ARJANTİN’DE DARBELER: ARJANTİN’DE YARGILAMA, DOKUNULMAZLIK, HAKİKAT DAVALARI – Adriana Arce

0
20

İnsan Haklarının Geliştirilmesi Uluslararası Merkezi Direktörü, Arjantin

Özet

Adriana Arce

Bu bildiri, 1976-1983 arasında ülkedeki askerî sivil diktatörlük süresince meydana gelen insanlık karşıtı suçlara ilişkin Arjantin Cumhuriyetindeki  devlet yetkilileri ve toplumsal kuruluşların siyasi ve hukuki faaliyetlerini inceler. Aynı zamanda, diğer devletlerdeki geçiş dönemi yasalarının uygulanış biçimleri arasında bir karşılaştırma da yapılır.

Abstract

 This document analyzes the political and legal action in Argentina by the state authorities and social organizations, regarding crimes against humanity committed during the dictatorship civic and military 1976- 1983. Also a comparison of the models implemented on transitional justice in other states.

Giriş

Tarihsel Bellek

Her şeyden önce bu yargılamalar hakkında halkların bireysel bir hakkından ve tarihsel belleğinden doğan, harekete geçirici ekseni üzerine kendi fikrimi açıklayarak başlamak isterim. Hatırlanması elzem olan yaşanan durumların öznelliğidir  fakat bu, her şeyin ötesinde direnme eylemini içine alan toplumsal bir taslaktır.

Tarih, insanların kendilerini anlamsal olarak gerçekleştirdikleri kaçınılmaz bir yerdir. Bu sebeple, geçmiş aslında geçmez; boyut değiştirir. Bu yüzden tarihsel belleği ve aynı zamanda kitlesel sorumluluk yaklaşımını geliştirmek devletin görevidir. Geçmişini unutan bir toplum onu yeniden yaşamaya mahkumdur. Aynı şekilde geçmişle ilgili hafıza kaybı ve ona karşı kayıtsızlık da parçası oldukları toplumun zafiyeti durumunda daha önce haksızlığa maruz kalan insanların yeniden kurban edilmesi demektir. 

Buna karşılık kitlesel bellek, dinamik bir bugünden ve geçmişi sürekli kılmak amacıyla onu anımsayanların duyduğu güncel bir ihtiyaçtan kaynaklanan geçmişe bir bakıştır. Bellek geçmişe yaklaşmanın, onu tekrar etmeksizin bugüne getirmenin bir yoludur. Bu toplumsal bellek sağlam bir biçimde hakikat ve adalet ilkeleriyle bir araya getirildiği zaman diktatörlerin ve devlet terörünü gerçekleştirenlerin durumunda olduğu gibi tarihe geçen yargılamalarla sonuçlanır. Duruşmalarda adalet arayışında olan kurbanlar ve kurucu güçler, sorumluluları saptamak ve suçluları cezalandırmak, verilen bir kararı duyurmak fakat bilhassa tarihi kitlesel bir hakikat inşa ederek onun gerek kendi öznelliği gerekse değerler ve inançlar sistemi olarak gelecek nesillere aktarılabilmek amacıyla bu hatırayı yeniden inşa ederler.

Büyük bir nüfusu içine alan; hakikat arayışı sırasında sarsıcı olayların tekrar edilmesi, sorumlulukların tayin edilmesi ve cezalandırmaların gerçekleştirilmesi görevini de beraberinde getiren çok sayıdaki sebepten ve bunların ülke topraklarına dağılımından ötürü (ülkedeki pek çok şehirde ve çeşitli ceza mahkemelerinde) diğer uluslararası yargılamalara kıyasla tarihi bellek hususunda Arjantin Cumhuriyetindeki yargılamaların temel özelliklerinin kendine özgü bir yapısı olduğunu söyleyebiliriz. Sarsıcı olanı anımsama, kelimeler vasıtasıyla tarihi yeniden inşa etme, gerek tanık, birebir kurban, aile yakınları ve suç işleyenler gerekse devlet terörünü yargılama imkanı olan halk olsun, bu duruma dahil olan kişiler üzerinde günümüze ve geleceğe dair neticeleri de beraberinde getirdi.

Hakikat Davaları: Hakikat Hakkı

Uluslararası İnsancıl Hukukun parçasını oluşturan kurallara uyulmadığı ve  insan haklarının açık şekilde ihlal edildiği Arjantin Cumhuriyeti askerî diktatörlüğü süresince (1976-1983) yaşanan olaylara ilişkin hakikati bilme hakkı(1), devletlerin insan haklarını koruma zorunluluğu olan özerk ve vazgeçilemez bir hak olarak tayin edilmiştir. Bu çalışmada, şunu baştan dile getirmeliyim: “İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi için İlkeler Birliği(2)” “…tüm halkların, tıpkı sıra dışı cinayetlerin işlenmesine yol açan sebepler gibi geçmişte yaşanan olaylar hakkında kişinin elinden alınamayacak niteliği olan hakikati bilme hakkı vardır…”, bu hakkın uygulanması bahsedilen eylemlerin tekrar edilmesinin önüne geçer…”.  Hakikat hakkı uluslararası bir ius cogens(3) kuralı olarak tanımlanmıştır. Köklü geçmişi ile uluslararası camianın yaptırımı olan üst kaidelerinin varlığı fikri, şekil bu adlandırma ile Antlaşmalar Hukuku ve Devletlerin Uluslararası Yasa Dışı Olaylar Sorumluluğu hakkındaki Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu Projeleri vasıtasıyla yakın zamanda Uluslararası Hukuka girmiştir. 

Arjantin Cumhuriyeti 1983 yılında demokrasinin yeniden inşa edilmesinden itibaren devlet terörünün dokunulmazlığına ve “Zorunlu İtaat” ve “Son Nokta” af yasalarının iptaline karşı “Hakikat Komisyonları” vasıtasıyla bir mücadele başlatmıştır. Bunun için hukuki, yenilikçi ve dünya çapında araştırma mekanizmaları oluşturmuştur.

Arjantin iç hukuku, devletin gerçeği bulana ve aile yakınlarının kayıp kişilerin akıbetini öğrenene kadar araştırma yapma yükümlülüğünü kabul ederek komisyonun ve İnsan Hakları İnter-Amerika Mahkemesinin ilkesini uygulamıştır: “… olayları araştırma görevi (kişilerin ortadan kaybolması) kayıp kişinin akıbeti hakkındaki belirsizlik sürdüğü müddetçe devam eder.”

Hukukun Hakikate Uygulanması

Bu hakkın devletlerin iç hukukunda dahili olarak yer alması gerektiğini ifade eden ve silahlı çatışma kurbanlarının korunmasından bahseden 1949 Cenevre Anlaşmaları I. Protokol Ekinin 32. ve 33. maddelerinde şart koşulmuş olan İnsan Hakları Komisyonunun 2005/66 sayılı Kararından yasal bir emsal teşkil etmesi bakımından bahsetmek yerinde olur. Hakikat hakkının, uluslararası hukuki evrimle uyumlu olarak soyut ve feshedilemeyen bir yapısı vardır.

Arjantinin durumu

Ülkemiz demokratik geçiş sürecinde dokunulmazlığa karşı sert bir mücadele başlattı. Arjantin’in durumunu diğer ülkelerdeki süreçlerden ayırt etmek için onu betimlemek önemlidir:

– Yargılamalar, bu amaca yönelik oluşturulmuş özel mahkemelerde değil sıradan ceza mahkemeleri aracılığıyla sivil mahkemelerde yürütüldü.

– Askerî yargılamanın bertaraf edilmesi.

– Farklı cumhuriyetçi güçler aracılığıyla devlet davacıya dönüştü.

– Bazı durumlarda hukuki sürecin yeniden tatbikini zorunlu hale getirecek kadar çok sayıdaki mahkum, kurban ve tanıklar.

– Davaların bütün ülkede geniş bir alana, özellikle şehirlerdeki farklı mahkemelere dağılımı.

– İki paradigmatik yargılama yürütüldü:

1) İlk üç askerî cuntanın yargılanması

Arjantin tarihinde bir dönüm noktasını meydana getirir. Yalnız devlet terörünün cezasını belirlemedi aynı zamanda ülkede daha önce hiç var olmamış bir bilinç oluşturmaya ve o bilincin bugüne kadar gelmesine de katkı sağladı: Neredeyse tüm 20. yüzyıl boyunca farklı koşullarda tekrar etmiş olan dayatma hükûmetlere daha fazla yer olmadığı bilinci. “Cuntalara Yargılama” konusunun toplumsal bir sembol haline gelmiş olması aynı zamanda Conadep’in (Kişilerin Zoraki Kaybolması Milli Komisyonu) çalışmasıyla resmî olarak açığa çıkarılan insanlık karşıtı suçların işlenmesinden sorumlu kişilerin yargılanması konusundaki  toplumsal talep karşısında –özellikle insan hakları savunma örgütleri tarafından – siyasi iktidarın mecburen bir cevap vermesini de sağladı.

13 Aralık 1983, 158 No’lu Kararnamenin onaylanması vasıtasıyla anayasal hükûmet tarafından hedeflenen devlet terörü yargılaması silahlı kuvvetlerin öz yargılamasının reddi karşısındaki tek çıkış yolu olmuştur. Bu dava tutukluları öldürme, yasa dışı olarak hapsetme, onlara işkence uygulanması suçları ile ilgili olacaktır. Hazır bulunan veya bulunmayan failleri, üst düzey rütbelilerin azmettiricileri ve suç ortağı oldukları diğer suçlardan ötürü zarara uğramazlar. Bu kişiler için verilen askerî mahkeme kararının Yüce Ulusal Meclis tarafından onaylanması şartıyla, Federal Mahkeme karşısında Askerî Adalet Kanunu değişiklikleri bakımından temyiz yolu açıktır.

2) Camps Yargılaması:

Bu yargılama aracılığıyla güvenlik güçlerinin işleyişine dahil olan beş sorumlu (Ramón J. Camps, Miguel O. Echecolatz, Jorge A. Bergés, Norberto Cozzani y Ovidio P. Ricchieri) soruşturuldu ve 4 ila 25 sene arasında hapis cezalarına mahkum edildiler.

Örnek Önlemler

  • Askerî camianın önayak olduğu devlet terörünün kendi kendini affı olan 22.924 No’lu Kanun Hükmünde Kararname’nin feshedilmesi, o kararname ile “…25 Mayıs 1973’ten 17 Haziran 1982’ye kadar, terörist veya yıkıcı amaç veya hedefle işlenen suçlardan doğan cezai eylemleri ortadan kaldırılıyordu…” Kararname Ulusal Meclis(4) tarafından feshedildi ve anayasal gücün devlet terörü sorumlularının dokunulmazlığını onaylamama eğilimi gösteren ilk, hakiki ve belki de tek tavrı oldu. Yasama gücü 22.924 No’lu Kanun Hükmünde Kararname’yi Anayasa’ya aykırılığından –de facto bir kural olmasından–, ötürü feshetmekle kalmadı; ayrıca onun mutlak ve iyileştirilemez hükümsüzlüğünü de ilan etti. Böylece onu geçmişe dönük etkilerden de mahrum etti.              
  • Askerî rejimin liderlerini ortak ceza yargılamasına taşıma konusundaki net amaçla bir Hakikat Komisyonu’nun, yani “Conadep”, telaffuz edilmesi. Bir Daha Asla (CONADEP 2012) olarak tanınan Conadep’in nihai raporu 1984’te yayımlandı ve ertesi sene askerî cunta yargılamalarında delil olarak kullanıldı. Bir Daha Asla Raporu’nun delil olarak kullanılmasına ilişkin temel tartışma konusu hayatta kalanların ve tanıkların siyasi aidiyetinin susturulmasıydı; bu tanıklık yönelimi için net bir hedef gösteriyordu: Amaçların araçları haklılaştırdığı bir savaş olduğunu savunan askerlerin “kirli savaş”larını “düşman”la farazi ve olanak dışı bir güç kıyaslaması yapma aracılığıyla savunduğu “iki şeytan teorisi”ni yalanlamak.

Son Nokta Yasaları – Zorunlu İtaat Yasası – Aflar 1002, 1003, 1004 ve 1005 Nolu Kararnameler (7/10/89) Kararnameler: 2741, 2742 ve 2743 Nolu (30/12/90)

Dokunulmazlık Yasaları

Askerî cuntaların, Camps’ın ve diğer sanıkların mahkemeleri yürütüldüğü esnada silahlı kuvvetlerden göze çarpan önemli bir kesim 1986’da Başkan Alfonsín tarafından demokratik bir biçimde kurulan anayasal düzene karşı “Monte Caseros” olarak bilinen bir ayaklanma başlattılar. Ayaklanmanın ekseninde demokratik hükûmete baskı yapmak vardı ve dokunulmazlık yasalarının onaylanmasıyla bunu başardılar: a) 23.492 No’lu “Son Nokta” olarak adlandırılan, cezai eylemin vadesini tespit eden ve bu nedenle devlet terörü ile işlenen suçlar için süre sınırlaması (60 gün) saptayan yasa ve b) 23.521 No’lu “Zorunlu İtaat” Yasası; zanlıların üstlerinden gelen emirleri yerine getirmek için baskı altında hareket ettikleri varsayımını düzenleyen yasa. Dokunulmazlık yasalarının onaylanmasıyla ülkemiz, uluslararası hukukun insan haklarını ve daimi niteliğe sahip insanlık karşıtı suçların cezai olarak araştırılması ve cezalandırılmasıyla ilgili kurallarını ciddi biçimde ihlal etmiş oldu. 

AflarCarlos Menem Başkanlığı

1002/1003/1004 ve 1005 No’lu Kararnameler aracılığıyla: Suárez Mason hariç askerî amirler (dokunulmazlık yasalarından faydalandırılmadılar), hükûmeti devirme suçuyla itham edilen vatandaşlar, Arjantin Sahil Güvenlik personeli ve bu teşkilatın, -“Albatroslar” grubu gibi – demokratik hükûmetlere karşı düzenlenen çeşitli askerî ayaklanmalara katılan istihbarat personeli, 1982’de Falkland Adaları’nın telafisi için yapılan savaşta sıra dışılık suçlarından dolayı hüküm giymiş olan eski askerî cunta üyeleri de dahil olmak üzere üç yüz davalı affa uğradı.

2741/2742/2743 No’lu Kararnameler “hükümlüleri” ve “sanıkları” şu sırayla beraat ettirdi: (a) Jorge R. Videla, Emilio E. Massera, Orlando R. Agosti, Roberto E. Viola, Armando Lambruschini, Juan R. Camps y Ovidio P: Riccheri; (b) Mario E. Firmenich, Norma B. Kenedy, Dulio Brunello, José A. Martinez de Hoz, Carlos G. Suarez Mason.

Milli Adalet Yüksek Mahkemesi, on yıllık Menem[2] iktidarı döneminde, bu kararı dokunulmazlık yasaları lehine güvence altına aldı. Böylece ülkemiz, insanlık karşıtı suçlara ilişkin uluslararası düzeyde belirlenmiş bir kuralı ihlal etmiştir.

90’lı yılların ortalarından itibaren Arjantin’de benzeri görülmemiş adli kovuşturmalar tezahür etmeye başlar. Bu duruşmalar aracılığıyla, uluslararası hukuk “ius cogens”[3] kurallarına başvurularak insanlık karşıtı suçların araştırılması yeniden başlatılır. 

Zorunlu İtaat ile Son Nokta yasalarının hükümsüzlüğü ve anayasaya aykırılığı.  

1995 yılında “son nokta” ve “zorunlu itaat” yasalarının onaylanmasından ötürü yargılamaların durdurulmasının ve 1989 Ekim’i ile 1990 Aralık aylarındaki başkanlık aflarının bir sonucu olarak hakikat hakkı” kavramı ortaya çıkar. İnsan hakları örgütleri ülke içinden yürütülebilecek süreçleri tükettiler ve ibrazlarını İnsan Hakları Amerika Kıtası Mahkemesine ilettiler. Bu kuruluş 28/1992 No’lu bir rapor yayımladı.

Bu inceleme çerçevesinde uluslararası hukuk kaynakları birtakım eylemlerin icrasını – insanlık karşıtı suçlar – sıra dışı olarak değerlendirir. Bu sebeple bahsi geçen eylemlerin, bu suçları işleyenlerin takibini düzenleyici çerçeve içinde kabul edilmesi gerekir. Olayların meydana geldiği sırada tüm dokunulmazlık fikrini reddeden çift taraflı bir yasaklama emri vardı. Bir yandan uluslararası bir yaptırım sistemi, öte yandan 23.054 No’lu yasayla 1984 Mart ayının birinci günü onaylanan Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi ile kurulan bir uluslararası insan hakları koruma sistemi.

          İnsan Hakları Amerika Kıtası Mahkemesi ülkeyi aşağıdaki yükümlülükleri yerine getirmeye zorladı:

          a.- Olayların ve sorumlulukların aydınlatılması.

          b.- Adalete ve hukuki korumaya erişilebilirliği güvence altına almak.

          c.-  İhlallerin düşünsel faillerinin kimliklerini saptamak ve onları cezalandırmak.

          d.- Dokunulmazlığın önüne geçmek için gerekli olan iç hukuk düzenlemelerini benimsemek.

          e.- Kurbanların haklarına özen göstermek.

          f.- İhlalleri araştırma ve sorumluları yargılama ödevi. 

Simón Davası: Dr. Horacio Méndez Carreras, Dr. Octavio Carsen ve Hukuki ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (CELS) Başkanı Dr. Emilio Mignone, Fransız rahibeler Alice Domon y Leonnie Duquet’nin temsilinde mahkeme karşısına çıkarlar. 

Arjantin Cumhuriyeti Adalet Yüksek Mahkemesi, zorunlu itaat ve son nokta yasalarının anayasaya aykırılığını tarihi “Simón”(5) kararı (14/06/05) ile ilan etti.

Hükümsüzlüğün ilan edilmesine gelince; Mahkeme Heyetinin çoğunluğu, zorunlu itaat ve son nokta yasalarının hükümsüzlüğünün ilan edilmesinin, Yasama Gücü’nün insanlık karşıtı suçların sorumlularının araştırılmasının, takibinin ve cezalandırılmasının önündeki engelleri ortadan kaldıran anayasal hiyerarşiyle İnsan Hakları Anlaşmalarına uyulmasısı çabasına cevap verdiğine hükmetti.

Diğer taraftan, devletin üç temel organından her biri yetkilerini kullanırken anayasayı kendisine göre uygular ve yorumlar. Bunu da yasaların hükümsüzlüğünü, yargı gücünün özel mirası olmayan Ulusal Anayasa’ya uymanın tanınma biçimi olarak ilan etmek anlamına gelen siyasi kararı sıra düzenine koyarak yapar. Bu şekilde yasama gücü, Arjantin devletinin nihai sorumluluğu karşısında  Anayasa’ya uygun olarak adaletin sağlanması için engelleri ortadan kaldırma sorumluluğunu üstlenmeyi yerinde buldu.  Hükümsüzlük ilanı uluslararası talimatlarla uygulanır. Bu durum, insanlık karşıtı suç sorumlularının araştırılması, takibi ve cezalandırılmasının önüne geçebilecek engelleri harekete geçirerek Arjantin ulusunun itibarını ve Anayasa’nın esasını tehlikeye atmaktadır.

          Ulusal Anayasa’nın 118. Maddesi milletler hukukunun olumlu yönde tanınmasına, araştırılan olaylar meydana geldiği sırada zorunlu insan haklarını koruma sisteminin varlığının hesaba katılmasına olanak sağlar.

Bu uluslararası hukukun kabulü süreci bugün aynı istikamette devam etmektedir. Yakın zamanda Arjantin Cumhuriyeti bu tür suçlar için Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisine tabi olarak Roma Anlaşmasını imzaladı. Ayrıca Süre Aşımı Yasalarının Savaş Suçlarına ve İnsanlık karşıtı Suçlara Uygulanamazlığı hakkındaki Birleşmiş Milletler Anlaşmasını anayasal statüde onayladı.

Zorunlu İtaat ve Son Nokta yasalarının hükümsüzlüğünün ilan edilmesinin yasal çerçevesi

1995’ten bu yana Yargıtay, 1976/1983 dönemi boyunca tutuklanmış veya kaybolmuş kişilerin akıbetine ilişkin kaynak edinmeye yönelikhakikat arayışı davaları” olarak adlandırılan yoğun bir faaliyet gerçekleştirdi. 

Hakikat davalarının esası yas tutma ve mağdurlarla ilgili gerçeği bilme hakkını temin etmeye yönelik bir usule dayanıyordu.

Örnek olarak, 20 Mart 1995’te Özerk Buenos Aires İli Federal Mahkemesi huzurunda yaşanan olaylarla ilgili gerçeğin ortaya çıkarılması ve bu şekilde ailelere ve topluma bir cevap sağlanması amacıyla devlet terörü kurbanlarının akıbetini hatasız bir biçimde saptama zorunluluğu oy birliğiyle kabul edilerek 1/95-P No’lu Karar yazdırıldı.   

Mahkeme gerekçesinde şunlara yer verdi:

“… insanlık karşıtı suç faillerine ceza yaptırımı uygulama imkanından bağımsız olarak ailelerin ve toplumun tüm gerçeğin etkin olarak soruşturulması konusundaki hakkı bakidir. Bu hak, gerek iç hukukta gerekse İnsan Hakları Uluslararası Hukukunda yer alan “hakikat hakkı”nın ayrılmaz bir parçası olmaktan ileri gelir…”

Usul

Bu işlemler çerçevesinde sayısız tanıklığa ve ifadeye başvuruldu. Bunlar, yüzden fazla araştırma dosyasını oluşturdu ve kayıp olan otuz beşten fazla mağdurun kimlik tespiti sağlandı. Aynı zamanda bu vakaların yirmisinde yakınlarına teslimi sağlanmak üzere ölü kalıntılarının bulunması mümkün oldu.

          73/98, 74/98, 40/99, 15/00 y 41/00 No’lu Ulusal Başsavcılık Kararları tarafından kararlaştırılan hükümler, bahsedilen hakikat arayışı” süreçlerindeki iş birliği yapma niyetini ortaya koyar ve bu olaylara dahil olmuş kişiler için adaletin temin edilmesi çabasını ifade eder. 

Onuncu yılında Son Nokta ve Zorunlu İtaat Yasaları.

21 Ağustos 2003’te Ulusal Senato, Arjantin’de insanlık karşıtı suçlara karşı davaların yeniden açılması için büyük bir atılım olan Son Nokta ve Zorunlu İtaat yasalarının iptalini onayladı. Bu olay devlet terörü süresince işlenen suçlar için gerçeğin ve adaletin arayışında bir dönüm noktası oldu. Çok elverişsiz bir çerçevede Meclis, insan hakları örgütlerinin 1990’lı yıllarda Carlos Saúl Menem hükûmetinin dayattığı özür ve geçmişi unutma konuşmasına göğüs germek için yapabileceklerine sahne oldu. Adli kovuşturmaların yeniden başlamasından sonraki ilk duruşmanın gerçekleştirildiği yıl olan 2006 yılından bu yana 415 kişinin mahkum olduğu 35 kişinin suçsuz bulunduğu 103 karar okundu. Bugün, bütün ülkede hâlâ süren yaklaşık 400 davayla bağı bulunan iki binden fazla insan var. Ayrıca son zamanlarda baskıcı olgunun tarihsel anlamının büyük ölçüde anlaşılmasına olanak sağlayan araştırmaların çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi konusunda ilerleme sağlandı. 1976 darbesi öncesi olayların yargılanması, Silahlı Kuvvetler ve Güvenlik Güçleri ile sivil toplumun bazı kesimlerinin suç ortaklıklarının yeniden kurulması ve cinsel bütünlüğe karşı suçlar komisyonunda sorumlulukların baskının fikir adamlarına ve uygulayıcılarına yüklenmesi araştırmalara konu olan durumlardan bazılarını oluşturur.  

Üç eski denizcinin “Trelew Katliamı” olayına katılmalarından dolayı 22 Ağustos 1972’de müebbet hapis cezasına çarptırılmaları, cezai sorumlulukların 1970’li yıllardaki ilkelerin baskıcı çerçevesinde işlenen suçlara dayandırıldığı ilk karardı. 2012 Ekim ayında alınan bu karar, Triple A[4] gibi yarı resmî nitelikteki aktörlerin ve daha sonra iktidarı ele geçirecek olan Silahlı Kuvvetlerin kendi yaptığı darbeler arasındaki kısa demokratik dönem süresince işlenen suçların yargılanması ihtiyacını güçlendirdi. Halihazırda, bu nitelikleri taşıyan olayların araştırıldığı 1974’te gerçekleştirilen Capilla del Rosario katliamı, beş kişinin sanık olduğu Triple A davası ve başlangıç aşamasında olan Bağımsızlık Operasyonu davası gibi devam etmekte olan çeşitli davalar var. 

İnsanlık karşıtı suçlardaki sivil sorumluluk konusunda da Ledesma davasındaki Carlos Blaquier kovuşturması, Ford şirketinin yöneticileri kovuşturması ve Ulusal Menkul Kıymetler Komisyonu eski başkanı Juan Alfredo Etchebarne kovuşturması, Zárate-Campana bölgesindeki şirketlerin çalışanlarının kaybolmasının araştırıldığı Campo de Mayo vakasının mahkemeye taşınması ve Bahía Blanca’daki Loma Negra şirketi ile La Nueva Provincia gazetesi arasındaki suç ortaklığının araştırılması gibi önemli gelişmeler kaydedildi.

Cinsel saldırı suçlarına ilişkin bu yılın Ağustos ayı başlarında, zanlıların cinsel saldırı ve tacizden suçlu bulundukları üçüncü karar yazdırıldı. Şu an bu suçlar, Tucúman’da ESMA III ve Arsenal Miguel de Azcuénaga davasında yargılanmaktadır ve bazı vilayetlerde süren davalardaki kurbanların ifadelerinden ortaya çıkan açılmış başka davalar da vardır.

Bu uzun yolculuk insan hakları örgütlerinin, kurbanların ve demokrasinin inşa edilmesi için daha isabetli kararlar alan siyasi aktörlerin mücadelesinin sonucudur. Hâlâ üstesinden gelmeleri gereken çok fazla engel var ancak adalet süreci devam etmelidir ve keskin bir siyasi iradeyi de gerektirir.

İnsanlık Karşıtı Suçlar – Milli Adalet Yüksek Mahkemesi – Evrensel Adalet

Bu bildiriyi hazırlarken yürürlükteki uluslararası hukukun (ius cogens) tatbik edilmesini, keyfi alınan uzlaştırıcı tedbirlerin anayasaya aykırılığını kanıtlanmasını ve insanlık karşıtı suçların sorumlularının yargılanmasını sağlamak için yasal stratejiler aracılığıyla Dokunulmazlık ve Af Yasaları’nın dağılmışlığını gözlemleyebildik.

Evrensel Yargı Öğretisinin Uygulanması

Evrensel Yargı ilkesi bir devlet mahkemesinin kendi toprakları (bölgesel yargı) dışında işlenen suçlardan ötürü kişileri yargılama yetkisidir. Bu ilke belirli suçların uluslararası çıkarlar için çok zararlı olduğu ve bu nedenle devletlerin suçu işleyene karşı suçun işlendiği yerden, failin ya da kurbanın milliyetinden bağımsız olarak hukuki bir eylem başlatmaya yetkili ve hatta zorunlu oldukları düşüncesine dayanır. Genellikle evrensel yargıya bağlı olduğu düşünülen insan hakları ihlalleri arasında soykırım, insanlık karşıtı suçlar, savaş suçları ve işkence bulunur. 30 Aralık 1999’da İspanyol hâkim Baltasar Garzón Evrensel Yargı anlayışına dayanarak Arjantin’deki insan hakları ihlali için İspanya’da takip edilen süreç çerçevesinde, Arjantin diktatörlüğü baskıcılarının tutuklanmasını talep etmiştir. Hâkim Garzón’un Augusto Pinochet’e karşı verdiği uluslararası tutuklama emri uluslararası suçların dokunulmazlığına karşı olan mücadelede bir öncesi ve sonrası etkisi yaptı. Şilili eski devlet başkanının ilerlemiş yaşından ötürü İspanya’ya iadesi yapılmadıysa daBirleşik Krallık’ta tutuklanmasını sağladı. Bir diğer dönüm noktası olaysa Arjantin diktatörlüğü[5] boyunca binlerce kayıp kişinin Mar de Plata’ya atıldığı, ne yazık ki “ölüm uçuşları” olarak tanınan çeşitli olaylara müdahil olması dolayısıyla, insanlık karşıtı suçlardan ötürü Arjantinli asker Adolfo Scilingo’nun Ulusal Mahkeme tarafından mahkum edilmesidir.

Milli Adalet Yüksek Mahkemesi

Dokunulmazlık yasalarının iptalinin ve anayasaya aykırılığının ilan edilmesinin temeli Hâkim Cavallo’nun 2001 yılındaki kararında yatıyordu. Hâkim bu yasaların Ulusal Anayasa’ya ve onaylandıkları zaman yürürlükte olan uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu beyan etti. Karar Federal Mahkeme tarafından onaylandı. Önlem olarak Yüksek Mahkeme’ye temyize gidilmiş olması dolayısıyla Ulusal Başsavcı duruma müdahil oldu ve önceki mahkemelerin davaya konu yasaların anayasaya aykırılığını ifade ettikleri hükümle aynı doğrultuda karar verdi. 

Meydana getirdiği hukuki sonuçlar 1987 yılında kapatılan davaların yeniden açılması ve bunların insanlık karşıtı suçlar olarak takip edilmesi oldu. 

2003 yılında Dr. Néstor Kirchner başkanlığındaki Ulusal Yürütme Gücü, iki temel meselenin açıklığa kavuşturulmasıyla insan hakları örgütlerinin tarihe geçmiş gerekliliklerini kamu politikası olarak benimsedi: (i) yasal ve geriye dönük olma ilkesi ile (ii) insanlık karşıtı suçların yasallık ve zaman aşımına uğramama ilkesi. 

  • Yasal ve geriye dönük olma ilkesi:

Ulusal Anayasa’mızın 18. maddesinde düzenlenmiştir: “…Milletin hiçbir sakini dava süreci öncesinde yargılanmaksızın cezalandırılamaz, özel komisyonlarca yargılanamaz veya davaya konu olaydan önce yasayla atanan esas hakimlerin elinden alınamaz…”. Bu ilke tüm cezai yaptırımların tasnif edilmiş ve uygulanan cezanın sebebini teşkil eden olaydan daha önce var olması gereken yürürlükteki yasaya uygun olarak tatbik edilmiş olmasının gerektiğini ortaya koyar. Mahkeme heyeti geriye dönük olma ve yasallık ilkelerinin ihlalinin olmadığını tespit etmiştir, dolayısıyla araştırılan olaylardan önce yürürlükte olan işlenen suçların uluslararası kınaması, devleti sorumluları cezalandırarak araştırma yapmaya zorlar.

  • Principio de legalidad e imprescriptibilidad  yasallık ve zaman aşımına uğramama ilkesi:

Bu ilkeye ilişkin inceleme çıkmaza giriyordu çünkü Arjantin Savaş Suçları ve İnsanlık Karşıtı Suçların zaman aşımına uğramayışı hakkındaki sözleşmeyi incelenen dava olaylarından daha sonraki bir tarihte onaylamıştı.

                    Her iki durum da “Arancibia Clavel” davasına uygulandı, Yüksek Mahkeme Arancibia Clavel’in hüküm giymesine yol açan olayların (…) esası hakkında bir gelişme tespit etti, bu suçlar işlendiği sırada uluslararası hukuk bakımından zaten zaman aşımına uğramaz nitelikteydi. Dolayısıyla sözleşmenin geriye dönük olmasına ilişkin bir yoruma başvurulmadı. Bu, Arjantin devletini de bağlayan uluslararası olağan bir kuraldı. Bu nedenle iç hukuk düzenlemesinde öngörülen cezai eylemin süre aşımı kuralları genel uluslararası hukuk, savaş suçları ve insanlık karşıtı suçların daimi oluşu hakkındaki anlaşma tarafından devrilmiş olur.

          Davaların yürütülmesi için işlevsel önlemler

          Yargı gücünde hâkimlerin eksik oluşu sebebiyle hâkim ataması için bir ilan verilmesi amacıyla Yüksek Mahkeme 37/09 No’lu Kararı yazdırdı.

          Kesin surette federal bir yargı yetkisiyle Federal Başkent Ceza Temyiz ve Islah Ulusal Mahkemesinin oluşturulması için Yasama Gücü çevrelerinde 26.371 No’lu yasa uygun görüldü.

          Ulusal Yürütme Gücü, 2009 yılında, Federal Başkent’te iki, Córdoba Eyaleti’nde üç, La Plata’da bir, Rosario şehrinde bir ve Salta şehrinde bir adet Federal Sözlü Mahkemesi Kurulması Yasası projesini gönderdi. Ayrıca bu mahkemeler için savcılıkların ve savunma bürolarının oluşturulması da desteklendi. İnsanlık Karşıtı Suç davalarıyla ilgili bilgi sağlamaya yönelik mikrosite olan Adli Danışma Merkezi (www.cij.gov.ar) kuruldu. Süren farklı davaların adli durumu hakkında bilgi almak için özel danışma siteleri de vardır: Bellek siteleri.  

Eski Gizli Tutuklama Merkezleri (CCD)  Bellek Mekanları ve Devlet Terörü  faaliyetiyle bağlantılı diğer yerler

Bunlar Buenos Aires şehrindeki eski gizli tutuklama merkezleri (CCD) ESMA ve “Olimpio”, Buenos Aires eyaletinin bir ili olan Morón’daki “Mansión Seré” ve D-2, “La Perla” ve Córdoba’daki el Campo de la Ribera gibi kalıcı olarak bellek, araştırma, eğitim ve savunma faaliyetleri yürüten mekanlara dönüştürülmüş bellek yerleridir. Ayrıca Tigre’deki Casa Horaldo Conti Müzesi, 1970’li yıllarda Temel Birimi “Peronist[6] Savaşçılar” olan Buenos Aires’in ili Munro’daki Jorge “Nono” Lizaso Bellek ve Direniş Evi siyasi militanlığı ve tutuklu-kayıp kişilerin günlük yaşamına dair temsili özelliği olan yerlerde de bellek mekanları bulunur. Bellek mekanları ile işaretleyiciler arasındaki fark bu ikincilerin yerleştirildiği alanların çoğunlukla silahlı kuvvetlere ait olmayı sürdürmesidir. Diğer taraftan, bellek mekanları polis veya askerin kullanımından çıkarılmış ve tamamen araştırma, eğitim ve savunma merkezlerine dönüştürülmüş olmayı ifade eder. Bu bellek mekanları çoğunlukla belediyeler tarafından idare edilmektedir. Yalnızca eski ESMA’daki İnsan Hakları Tanıtımı ve Bellek Alanı bu konuda bir istisna oluşturur (Buenos Aires hükûmeti ve insan hakları örgütleri tarafından dahil edilen bir yönetim kurulunun yanı sıra). 2014’ten beri –26.935No’lu Yasa – Buenos Aires’te bulunan “Olimpo”, “Club Atlético”, “Automotores Orletti” ve “Virrey Cevallos” gibi eski gizli tutuklama merkezlerindeki bellek mekanları doğrudan ulusal devletin yönetimindedir. Bellek Alanları Federal Ağı farklı mekanlar arasında deneyim alışverişini teşvik eder, onların ürünlerini yayar ve tüm ülkede yeni kurtarma projelerinin geliştirilmesine ve yerel idarelere eşlik eder. 

Devlet Terörü Kurbanlarının Birleştirilmiş Kaydı (6)

Belgesel kaynakların anket çalışması ve dizgeleştirmesi olan bu kaydın zoraki kaybolma ve katledilme kurbanları ve gizli tutuklama yerleri gibi eksenleri vardır. Bu, ileri yıllar için zoraki kaybolma durumunu yaşamış ancak sonradan özgürlüğüne kavuşmuş insanlar hakkında bir araştırmayı projelendiren ve bu şekilde bütün kurbanları içine alan bir vaziyeti sonlandırmayı hedefleyen bir başlangıç aşamasının sonuç bölümüdür.

  Sonuç 

İnsanlık karşıtı suçlar için Arjantin’deki adalet süreci, ülkemizde hukuk devletinin sağlamlaşmasında kilit noktalardan biridir. Sonuçları ve önemi bakımından bütün dünyada tanınmaktadır. Bir yandan bahsi geçen davaların gelişim aşamasında olması diğer yandan Son Nokta ve Zorunlu İtaat yasalarının anayasaya aykırılığının ilan edilmiş olmasıyla birlikte Arjantin’in belki de nihayet adalet yoluna girmiş olmasından dolayı «hakikat davaları»ndan bahseden inceleme muhakkak geçici nitelikte olmalıdır.

Arjantin’de insan haklarının kitlesel ve sistematik ihlallerinin trajik tarihi, bugün çeşitli insan hakları konularında – gerek bellek, gerçeklik, adalet ve telafi konularında gerekse de topluma entegrasyon, göç politikaları, ayrımcılığa karşı mücadelede dünya çapında anlamlı gelişmelerde – uluslararası bir liderlikle eşleştirilmiş gibidir. Bu gelişmeler daha adil ve eşitlikçi bir toplum oluşturmak için Arjantin’in geçmişi ve geleceği arasında kesin bir köprü kurarak insan hakları konusunda bir devlet politikası inşa etmeye olanak sağlar.

Bu metin İnsan Haklarının Geliştirilmesi Uluslararası Merkezi (CIPDH) Hukuki ve Sosyal Bilimler Ekibi üyeleri tarafından hazırlanmıştır:

Ana JAIME

Julia CONTRERAS

Rodrigo GÓMEZ TORTOSA

La Plata Federal Mahkemesinin 18/98 Nolu Kararı’ndan Bölümlerin Transkripsiyonu

Tarih: 7 Nisan 2005. Hakikat Davalarının Esası

Bu Mahkeme Heyetinin 18/98 No’lu Kararının dayandığı gerekçeler ve önceden başvurulan sonraki emsal kararlar hakikat ediniminin, kayıp kişilerle ilgili meydana gelen olayların aydınlatılmasını başarmak için bütün yollara başvurmaya mecbur kıldığını – Arjantin Cumhuriyeti de bir şekilde bu olayları aydınlatmaya mecbur kalmıştır (Ulusal Anayasanın 31 ve 75. maddeleri 22. kısmı) ve bugün artık insan hakları uluslararası hukukunu işaret eder – ortaya koyar.

Bunu başarmanın önüne geçebilecek engel, soruşturma için ilk başta kararlaştırılmış olan süre sınırlamasından kaynaklanmaktadır. O halde bu meseleyi tekrar ele almak ve araştırmanın 6 Ekim 1974ten itibaren meydana gelen olaylara kadar genişletilmesini Kamu Bakanlığı’nın da talep ettiği gibi kabul etmek mümkündür.

Temsilci Heyetin kişilerin zoraki kaybolmasını ve yine bu kişilerin akıbetini araştırma görevi, – bu ikincisinden kişinin “ortadan kaldırılması” için izlenen yol ve kalıntılarının yeri kastedilir – işkenceler, uzun süreli tecritler, kötü muameleler, “elektrikli üvendire” uygulaması, aç bırakma, göz kapama, bir yere toplama, zincire vurma vb. insanlık karşıtı suçlarla ilgilenen davaların dahil edilmesiyle genişletildi. Bu şekilde not ediyorum ancak eski kayıp tutuklular veya insan hakları örgütleri tarafından kişilerin zoraki kaybolmasıyla ilgili bildirilen olaylar sayesinde bunlardan daha fazlasının olduğunu da biliyoruz.

Bu Heyetin 18/98 Nolu kararının amacı”nın bahsi geçen davalara sebep olmuş olayların ve de facto hükûmetin sürdüğü (1976/1983) göz önünde bulundurulan zaman”ın aslını soruşturmak olduğunu açıklamak yerinde olur.

i– Dr. Leandro Despouy. Hakimler ve avukatların bağımsızlığı konusunda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu  Özel Raportörü. Hakikat hakkı.

ii.- Louis Joinet. Hukukçu (E/CN.4/Sub.2/1997/20).

iii.-Dra. Zlata Drnas de Clement. Ulusal Córdoba Üniversitesi.  GENEL ULUSLARARASI HUKUKUN ZORUNLU KURALLARI (JUS COGENS). ANA BOYUT. Jus cogens’in (Latince üstün hukuk) yalnızca pozitif bir kaide üzerinde kurulan feshedilemezlik temelinde değil aynı zamanda içeriği sebebiyle de normatif kaynakların zirvesinde bulunduğunu anlıyoruz. Genel uluslararası hukukun diğer kaidelerinden farklı olarak daimi retçi ilkesi jus cogens’e karşı koyabilir değildir. Bu, pozitifleştirme biçimlerinden değil zorunlu kurallarca iyi korunmuş olma niteliğinden gelir. Aralarında soykırım ve askerî saldırganlığın da bulunduğu ağır şiddet olayları evrensel olarak kabul edilmiş jus cogens kaidelerini meydana getirir. Devletlerin uluslararası toplum tarihinin hiçbir anında feshedilmiş olabileceklerini düşünmek mümkün değildir. Bu, yalnızca etik nedenler yüzünden değil aynı zamanda temel ve tartışmasız nedenlerden ötürüdür. Çünkü karşıt bir değerlendirme insan türünün ve uluslararası hukukun esaslarının yıkımının adil olduğunu kabul etmeye götürürdü.

iv.- Bu yasal feshetme imtiyazının Milli Adalet Yüksek Mahkemesinin de jure dönemlerinde defacto yasaların geçerlilik koşulları hakkındaki öğretisiyle ilgilidir. Bu öğreti, tarihi geçmiş olma tezinden – 1930-1943 – Meclis tarafından ifade edilmiş onayının gerekliliğinden ötürü devam ettiğine kadar çeşitlenmiştir. İlk -1947’den 1973’e – ve 1973’ten itibaren örtük olarak (v. Adolfo G. Ziulu, «Derecho Constitucional», ed. Depalma, Buenos Aires, 1997, sayfalar. 339/340).

v.-Ayrıca iki durumda, Arjantin son nokta ve zorunlu itaat yasasının anayasaya aykırılığının lehine Yüksek Mahkeme karşısında genişletildi. Ulusal Başsavcı. S.c.S.’de 1767,LXXXVII Ulusal Başsavcı. «Simón, Julio Héctor ve diğerleri, illegal hapsetme (bknz: http://www.qeocities.com/apdhlaplata/iuridica/iuridicac5.ritm ) Ulusal Başsavcı «Conrado Gómez, Karar 29 Ağustos 2002.

vi.- http://www.jus.gob.ar/media/2865984/folleto_espacios_de_memoria.pdf 

También se ha expedido a favor de la inconstitucionalidad de la ley de punto final y de obediencia debida el Procurador General de la Nación ante la Corte Suprema argentina en dos oportunidades , Procurador General de la Nación en S.c.S.1767,LXXXVII. «Simón, Julio Héctor y otros s/privación ilegítima de la libertad del, resolución de 29 de agosto del 2002 (ver: http://www.qeocities.com/apdhlaplata/iuridica/iuridicac5.ritm ) y en Procurador General de la Nación en «Conrado Gómez , resolución del 29 de agosto del 2002.


[1] İnsan Haklarının Geliştirilmesi Uluslararası Merkezi, UNESCO II. Merkez Katagori , Arjantin merkezi Arantin Devleti ile UNESCO arasında 2009’da imzalanan bir anlaşmayla kurulmuştur. Amaçları arasında demokratik sistemin tanıtılması ve yerleştirilmesi; insan haklarının ve kaynaştırma,  hoşgörü ve barışı temel alan halk politikalarının güçlendirilmesi yer alır.

[2]  Carlos Saúl Menem. Lakabı El Turco (Türk), Arjantinli siyasetçi. 1989-1999 dönemi Arjantin Devlet Başkanı. (ç.n.)

[3] Hukuk literatürüne geçmiş Latince ifade. Türkçe’de daha çok “buyruk kural” ya da “amir hüküm” olarak anılır. (ç.n.)

[4] Arjantin Antikomünist İttifakı. (La Alianza Anticomunista Argentina (AAA). Üç A olarak da tanınır. 1973 yılında kurulan ve 1974-1976 yılları arasında yüzlerce kişinin ölümüne yol açan antikomünist eylemler ve suikastlar gerçekleştiren örgüt. AAA, sadece komünistlere değil kendilerine muhalif birçok kesime de saldırmıştır. (ç.n.)

[5] Kaynak: www.fibgar.org.

[6] Peronizm: Arjantin’de 1945’te yönetime Juan Domingo Perón’un gelmesinin ardından ortaya çıkan politik hareket ve ideoloji. (ç.n.)