldu. Bu olağanüstü hal mevzuatı baskıcı faaliyetlerle düzenlenmiş paralel gizli kurallarla bir arada var olmuştur[3]. Bunlar oldukça insanlıktan uzak, geniş çaplı ve ülkeye karşı tehditleri göz önünde bulundurarak esasen Montoneros ve Ejército Revolucionario del Pueblo gibi sol görüşlü partileri hedef almışlardı. Siyasi muhalifler olarak algılanan uzmanlar, öğrenciler, işçiler ve aktivistler de bu devlet şiddetinin mağduruydu. Adam kaçırma, zorla kayıp edilme, cinayet, tecavüz ve işkence genel özellikleriydi. Gözaltına alınanlar zorla kaybedildi, ancak gözetim altında serbest bırakıldı veya uzun dönem siyasi mahkûm sayıldılar.

Devlet Hakikat Komisyonu (CONADEP) yaklaşık 9.000 adet ortadan kaybolma kaydetti ve diğer devlet ajansları da o zamandan beri bu miktara düzeltmeler yapıp yeni bilgiler ekledi[4]. Resmî olarak tanınmış zorla kaybedilme mağdurlarının büyük çoğunluğu kentsel alanlarda yaşayan genç erkeklerdi. Mağdurların üçte biri kadındı ve bunların bazıları kaçırıldığında gebe idi. Çocuklarını dünyaya getirdikten sonra yeni doğan bebekleri ordu veya ordu bağlantılı aileler tarafından alıkonuldu ve sahte kimlikler altında büyütüldü[5].

Arjantin’de demokrasiye geçiş bu rejimin ani çöküşü ile başladı. Ciddi ekonomik kriz ile bir araya gelen, Arjantin’in Birleşik Krallık karşısında 1982’deki Falklands (Malvinas) savaşında aldığı askerî yenilgi, diktatörlüğü seçim çağrısı yapmaya götürdü. Oylamayı Radikal Parti adayı Raúl Alfonsín kazandı ve Aralık 1983’te resmî olarak göreve başladı.

Diğer insan hakları politikaları ile birlikte, Alfonsín yasa dışı baskılara sevk eden yüksek rütbeli subayların soruşturulmasını da içeren bir cezalandırıcı yargılama planı tasarladı. Bunun üzerine 1976 ve 1983 yılları arasında hüküm süren üç askerî cuntanın dokuz üyesi de yargılandı. Mahkeme Nisan 1985’te başlayıp sekiz ay sürdü. Yürürlükte olan Arjantin ceza kanunu uyarınca, CONADEP’in kaydettiği toplam kaybolma vakalarının üçte birinden daha azı olan 711 mağdura karşı, hukuka aykırı şekilde özgürlükten yoksun bırakma, işkence, hırsızlık ve cinayet suçlarıyla suçlandılar[6]. Emilio Massera ve Jorge Rafael Videla ömür boyu hapis cezası ile hüküm giyerken, Roberto Viola, Armando Lambruschini ve Orlando Agosti sırasıyla 17, 8 ve 4.5 yıl ile cezalandırıldılar. Diğer dört davalı ise mahkemenin onların yönetimde olduğu dönemde işlenmiş suçlarla bağlantılı özel delilleri yetersiz bulması ile beraat etti.

Mahkemenin bu kararı ülkenin dört bir yanında diğer yüzlerce sanığın yargılanmasına sekte vuracak ek yargı taleplerini teşvik etti ama bununla birlikte iki af yasasının yürürlüğe girmesini de hızlandırdı[7]. Bunlardan ilki 23 Aralık 1986’da yürürlüğe giren Full Stop Yasası (Ley de Punto Final) idi. Bu yasa 60 günlük bir zaman diliminden sonra, federal mahkemelerin artık askerî faillere karşı yeni cezai şikâyet kabul etmeyeceği yönündeydi. Getirilen önlem, mahkemelerde “telaşlı bir faaliyet” yaratarak amacının aksine sonuç verdi. Ülke çapında yüzlerce iddia sunulduğundan, izin verilen süre zarfında mahkemedeki dava sayısı üç katına çıktı[8]. Sonuç olarak hükûmet ve ordu arasındaki gerginlik arttı. Demokrasiyi tehdit eden askerî isyanların ardından, Başkan Raúl Alfonsín 4 Haziran 1987’de onaylanan “İtaat Gereği Yasası”nı (Ley de Obediencia Debida) kongreye sundu. Böylece astların emirlere itaat ettikleri yönündeki karinenin varsayımına dayanarak, cezai sorumluluklarını kısıtladı.

Bu iki kanunun yürürlüğe girmesinin ilk etkisi, devam eden soruşturmaların çoğunu kesin bir duraklama noktasına getirerek mevcut sanıklardan 431’ine yönelik suçlamaların geri çekilmesi oldu[9]. Gerçekleşen cezai yaptırımlar yalnızca 1985-86 yıllarında çıkar sağlamış  cunta üyelerine ve diğer yüksek rütbeli yetkililere etki etmiştir ancak bunlar da 1989-90 yıllarında Cumhurbaşkanı Carlos Menem’in afları ile durdurulmuştur[10].

Bu gerilemelere rağmen mağdurlar, insan hakları örgütleri ve genel olarak sivil toplum adalet talebinden asla vazgeçmedi. Bu çalışmada, yeni yüzyılın başında belirlenen ciddi insan hakları ihlallerinin cezai soruşturmasının yeniden başlatılmasına yol açan siyasi, sosyal ve hukuki bağlamlar tanımlanacaktır. Aynı zamanda bu çalışma, ceza yargılaması sürecinin performansını, başarılarını, karşı karşıya kaldığı engelleri ve geriye kalan itirazları açıklamayı hedeflemektedir.

Makale, 2000’li yılların başlarında af hükümlerinin ilga edilmesine sebep olan toplumsal ve siyasal süreçleri tanımlayarak başlayacaktır. Ardından, kamu politikası perspektifinden, çeşitli devlet kurumlarının rolünü ve karşılaşılan başlıca engelleri göz önüne alarak, neredeyse on yıldır süren davaların ardından devam eden ceza yargılamasının kapsamlı bir analizini sunmaktadır. Son olarak, başsavcılığın uzmanlaşmış bir bürosu olan ve ülke çapındaki mahkemeleri koordine etmek için yasal stratejiler geliştiren İnsanlığa Karşı Suçları Soruşturma Birimi (Procuraduría de Crímenes contra la Humanidad) tarafından üretilen istatistiksel verilere dayanarak, cezai takibat sürecinin başarılarının ve geriye kalan itirazların en güncel özetini sunar.

  1. Genel Af Hükümlerinin Kesin Olarak Yürürlükten Kaldırılması

II.I. Sosyal, Siyasal ve Yasal Değişim

Arjantin’de genel af hükümlerinin kesin olarak ilga edildiği çerçeve içindeki süreç, değişik faktörlerin bir araya getirilmesi ile analiz edilmeli ki bunlar anayasal ve yasal reform, yerel hareketlilik, uluslararası etki, veto aktörlerinin zayıflaması gibi faktörlerdir. En dikkat çekici özellikler aşağıda sunulmuştur. Temel amaç ise davaların tekrar açılmasına yol açan başlıca yasal, sosyal ve siyasal yönleri vurgulamaktır.

  1. Anayasa Değişikliği/ Hukuk Reformu

Arjantin’in 1994’teki anayasa reformu, anayasal hiyerarşi göz önüne alındığında, uluslararası insan hakları normlarına daha sıkı şekilde dikkat etmenin yolunu açtığından, yapılan eylemlerin hesap verilebilirlik ihtimalini arttırdı. Birkaç yıl önce, 1991’de, Ceza Muhakemesi reformu, yazılı soruşturma ve suçlama aşamalarıyla tamamlanan sözlü duruşmalar ile karma bir sistem ortaya koydu. Geçmişteki terör vakalarının çoğunun şimdi bu sistem altında görüldüğü gerçeği, sistemin toplumsal görünürlüğünün arttığını gösteriyor.

Ardından 2003’te Cumhurbaşkanı Néstor Kirchner, Ulusal Yüksek Mahkemenin oluşumu için Ulusal Kongre tarafından da desteklenen bir reform önerdi. Menem’in hükûmeti boyunca görev yapmış olan önceki üyeler yeterince bağımsız olmadıkları için oldukça eleştirilmişlerdi. 2003 ve 2005 yılları arasında Kongre Alt Dairesi bu yargıçların birçoğuna siyasi davalar açtı. 2004’te ise Yüksek Mahkeme görevlerini yeni yargıçlar devraldı. Ricardo Luis Lorenzetti, Elena I. Highton de Nolasco, Carlos S. Fayt (2015’te ayrıldı), Enrique Santiago Petracchi (2014’te vefat etti), Juan Carlos Maqueda, Eugenio Raul Zaffaroni (2014’te ayrıldı) ve Carmen María Argibay (2014’te vefat etti). Bu yeni mahkeme, daha sonra açıklanacağı gibi Simón davasında af  başvurusunun anayasaya uygunluğunu onaylayan mahkemeydi.

  • Hareketlilik

Geçmişteki devlet ihlallerine yönelik itiraz, esas olarak pek çoğu yasal bir profile sahip olan güçlü bir insan hakları örgütleri ağından geliyordu. Plaza de Mayo Anneleri ve Büyükanneleri, Gözaltındaki Kayıpların Akrabaları ile Yasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi gibi bunların pek çoğu diktatörlük sürecinde kurulmuştu. Diğerleri ise askerî yönetim başlamadan önce de mevcuttu: Arjantin İnsan Hakları Derneği ve Kalıcı İnsan Hakları Meclisi de bunlara dâhildi. Aslında ana akım organlar olmamalarına rağmen bunların önceden de mevcut olması ve belirli insan hakları çerçevesindeki dil ve söylemin varlığı, Arjantin’in önceden de siyasette şiddet içeren askerî müdahalelere sahip olmasına bir şeyler borçludur.

Akademisyenler sıklıkla yerel insan hakları örgütlerinin önemli rolünden bahsediyor ve onların hem iç hem de uluslararası suç duyuruları ve hareketlilikler gibi siyasi eylemlerinin üzerinde çalışıyorlardı[11]. Ayrıca yerel ve bölgesel mahkemelerde dava açarak yasal stratejiler kullandılar[12]. Bu yolla, insan hakları mücadelesi, geçmiş suçlar için hesap verebilirliği oluşturan “Hafıza, Hakikat ve Adalet” olarak adlandırdıkları mücadelelerinden hiç vazgeçmeyen önemli bir sosyal hareket haline geldi.[13]

  • Uluslararası/ bölgesel etki

Eski Şili diktatörü Augusto Pinochet’in 1998’de Londra’da tutuklanmasını da kapsayan uluslararası ortam, Arjantin’deki hesap verilebilirlik sürecini ve daha sonraki cunta üyeleri Videla ve Massera’nın Arjantin’de çocuk kaçırma nedeniyle tutuklanmasını etkiledi[14].

Güncel olarak insan hakları örgütleri “hakikat hakkı” talepleri doğrultusunda Amerika Kıtası sistemine başvurdu. 7 Ekim 1998’de Uluslararası İnsan Hakları Komisyonu (IACHR) Arjantin’e karşı Plaza de Mayo’nun annesi Carmen Aguilar de Lapacó tarafından sunulan bir dilekçe aldı. Lapacó davası, 1999’da, IACHR’den önce dostane çözüme varılan bir hakikat hakkı davasıdır: (bu dava) ülkenin çeşitli şehirlerinde hakikat davalarının başlatılmasını talep ederek hakikat hakkının zamanaşımı hükümlerine tabi olmadığını ortaya koymuştur. Bu yargılamalar hakikatin, uluslararası insan hakları hukukundaki adalet hakkından ayrılmaz olduğu gerçeğine ve yakınların ve toplumun bütününün, kaybolanların kaderlerini öğrenme hakkı olduğu iddiasına dayanır. Bu Arjantin’e özgüdür ve dokunulmazlık durumlarında  gerçeği ortaya çıkarmak için hukuki araçların yenilikçi bir biçimde kullanılmasıdır[15].

Bu arada Avrupa’daki bazı mahkemeler, Arjantin subaylarını evrensel yargılama yetkisini kullanarak soruşturuyorlardı. Örneğin, Mart 1990’da Fransa Yüksek Mahkemesi, Arjantin’de iki Fransız rahibenin ortadan kaybolması suçuyla, eski Arjantin donanma kaptanı Alfredo Astiz’i gıyabında mahkûm etti. İtalya, Almanya ve İsveç de Arjantin’in vatandaşlarına karşı işlediği suçlarla ilgili çeşitli davalar açtı. Kasım 1999’da İspanyol hâkimi Baltasar Garzón, 48’inin iadesini isteyerek, 98 Arjantin ordusu üyesinin diktatörlük dönemi suçlarından yargılanmasına karar verdi. 5 Aralık 2001’de iade taleplerine karşılık olarak Başkan Fernando de la Rúa, 1581/2001 sayılı kararnameyi çıkardı ve bu tür davalarda iadeyi engelleyerek aynı suçtan dolayı ikinci kez yargılanmayı savundu[16]. İadenin yasaklanmasına rağmen, yurt dışındaki dava, Arjantin’de yargılanması gereken kişilere baskı uygulayarak insanlığa karşı işlenen suçlar için adalet aramak adına alternatif bir yol haline geldi. Bu uluslararası baskı ve ülke bazında da genel affın iptali, yeni bir yasal senaryo sundu.

Son olarak, Arjantin’deki kovuşturmaların yeniden açılması için Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadı da bir anahtardı. Yüksek mahkeme kararlarını Barrios Altos v Peru‘da Amerika Kıtası Mahkemesinin Simón davasında verdiği haksız af ilan etmek ve cezalandırmak için devlet yükümlülüklerini sunan affın ilgası kararına dayandırdı[17].

  • Veto Yetkileri Zayıflatılmış Aktörler

Bu değişiklikler birlikte ele alındığında, hesap verebilirlikle ilgili olarak silahlı kuvvetler veto yetkisinin giderek zayıflamasına katkıda bulunmuştur. Kirchnerista dönemi (2003-2015), bu değişiklikleri sağlamlaştırdı ve derinleştirdi. 2004’te Ulusal Ordu Okulunun (Colegio militar) onur odasından Jorge Rafael Videla ve Reynaldo Bignone’un portresinin kaldırılması gibi güçlü, söylemsel ve sembolik değeri olan eylemler, silahlı kuvvetlerin artan sivil kontrolü ve askerî yargı reformuyla oldukça pratik olarak desteklendi.  Arjantin’in ilgili ve etkili bir siyasi aktörü olan silahlı kuvvetlerinin geleneğini dağıtma girişimine tekabül eden bu mevki düşürme eylemi, Askerî Yargı Kanununun tamamen değiştirilmesini ve demokratik değerleri teşvik etme çabalarını da içeriyordu.

İnsan hakları örgütleri ve diğerleri, geçiş döneminden bu yana, eğer politikada askerî müdahalenin kötü izi, yarar için geri püskürtülürse, ordunun kesinlikle sivil kontrol altına girmesi gerekliliği konusunda ısrar ettiler[18]. Etkili siyasi aktör olarak askerî gücün parçalanması, totaliter ideolojileri ortadan kaldırmak için askerî eğitim, düzenlemeler ve eğitimin önemli bir revizyonunu da içermekteydi. Savunma Bakanlığı 2011’de silahlı kuvvetlerin eğitimini reforma tabi tuttu. Adaylar artık uluslararası insan hakları ve insancıl hukuku içeren müfredatları okuyarak, ulusal üniversitelere sivillerin yanı sıra başvurabiliyorlardı.

Sonuç olarak son on yılda, yürütme kontrolünde silahlı kuvvetler istihbaratında derece değişikliği görülmüştür. Örneğin 2013 Ekim ayında hava kuvvetleri1976-83 cunta toplantılarının tutanak kopyalarını bütünüyle teslim etti. Bir adli vakada, her ne kadar bazı materyaller henüz gün yüzüne çıkmış olsa da daha önce eksiksiz biçimde hiç ortaya çıkmamıştı. Her ne kadar bir grup emekli subay ve eşlerinden oluşan grup mahkemelere karşı açık gösteriler yapsa da bu gelişmeler, askerî kesim arasında, dokunulmazlık seslerinin marjinalize edilmesine katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte, artan şekilde üniformasız veya eski üniformalı fakat ekonomik seçkin olan bu veto aktörleri, soruşturmaları kolaylaştırma ve destek için doğrudan faillerin ötesine geçtiğinden, diktatörlük dönemi ihlallerine ikinci katılımı da içeriyordu.

Bu darbeler genel olarak, ağır nitelikteki suçları kovuşturmak için elverişli bir uluslararası içerik ve zayıflatılmış ordu,  devletin üst düzeyindeki siyasi irade ve insan hakları örgütlerinin önemli gücü, yeni bir mahkeme döneminin başlamasını kolaylaştırdı.

II. II. Genel Affa Karşı Stratejik Dava: Simón Davası[19]

Aşağıdaki değişikliklerin açıklanmasının çerçevesinde Simon davası, genel affın belirli olarak yürürlükten kaldırılmasının başlangıcı ve Arjantin’de diktatörlük suçları için yeniden ceza yargılamasına tabi olmasında dikkate değerdir.

Olay, 2000 yılında İnsan Hakları Örgütleri Hukuki ve Sosyal Çalışmalar Merkezi ve 1978’de sekiz aylıkken kaçırılan ve 1999’da büyükannesi tarafından geri alınan Plaza de Mayo‘nun büyükannesinin,  Claudia Poblete davasında yaptığı bir şikâyetle başladı. Olay genel af kanunlarının temelindeki paradoksu gösterdi: Claudia’nın olayı hâlihazırda adli soruşturma kapsamındaydı çünkü çocuk kaçırma genel aftan hariç tutulmuştu. Bununla birlikte genel af, onun ailesinin zorla kayıp edilme ve toplu suçun ortaya çıkardığı zararın sebebinin soruşturulmasını engelledi.  2001’deki ilk aşama kararında, Federal Yargıç Gabriel Cavallo, devletlerin ciddi insan hakları ihlallerini soruşturması gerektiğine yönelik uluslararası insan hakları standartlarını kullandı. Yargıç, iki polis memurunu Claudia ve ailesine karşı suç işledikleri gerekçesiyle suçladı. İlgili istinaf mahkemesi de (FCA) bu anda insan haklarının anayasal gelişiminin içeriğinde, genel af kanunlarının anayasaya aykırı olduğunu ve bu kanunların kaldırılmasının bir alternatif değil, yükümlülük olduğunu ifade ederek kararı onadı[20]. Bu, genel af kanunlarının uluslararası insan hakları hukukuna dayalı olarak boş ve gereksiz olduğunun mahkeme nezdinde ifade edildiği ilk durumdur.

II. III. Yüksek Mahkeme Ve Kongrenin Rolü

Genel af yasalarının kaldırılmasında, yüksek mahkeme ve ulusal kongrenin her ikisi de stratejik roller üstlenmiştir. Kongrede ilk tepki, üzerinde tartışılması için bir kanun tasarısı sunan sol görüşlü partilerden geldi.  Tartışmalar sürerken, kesinlikle bir iyi niyetin göstergesi olarak, devlet başkanı Nestor Kirchner, Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlarla İlgili Yasal Sınırlamaların Uygulanmamasına ilişkin Birleşmiş Milletler sözleşmesini onaylayan bir kararname imzaladı[21]. Sonrasında kongre, 2 Eylül 2003’te genel af yasasının ilgasına ilişkin kanun tasarısını onayladı[22]. Bu, geçmişte işlenen vahşet suçlarının kovuşturulması için ilk etaptaki engelleri diğer bir deyişle zaman aşımı ve genel affı siyasi kanat tarafından imzalanmasının açık göstergesiydi.

Yüksek mahkeme, bir yıl önceki Arancibia Clavel’ın iade davasının yansımasını izleyerek, insanlığa karşı suçların zaman aşımına tabi olmadığına hükmedip 2005 yılında genele af ile ilgili kesin noktayı koydu[23]. 2005’te, mahkeme Simon olayıyla ilgili son kararında, genel af yasalarının uluslararası insan hakları düzenlemelerine aykırı olduğunu iddia etti. Yüksek Mahkeme, Amerikan insan hakları sisteminin görüş ve içtihatlarına büyük önem atfetmiştir. Mahkeme, Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesinin  Barrios Altos kararına atıf yapmasının yanı sıra Amerika Kıtası komisyonu  28/92 numaralı raporuna da atıfta bulundu[24]. Simon kararının görünen etkisi, insan hakları örgütleri, mağdurlar ve davacıların etkin bir şekilde, yüzlerce yeni iddia öne sürerek, 1980’lerde kapatılmış davaların mahkemeden yeniden açılmalarını talep etmesiydi.

Böylece, insan hakları örgütlerince ulusal ve uluslararası takip edilen siyasi ve hukuki stratejilerin birleşimi ve devletin organlarındaki açık siyasi irade,  faillere karşı davaların yeniden açılmasına yol açtı.

III. Devlet Politikası Olarak Ceza Davaları

Yasal engeller kaldırıldıktan sonra, ülke genelinde davalar açılmaya başladı. Bunlardan ilki 2006 yılında, mahkeme seviyesine erişmek için yeniden açılan ve aşağıda görüldüğü gibi dokunulmazlığa karşı yeniliklerden biri olan Simon davasıydı.

Yargılama heyeti hakkında, sorunların ve daha sonra açıklanacak itirazların daha net şekilde anlaşılabilmesi için bazı açıklamalara ihtiyaç vardır. Federal bir devlet olarak Arjantin, iki dereceli ceza muhakemesi sistemine, her Arjantin eyaleti de görev alanı adi suçlar olan bölgesel yargılama sistemine sahiptir. Ulusal seviyede bir federal yargılama sistemi, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, vergi kaçakçılığı, kara para aklama gibi büyük ve karmaşık suçları denetler. İnsan haklarına aykırı suçlar, bu seviyede ele alınmaktadır. Bu federal sistemde, davalar dört derecede görülebilir: İlk derece mahkemeleri; bölge başına bir tane istinaf mahkemeleri (FCAs); bir temyiz mahkemesi (sadece ceza davaları için ikinci derecede beraat veya mahkumiyet kararı veren yeniden inceleme organı); ve nihai karar aşaması olan Yüksek Mahkeme[25].

Bugün sorumluluk davalarının çoğu, reforma tabi tutulan ve hem yazılı hem de sözlü usuller kullanarak karma bir sistem kuran ceza muhakemesi kanunu çerçevesinde incelenmektedir. Daha az sayıdaki dava, müdafinin talep etmesinden dolayı eski, yazılı ve sorgulayıcı ceza muhakemesine göre incelenmektedir.

Yeni sistemdeki cezai soruşturmalar, farklı aşamalardan geçmektedir.  Talimat veya soruşturma aşaması ilk olarak hâkim tarafından yürütülen işlemlerin yazılı aşamasıdır. Bu aşamada, istinaf mahkemeleri soruşturmaları onaylamak veya reddetmekle yükümlüdür. Sonraki mahkeme aşaması ise, ilk aşamadaki hâkimin soruşturmayı kapatması ve bulgularını ilgili sözlü mahkemeye sunması ile başlar. Mahkeme aşaması, üç hâkimden oluşan bir heyetin önünde yürütülen (tribunal oral) ve suçluluk veya masumiyeti belirleyerek sonuç çıkaran sözlü duruşmayı esas alır. Hükümden sonra, taraflar temyiz mahkemesine itirazda bulunabilir ve son olarak yüksek mahkemeye ulaşabilirler. Yüksek mahkeme tarafından onaylanan hüküm, kesin nitelik arz eder[26].

Cunta davasında olduğu gibi getirilen suçlamalar yürürlükteki Arjantin Ceza Kanunu’nda belirtilen hükümlerdir ancak insanlığa karşı suç sayılarak zaman aşımı hükümlerine tabi olmadılar. Yakın zamanda tecavüz ve cinsel istismar suçlamaları da getirildi fakat bu suçların soruşturulmasının zorlayıcı olduğu kanıtlandı[27]. İnsan hakları örgütlerinin rolü, mağdurların veya mağdur yakınlarını mahkemelerde temsil eden şahsi davacıların (private prosecutor) rolüne benzer. Arjantin’in ceza muhakemesi kanununda, şahsi davacı veya davacı, neredeyse savcı ile aynı yetkilere haizdir. Savcının faaliyet alanı hâkiminkine kıyasla sınırlı olduğu için mahkemelerin mevcut safhasının başında, davayı getirenlere verilen bu hareket sahası özellikle önemliydi. Aşağıda inceleyeceğimiz üzere, başsavcılığın rolünde gerçekleşen önemli bir reform ( Procuración General de la Nación) bunu değiştirdi.

III. I. Başlangıçtaki Zorluklar

Mahkemeler, başlangıçta birçok engellerle karşılaştı. Davaların yeniden açılmasının başlangıcında, yargılama faaliyetindeki artış ve Arjantin’in federal yapıda olması bütün ülkede belirli bir anda kaç sanık hakkında kaç davanın açılmış olduğunu tam olarak bilmeyi zorlaştırdı. Duruşmaları izleme girişimleri ilk olarak, sivil toplum kuruluşlarından geldi. Devlet kurumları görüleceği gibi savcılık biriminin 2007’de kurulmasına kadar duruşmaları takip etmek için bilgi stratejileri geliştirmekle ilgilenmiyorlardı.

İkinci olarak, mahkemelerin örgütlenmesi için net bir savcılık stratejisi oluşturulmamıştı. Yüksek mahkemenin maddi denetim yetkisi olmadığından, her hâkim geniş bir takdir yetkisine sahipti. Bu durum hâkimlere faaliyetlerini, mahkeme karşısında geniş zamana yayma izni vermekteydi[28].

Bununla beraber cezai takibat usulü, sistematik insan hakları ihlallerinin soruşturulmasında zorluklarla karşılaştı. İnsan hakları örgütlerinden alınan veriler, mahkemelerin yürütülmesi aşamasında gecikmeler yaşandığını gösterdi. 2006 ve 2007 yılları süresince, on dört sanığın hüküm giydiği, yılda sadece iki mahkeme gerçekleşti. Buna rağmen aynı zaman diliminde, 200’ün üzerine açılan dava ve 700’den fazla sanık kayıt altına alındı. Mahkemenin bu işleyişiyle, davaları makul süre içerisinde sonuçlandırması olanaksızdı[29]. Bu problem tamamıyla mahkeme gecikmesinden de kaynaklı değildi. Başlangıçta mahkeme heyetlerinin farklı görev alanları,  az sayıda sanık ve mağduru kapsıyordu.  İnsan Hakları Örgütleri Hukuki ve Sosyal Çalışmalar Merkezi, bir mağdurun her şikâyetinin aralarında ortak bir ilişki aranmaksızın bir veya iki davalıya karşı, yalnızca bir davaya tekabül ettiği durumları ifade etmek için “trickle-down prosecution (damlayarak ilerleyen kovuşturma)” terimini kullandı[30]. Bu organizasyon biçimi, federal yargının yapısının ve olağan ceza soruşturmasının bir sonucuydu. Bununla beraber, bu durum dava sayısını çoğalttı. (Cunta mahkemesinin aksine, merkezi bir dava yapısının oluşturulmasını ifade eden bu sebeple, bilginin bir merkezde toplanması için büyük kapasite sağlandı). Her yargı alanındaki mahkeme ve davacılar, soruşturma taleplerini kabul etme ve davaların yeniden açılmasıyla görevli olmalarından dolayı, dağınıklık meydana getirdi ve yeniden yapılanmayı zorlaştırdı. Bu dağınık soruşturmanın başlangıçtaki biçimi, yargı kaynaklarının verimsiz bir şekilde kullanılmasına ve suçların sistematik yapısını hesaba katmamaya yol açtı[31]. Bu durum ayrıca defalarca ifade vermek zorunda kalanlara ek yükümlülükler de getirdi.

Üçüncü olarak, mahkemelerde yer alanlara karşı tehdit ve şiddet eylemleri de ayrı bir problemdi. Yıldırma girişimleri 2006 yılında, bir tanık ve zorla ortadan kaybedilen eski bir mağdur olan Jorge Julio López’in, tanık olduktan kısa bir süre sonra tekrar ortadan kaybolmasıyla zirve yaptı. Buenos Aires Emniyet Müdürlüğünün tanıklık ettiği kişiye karşı suçun işlenmesine karşı göz yumması, oldukça şüpheliydi. Diğerleri mahkeme karşıtları olduklarını iddia eden kimliği belirsiz kişiler tarafından tehdit edildi veya şiddet gördü. Neyse ki bu durum birçok tanığı caydırmak olarak görülmedi ve Lopez hiçbir zaman ortaya çıkmasa da o durumdan sonra benzer bir olay olmadı.

III. II. Mahkemeleri İyileştirmek için Önlemler

Néstor Kirchner’in yönetiminin sonuna doğru (2007 yılı), insan hakları örgütleri, ceza yargılama sürecini devlet düzeyinde iyileştirmek için bazı önlemler önerdi. Bunlar arasında, savcılık ve yürütme bünyesinde özel birimler kurulması yer alıyordu. 2007 yılında, Cumhuriyet Savcılığı, ülke çapındaki davaları koordine etmek için yasal stratejiler geliştiren İnsanlığa Karşı Suç Savcılığı Birimini (Procuraduría de Crímenes contra la Humanidad) kurdu[32]. Bu birim, devletin önemli bir organı ve insan hakları örgütleri için önemli bir ortaktı; davalarla ilgili bilgi üretme ayrıcalığını kullanmış ve bu suçlardan dolayı suçlanan sanıklara yönelik bir kayıt defterinin yanı sıra ülke genelindeki davalarla ilgili örgütsel stratejiler geliştirmiştir. Bu birimin üyelerinden biri olan Alberto Saavedra, şunları kaydetmiştir: “Birim referans haline gelmiştir; bilginin odak noktasını oluşturmaktadır. Bu anlamda, bilgiye erişimi basitleştirmeye yönelik bir ihtiyaca cevap verdiğimizi düşünüyorum […] Son derece hassas ve büyük bir sosyal etkiye sahip olan bu davalarda; toplumun, aktörleri ve davalarla ilgili uygulamalarını kontrol etme imkânı bulduğuna inanıyorum.”[33]

Gerçeklik ve Adalet Programı da 2007’de kurulmuş ve ülke çapında bir tanık koruma programını uygulamak ve her davayla ilgili risk değerlendirmesi yapmak için direkt olarak yürütme şubesine rapor vermiştir. Bunlardan ilki, ulusal ve bölgesel olarak hızlı bir şekilde uygulanmış ancak risk değerlendirmeleri 2014 yılına kadar gerçekleşmemiştir. Mahkemelerin sonuçlarını iletmek suretiyle, sürecin şeffaflığını artırmak için Yüksek Mahkemenin özel bir birimi de kurulmuştur. Mahkemelerde görev alan devlet organları arasındaki bağlantıları güçlendirmek amacıyla; Yüksek Mahkeme 2009 yılında, yürütme, yasama organı ve savcılığın temsilcilerinden oluşan bir arabuluculuk komisyonu oluşturmuştur.

Kongre, kendi adına siyasi değişimden bağımsız olarak devam etmesi gereken ve devam edecek olan ‘devlet politikası’ olarak nitelendiren 2010 yılında ilan edilen bir bildirge ile mahkemelere güçlü bir şekilde sembolik taahhütte bulunduğunu belirtmiştir[34].

Bu çabalar, duruşmaların hızlandırılması, gereksiz gecikmelerin önlenmesi ve özellikle şubat 2012’de tanıklara karşı gösterilen muamele olmak üzere delil oluşumunun düzenlenmesi için bir dizi pratik kuralın temyiz mahkemesi tarafından oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır[35]. Bu kuralların mahkemeler üzerinde birtakım ilginç etkileri olmuştur. Örneğin, suçlamaları okumak için harcanan süre yaklaşık üçte ikisi oranında azalmıştır. Buna ek olarak, video konferans yurt dışında yaşayan tanıkların ifadelerinin dinlenmesinde geçerli bir yol olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, mağdurların ve faillerin mahkeme olanaklarını paylaşmalarını önlemek için bazı özel usuller uygulanmıştır. Aynı zamanda, sanıklar genellikle yargılama usullerini geciktiren kurallara karşı iddialar sunmuştur. Bununla birlikte, hâkimler bu iddiaları sürekli olarak reddederek kuralların anayasaya uygunluğunu doğrulamıştır[36].

IV. On Yıldır Süren Davaların En Sık Görülen Sonuçları

2016 yılı, insanlığa karşı suçlarla ilgili ceza soruşturmalarının yeniden başlatılmasından bu yana Arjantin’de yürütülen ilk davaların onuncu yıl dönümü idi. Burada, Başsavcılık Savcılık Birimi tarafından yapılan izleme ve istatistiksel çalışmaya dayalı olarak, ceza yargılamasının durumu hakkında en son verileri sunuyorum[37]. Bu veriler, insanlığa karşı suçlarla ilgili ceza yargılamasında yer alan ana evrelerden ikisine odaklanmaktadır: Ceza davaları (dosyalar) ve sanıklar. 2220 sanığın soruşturulduğu, 521 aktif ceza davası bulunmaktadır.

Grafik 1. Yargılama Durumlarına Göre Ceza Davaları 23 Aralık 2015

Kaynak: Savcılık Biriminin kendi sitesi.

Grafik 2. Gelişmiş Yargılama Usullerine Göre Sanıklar 23 Aralık 2015

Kaynak: Savcılık Biriminin kendi sitesi.

Sanıkların % 33’ü, ülke çapında 153 kararla cezalandırılmıştı (% 30 mahkûm ve % 3 beraat kararı).

Diğer 368 davada henüz bir karara varılamamıştır.  Bu davalarda 851 sanık hakkında hâlihazırda kovuşturma başlatılırken, diğer 121 davayla ilgili olarak eylem gerekçesi bulunmamaktaydı. Sanıkların 13’ü görevden alınmış, 214’ü şu anda soruşturmanın başlarında, 243’ü ölmüş ya da çok hastadır ve davaya katılamamaktadır. Son olarak, 58 de kaçak bulunmaktadır.

Grafik 3. İnsanlığa Karşı Suçtan Hüküm Giyen veya Beraat Eden Sanıklar -2006-2015 zaman dilimi

Kaynak: Savcılık Biriminin kendi sitesi.

İnsanlığa karşı işlenen suç davaları, ülkede 2006 yılından beri aktiftir ve kesintisiz olarak devam etmektedir. O zamandan bu yana, önemli sayıdaki dava mahkeme aşamasına gelmiştir.

Grafik 3’te görüldüğü gibi, hüküm giyen ya da beraat eden suçlanmış kişi sayısı, ilk iki yıllık mahkeme sürecinden sonra önemli ölçüde artmıştır. Bunun sebebi – yukarıda da belirtildiği gibi – ilk başta çok az sayıda mahkemenin yürütülmesi ancak bazen de yalnızca bir sanık aleyhine yürütülmüş olmasıdır. 2008 yılında, bu eğilim kısmen savcıların etkisi ve başsavcılığın genel politikası sebebiyle değişmeye başlamıştır.

2015’te 106 sanık mahkûm edilmiş ve 8’i de ilk kez beraat etmiştir. 2006 yılından bu yana toplam 660 mahkûmiyet ve 60 beraat kararı alınmıştır.

Aralık 2015’e kadar, grafik 4’te görüldüğü gibi, mahkûmiyetlerin yalnızca % 24’ü kesindi[38]. Beraat oranı ise, sadece %15’tir.

Grafik 4. İstinaf Aşamasında Mahkûm Olan Sanıklar 23 Aralık 2015

Kaynak: Savcılık Biriminin kendi sitesi.

Sonuç olarak, Aralık 2015’e kadar ülkenin genelinde 294 sanığın yargılandığı devam eden 15 mahkeme olduğuna dikkat çekmek önemlidir (111’i zaten cezalandırılmışken, 183’ü ise ilk duruşmalarına girmiştir).

V. Son Sözler

Arjantin’in hesap verebilirlik yolundaki ilerlemesi doğrusallıktan oldukça uzak olmuştur. 1980’lerde, 1990’larda ve 2000’lerin başında farklı hükûmetler bu konuyla ilgili ilerleme yönünde olduğu gibi geri hareket de etmişlerdir. 2003’te bu hız, devlet iradesi ile sivil toplum talepleri arasındaki nihai yakınlaşmayla birlikte Kirchnerista döneminin sona erdiği 2015 yılına kadar hızlanma göstermiştir. Hükûmetin mahkemelere açıkça karşı çıkan toplumun en sağ kanatta yer alan muhafazakâr kesimlerine yakın bir gündem takip ettiği göz önüne alındığında, gelecekte nelerin olacağı belirsiz olabilir. Bununla birlikte, normalde eşit olmayan yörüngedeki bu sabit faktör, insan hakları örgütlerinin ve diğer sivil toplum aktörlerinin daimi bir hesap verilebilirlik mücadelesi haline gelmiştir ve bu şekilde devam etmemesi için herhangi bir sebep yoktur. Geçiş dönemi adaleti ve son diktatörlüğe ve işlediği suçlara şiddetle karşı çıkmak için toplum genelinde genel bir destek mevcuttur.

Ceza yargılaması, son on yılda en çok görünen mekanizma haline gelmiştir; geçiş adaleti ile ilgili olarak birçok kurumsal reform ve yenilik bu alanda yürütülmüştür. Savcılıklar, toplumun güçlü desteğiyle ve sağlam kararlar üretmedeki iyi sonuçlarla ve orantılı cezaların verilmesiyle birlikte, zamanla pekişmiş ve genişlemiştir.  

Davaların açılma mücadelesinin bitmesinden dolayı bu yazıyı, tarif edilen ceza sorumluluğu sürecinin halen karşılaştığı zorlukları belirterek bitirmek istiyorum.

Geriye kalan soruların bazıları artık, bugün Arjantin’de yapılan mahkemelerin nitelikleri ve daha geniş kapsamlı anlamları, mağdurların adalete erişimlerini sağlamaktaki faydaları ve siyasi iklim değişikliği sebebiyle ne dereceye kadar devam edeceği konuları etrafında dönmektedir.

Bir yandan, mevcut veriler, davaları bu mahkemeler çerçevesinde soruşturulan mağdurların oluşturduğu kümenin ölçülmesine izin vermemektedir. Bugüne kadar kaç mağdur davasının olduğuna, ne kadarının yargılandığına, mahkûm olduğuna veya beraat ettiğine; bu davalardan kaç tanesinin CONADEP’in kayıtlarında mağdur olarak kabul edildiği veya devlet tarafından tanınmış kaç tane mağdur davasının henüz cezai olarak araştırılmadığına dair resmi veya gayri resmi herhangi bir veri bulunmamaktadır. Bu veri eksikliği, mahkeme izlemeye dâhil olan aktörlerin, mağdurların adalete etkin bir şekilde erişmeleri için net bir gösterge tasarlanmasını engellemektedir.

Son olarak, daha fazla analize ihtiyaç duyan bir konu da 2015 yılındaki yargılama usulündeki yavaşlamanın gelecekteki devamına ilişkin soru işaretidir.

Bununla bağlantılı olarak, mahkemelerin ve mahkûmiyetlerin sayısı ne kadar önemli olursa olsun, yargılanmamış halde duran hâlâ birçok davanın olması yine de çarpıcıdır. En az 353 dava hâlâ beklemededir, bunların % 67’si (237 kişi) şu anda soruşturma aşamasındadır ve kısa veya orta vadede yargılanması beklenmemektedir. Diğer 116 dava yargı önüne çıkmaya hazırdır, ancak bunun ne zaman olacağı konusunda kesin bir bilgi bulunmaktadır.

Buenos Aires’te “ESMA unificada” ve “Operation Condor” ve Córdoba’da “La Perla” gibi mega davalar gibi son üç yıldır aktif olan birçok mahkeme bulunmaktadır. Bununla birlikte, bir haftada yapılan duruşmaların sayısının yanı sıra her bir duruşmanın süresi de önemli derecede düşmüştür. Davalarda yer alan bazı aktörler, adalet sürecinin 10 yıllık cezai kovuşturmanın[39] ardından bir tür “tükenme” göstermeye başladığını savunurken, bazıları ise geniş siyasetteki değişikliklerin hâkimlerin davranışlarını etkileyebileceğine inanmaktadır. Cezai hesap verebilirlik sürecinin sonuçları yadsınamaz; ancak bu eğilimin ne kadar kararlı olacağı ve mahkemelerin etkilenip etkilenmeyeceği veya nasıl etkileneceği belirsizliğini korumaktadır.


[1] Lorena Balardini Sosyal Bilimler Araştırmaları üzerine uzmanlığı olan ve Arjantin Buenos Aires Üniversitesinde Araştırma Metodolojisi alanında yardımcı doçent olmuş bir toplum bilimcidir. Ayrıca Sosyal Bilimlerde doktora hazırlamaktadır ve Ulusal Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Konseyi üyesidir. Araştırmaları Arjantin insan hakları mahkemelerinin izlenmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır; bu amaçla Başsavcılık Ofisi ve aynı zamanda araştırma koordinatörü olarak çalıştığı (2007-20014) STK Hukuk ve Sosyal Araştırmalar Merkezi için veri tabanları tasarlamıştır. Şili, Peru ve Uruguay’dan bazı kurumlara konuyla ilgili kendi veritabanlarını geliştirmeleri yönünde danışmalık vermiştir. Oxford Üniversitesi, Londra Üniversitesi ve Ulster Üniversitesi (İngiltere), George Mason Üniversitesi (ABD), Free University of Amsterdam ve Birleşmiş Milletler’de bu deneyimleri üzerine dersler vermiştir. Yayınları arasından International Journal of Justice’da 2012’de yayınlaman “Mapping Perpetrator Prosecutions in Latin America” ve “Monitoring Human Rights Trials: Information Strategies Developed in Argentina’s Transitional Justice Process” yazdığı diğer kitap içi bölümleri gibi yakında yayımlanacaktır.

[2] Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku ABD Öğretim Üyesi.

[3] Mignone, Emilio, and Augusto Conte. 1981. ‘El caso argentino: Desapariciones forzadas como instrumento básico y generalizado de una política.’ ‘La política de desapariciones forzadas de personas’ Konferansında sunulmuştur, Paris, 31 Ocak- 1 Şubat. s. 2.

[4] 11 Aralık 2015’te, devlet terörizmi kurbanlarının ortak sicili, resmî olarak tanınan mağdurla ilgili bir rapor yayımladı. Zorla ortadan kaybedilen 7018 mağdur ve 1613 cinayet kurbanı olarak toplam 8631 mağdur olduğu kabul edilmektedir. Fakat rapor, Devlet Hakikat Komisyonu’nun verilerindeki düzeltmeleri açıklamamaktadır. Rapora http://www.jus.gob.ar/derechoshumanos/areas-tematicas/ruvte.aspx adresinden erişilebilir. Ayrıntılı açıklama için bkz. Balardini, Lorena “Notes from the Field: Monitoring Human Rights Trials: Information Strategies Developed in Argentina’s Transitional Justice Process”. Transitional Justice Review, Vl.1, Iss.4, 2016, s. 233-261.

[5] Mağdur yakınlarının derneği olan  Abuelas de Plaza de Mayo (Grandmothers of Plaza de Mayo) kaçırılan bu çocukları aramaya devam etmektedir. Şubat 2016 itibarıyla, 400 kadar olduğu tahmin edilen çocukların 119’u bulunmuştur.

[6] Crenzel, Emilio. 2012. Memory of the Argentina Disappearances: The Political History of Nunca Más. New York: Routledge. s. 103

[7] Acuña, Carlos, and Catalina Smulovitz. 1991 ¡Ni olvido ni perdón? Derechos humanos y tensiones cívico-militares en la transición argentina. Buenos Aires: Centro de Estudios de Estado y Sociedad. s.15.

[8] Nino, Carlos S. 1998. Juicio al mal absoluto. Buenos Aires: Ariel. s. 150.

[9] CELS, vd. 1988. Culpables para la sociedad, impunes por la ley. Buenos Aires: CELS.

[10] Kararname  1002/89 of 10 Ekim 1989. Daha önce hüküm giymiş Junta üyeleri ve 43 yüksek rütbeli yetkili ile birlikte soruşturma altına alınan diğer üst düzey üyeler serbest bırakıldı. Böyle bir af gerekliydi çünkü “İtaat Gereği” yasası komutanları kapsamıyordu. 

[11] Bu literatürün bir kısmı için, bkz. Alison Brysk, 1993, “From Above and Below: Social Movements, the International System, and Human Rights in Argentina,” Comparative Political Studies 26:3. s. 259-85; Alison Brysk, 1994. The Politics of Human Rights in Argentina: Protest, Change and Democratization. Stanford: Stanford University Press; Alison Brysk (ed.), 2002. Globalization and Human Rights. Berkeley: University of California Press; Elizabeth Jelin, 1995, “La política de la memoria: el movimiento de derechos humanos y la construcción democrática en la Argentina” in Carlos Acuña vd. (eds.) Juicios, castigos y memorias. Derechos humanos y justicia en la política argentina. Buenos Aires: Editores Nueva Visión; Margaret Keck and Kathryn Sikkink, 1998. Activists beyond Borders: Advocacy Networks in International Politics. New York: Cornell University Press

[12] Bkz. örn., Jo-Marie Burt, 2012. “The New Accountability Agenda in Latin America: The Promise and Perils of Human Rights Prosecutions” in Katherine Hite and Mark Ungar (eds.) Sustaining Human Rights in the Twenty-First Century: Strategies from Latin America. Washington DC ve Baltimore: Woodrow Wilson Centre Press ve the John Hopkins University Press; Par Engstrom and Gabriel Pereira, 2012. “From Amnesty to Accountability: The Ebb and Flow in the Search for Justice in Argentina,” in Francesca Lessa and Leigh Payne (eds.), Amnesty in the Age of Human Rights Accountability: Comparative and International Perspectives. New York: Cambridge University Press; Kathryn Sikkink, 2011. The Justice Cascade: How Human Rights Prosecutions Are Changing World Politics. New York: W.W. Norton and Co.

[13] Bkz., bu konuyu kapsayan geniş literatür arasından; Ludmila Da Silva Catela, 2001, No habrá flores en las tumbas del pasado. La experiencia de reconstrucción del mundo de los familiares de desaparecidos. Buenos Aires: Ediciones Al Margen. s.65-66; Jelin, Elizabeth, 1995. Op. cit0 S. 105 y Brysk, Alisson, The Politics of Human Rights in Argentina.s. 45-49.

[14] Roht-Arriaza, Naomi. 2005. The Pinochet Effect: Transnational Justice in the Age of Human Rights. Philadelphia: University of Pennsylvania Press.

[15] Balardini, Lorena. “Argentina: regional protagonist of transitional justice”. Elin Skaar, Cath Collins ve Jemima García-Godos (editörler), Transitional Justice in Latin America: The Uneven Road from Impunity towards Accountability. Londres, Reino Unido. Yakında yayınlanacak.

[16] Af sorunundan dolayı daha önce yapılan soruşturmalar ertelenmiş ya da aflarla sonuçlanmış olsalar bile, talep edilen kişilerin aynı suçlardan yargılanmış olduğu iddia edilmiştir.

[17] CELS (Centro de Estudios Legales y Sociales), 2005. Derechos humanos en Argentina: Informe

2005. Buenos Aires, Siglo XXI. s. 51

[18]CELS, 2006. Derechos humanos y control civil sobre las Fuerzas Armadas. Buenos Aires, CELS.

[19] 2. ve 3. bölüm her ikisi de Balardini, Lorena, “Argentina: regional protagonist of transitional justice”, Op. cit. s. 58-60’a dayanılarak hazırlanmıştır.

[20]CELS, 2012. Derechos humanos en Argentina: Informe 2012. Buenos Aires, Siglo XXI Editores. s. 32 (Yazarın çevirisi)

[21] Kararname, 579/2003 of 8 Ağustos 2003.

[22] 25.779 sayılı Kanunu. 2 Eylül 2003.

[23]Enrique Arancibia Clavel, Arjantin’de oturan eski Şili gizli polis ajanıydı. 2000 yılında, Şili Generali Carlos Prats ve eşinin 1974’te bomba yüklü araç ile öldürülmesinde, Kondor (akbaba) suçu operasyonuyla suçlu bulundu.

[24] IACHR (Amerika Kıtası İnsan Hakları Komisyonu), 1992. Arjantin:  Olay  10.147, 10.181, 10.240, 10.262, 10.309 and 10.311. Rapor 28/92, 2 Ekim. Washington, DC, OAS.

[25]Balardini, Lorena, “Argentina: regional protagonist of transitional justice”, a.g.e. s. 62.

[26]Adı geçen eser.

[27]Balardini, Lorena, Ana Oberlin ve Laura Sobredo, 2011. “Gender Violence and Sexual Abuse in Clandestine Detention Centres: A Contribution to Understanding the Experience of Argentina” in Making Justice: Further Discussions on the Prosecution of Crimes against Humanity in Argentina. Buenos Aires, Center for Legal and Social Studies; New York: International Center for Transitional Justice.

[28] CELS, 2007. Action Lines to Strengthen the Process of Seeking Truth and Justice. Buenos Aires: CELS.

[29]Balardini, Lorena “Notes from the Field: Monitoring Human Rights Trials: Information Strategies Developed in Argentina’s Transitional Justice Process”. A.g.e.

[30]CELS, 2008. Derechos humanos en Argentina: Informe 2008 and CELS, 2009. Derechos humanos en Argentina: Informe 2009. Buenos Aires, Siglo XXI Editores.

[31]CELS, 2012. Derechos humanos en Argentina: Informe 2012. Buenos Aires: Siglo XXI Editores. s. 57.

[32] Birim 2007 yılında kurulduğunda, Devlet Terörizmi altında İşlenen İnsan Hakları İhlalleri Davalarını Koordine Etmek ve İzlemek İçin Savcılık Birimi olarak biliniyordu. 2013’te isim değişikliğine gidilmiştir.

[33] 12 Şubat 2014 tarihli Savcılık Birimi üyesi Alberto Saavedra ile yazarın yaptığı görüşme.

[34] Página/12, ‘Diputados declaró “política de Estado” a los juicios por los crímenes de lesa humanidad.’ 12 Mayıs 2010. 

[35] Yargıtay’ın 1/12 sayılı kararı, Mart 2012.

[36] Balardini, Lorena “Notes from the Field: Monitoring Human Rights Trials: Information Strategies Developed in Argentina’s Transitional Justice Process”. A.g.e. s. 255.

[37] Procuraduría de Crímenes contra la Humanidad, “El estado de las causas por delitos de lesa humanidad en Argentina. Balance y desafíos”. Veriler 23 Aralık 2015 tarihi itibarıyla alınmıştır. http://www.fiscales.gob.ar/lesa-humanidad/wp-content/uploads/sites/4/2015/12/Ver-Informe.pdf adresinden erişilebilir.

[38] Birden fazla davadan hüküm giyenlerin davalarında, en yüksek temyiz aşamasında sayılırlar.

[39] Ibid.